AK Parti ve MHP’nin ittifaklara ilişkin yasa teklifini TBMM’ye sunmasıyla iç siyaset partiler arası işbirliklerine kilitlendi. Yasa teklifinin “ittifaka giren partilerin geçerli oyları toplamının yüzde 10’u geçmesi durumunda aldıkları oya bakılmaksızın siyasi partilerin her birinin barajı geçmiş sayılacağını” öngörmesi, birçok parti için seçimlere ittifakla girmeyi daha cazip hale getirdi. Dolayısıyla, teklif yasalaşırsa, en azından 2019 seçimlerinin “ittifakların seçimi” olacağı kesinleşti. Böylece, 2019’a gidilen yolda ittifak arayışları ve siyasi partilerin nasıl bir pozisyon alacağına ilişkin tartışmalar iyice hareketlendi. Bir tarafta artık adı koyulmuş olan “Cumhur İttifakı”na hangi partilerin ne şekilde dâhil olacağı değerlendirilmeye başladı, diğer tarafta ise “ilkeler platformu” ve seçim güvenliği gündemiyle CHP partileri ziyaret etti. Siyasetin bu hareketli günlerinde, partiler ittifak süreçlerinde farklı tutumlar ve stratejiler izledi. Cumhur İttifakının ortakları AK Parti ve MHP ittifak inşa süreçlerini şeffaf bir şekilde milletin gözü önünde yürüttü. Aksine, Cumhur İttifakı karşısındaki blok (çünkü ortada daha açıklanmış bir ittifak yok) işbirliği arayışlarını taktiksel olarak gizli toplantılarla ilerlet-meye çalıştı. Bunu bir CHP Parti Meclisi üyesi katıldığı televizyon programında açıkladı. İttifaklar üzerine konuşulurken, “belki sizin haberiniz olmadı, dün bir toplantı yapıldı.
CHP, HDP, Saadet Partisi, İYİ Parti. Hepsinin olduğu bir toplantı” dedi ve ekledi “Gerekirse HDP ile de ittifak yapılabilir”. O halde soru şudur: Partilerin ittifak oluşturma süreçlerinde farklı stratejiler izlemesinin temel sebebi nedir? Bu bağlamda, CHP tarafından sahiplenilen “ilkeler platformu”nun işlevi nedir? Bu sorulara yanıt bulmak, planlanan ittifakların hangi partileri kapsayacağına ve blokların siyasi anlamına bakmayı gerektirir.
AK Parti ve MHP bugüne kadar ittifak sürecini çok şeffaf ve sonuç odaklı bir şekilde yürütmüştür. Her iki partinin de 15 Temmuz’a aynı anlamı -devletin bekasına bir saldırı- yüklemesiyle ortaya çıkan ve “yerli ve milli siyaset” üzerine yükselen işbirliği, 16 Nisan referandumunda MHP’nin “evet” cephesinde yer almasıyla devam etmiştir. Ardından, Devlet Bahçeli MHP’nin Cumhurbaşkanlığı seçimi için aday çıkarmayacağını, Recep Tayyip Erdoğan’ı destekleyeceğini ve milletvekili seçimleri için AK Parti ile ittifak kurabileceğini bir basın toplantısıyla kamuoyuna beyan etmiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan MHP’nin çağrısına hızlı ve samimi bir yanıt gelmiş ve her iki parti ittifak komisyonlarını belirleyerek çalışmalara başlamıştır. Bu süreçte taraflar birbirlerinin hassasiyetlerine özen göstermiş ve ittifak çalışmaları liderler tarafından koruma altına alınmıştır. Bu arada BBP de çok açık şekilde bu ittifak girişimini desteklediğini açıklamıştır. Komisyonlar çalışmalarını tamamlamış, liderlerin onayı alınmış, ittifakın adı “Cumhur İttifakı” olarak belirlenmiş ve ortak ittifak düzenlemesi Meclis’e sunularak kamuoyuna duyurulmuştur. AK Parti ve MHP arasındaki yaklaşık iki yıllık işbirliği ve üç aylık seçim ittifakı süreci, her zaman milletin gözü önünde yürütülmüş ve çeşitli vesileler ile kamuoyu sürekli bilgilendirilmiştir.
Cumhur İttifakının karşısındaki blok ise, gerek 7 Haziran seçimi gerekse 16 Nisan referandumunda yaptığı gibi, işbirliği ve ittifak arayışlarını gizli kapaklı yürütmeyi tercih etmiştir. Hatırlanacağı gibi, HDP 7 Haziran seçimlerine bağımsız adaylar ile değil, ittifak yaparak değil, tek başına parti olarak girmiş, ancak Demirtaş ve Pavey’in “Birlikte iyi salladık” sözleri seçim sürecindeki gizli CHP-HDP işbirliğini gözler önüne sermişti. Aslında bugün ittifak arayışlarında izlenen stratejinin 7 Haziran’da izlenen stratejiden pek bir farkı yoktur. Tek bir fark vardır, o da karşıt bloka İYİ Parti ve Saadet Partisinin eklenmesidir. Bu kez adına “ilkeler platformu” diyerek, siyasete dair ahlak ve erdem çağrıları altında, ama ironik olarak gizli bir şekilde bir ittifak arayışına girmişlerdir.
Bloklar ve toplumsal karşılıkları
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde gerek siyasi partilerin ittifak kurma süreçlerini böyle şeffaf veya gizli yürütmeleri gerekse partilerin elde edeceği seçim başarısı, kurdukları ittifakların ne derece toplumsal karşılığının olduğuna bağlıdır. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin iktidar olmak için barajı yüzde 50+1’e çekmesinin siyasal partileri daha fazla mutabakat aramaya iteceği sistemde dönüşüm tartışmalarında çok sıklıkla vurgulan-mıştır. Nitekim, 16 Nisan referandumunda anayasa değişikliğinin kabul edilmesiyle birlikte yeni sistemin bir gereği olarak partiler arası işbirliği arayışları ve “blok siyaseti” gündeme gelmiştir. Yeni sistemin Türkiye’de iki partili sistem olmasa bile iki bloklu bir siyasete doğru kayışın yaşanmasına yol açacağı kısa sürede anlaşılmıştır. Dolayısıyla, yeni sistemde halk, oluşan bloklar aracılığıyla kimin kiminle mutabakata vardığını gözlemleyecek ve ittifakların kabul edilebilirlik düzeyine göre bir tercihte bulunacaktır. Bu açıdan bloklara bakıldığında, AK Parti-MHP ittifakının sahip olduğu birta-kım özellikler nedeniyle toplumsal karşılığının yüksek olduğunu söyleyebilmek mümkündür. Bir siyasal gerçeklik olarak, ideolojik açıdan birbirine yakın olan partilerin ittifak kurma ve başarılı olma potansiyeli daha fazladır. Her şeyden önce Cumhur İttifakı partiler arası ittifaklarda aranan en temel ölçütü, yani ideolojik yakınlık koşulunu karşılamaktadır. Söz konusu ideolojik yakınlık Cumhur İttifakına oy vermeyecek seçmenler tarafından bile bu ittifakın doğal veya normal karşılanmasını sağlamaktadır. Aynı zamanda, bu ideolojik yakınlık sayesinde, Cumhur İttifakı kendini muhafazakâr ve milliyetçi olarak tanımlayan kesimleri bir araya getirme potansiyeli ile Türkiye’de toplumun ana gövdesine hitap etmektedir. Ve en az bu faktörler kadar önemlisi, Cumhur İttifakının daha şimdiden ve tartışmasız bir şekilde Cumhurbaşkanı adayı bellidir. Dolayısıyla, Cumhur İttifakının ortakları süreci milletin gözü önünde işletmekte bir beis görmemektedir.
Zoraki ittifak ve ideolojik uyum
Cumhur İttifakının karşısındaki blok ise, deyim yerindeyse en azından “dört benzemez” partiyi bir araya getirmeye çalışmaktadır. Yani, ideolojik yakınlık koşulunu sağlayamamaktadır. Bu nedenle, bu blok içerisindeki her bir parti diğer partilerle birlikte görünmenin kendisine yaratacağı siyasi maliyeti hesap etmekte ve kendi tabanını şimdiden ürkütmemeye çalışmaktadır. Örneğin, bu bloktaki hiçbir parti 7 Haziran’da “Türkiyelileşme” söylemiyle milleti kandıran, ama sonrasında Kandil’e teslim olan ve en son kongresinde “Yaşasın Afrin direnişi” sloganları atan HDP ile siyasal vitrinde aleni olarak poz vermek istememektedir. CHP hem Saadet Partisi hem de HDP ile yapacağı seçim işbirliğini kendini ulusalcı veya Kemalist olarak tanımlayan gruba nasıl açıklayacağını düşünmektedir. MHP’den ayrılan milliyetçilerin ağırlıkta olduğu İYİ Parti, bir yandan HDP ile açıktan bir işbirliğinin anlatılamazlığı üzerine kaygılanmakta, diğer yandan pragmatik bir şekilde olası CHP-HDP ittifakı bağlamında CHP’den kaçması muhtemel ulusalcı oyları nasıl kapacağının hesabını yapmaktadır.
Bu meydan okumaların tümü, Cumhur İttifakı karşısında farklı versiyonları ile kurulabilecek olası her bir ittifak girişiminin toplumsal karşılığı olmadığını göstermektedir. İttifakların herhangi bir versiyonunda temel koşul (ideolojik uyum) en azından tabanlar nezdinde sağlanamadığı için bu partilerin birbirini hazmetme kapasitesi sıfıra yakındır. Dolayısıyla, Cumhur İttifakı karşısında oluşturulmak istenen zoraki ittifakın mayası sadece AK Parti karşıtlığıdır. Bu olası ittifakların toplumsal karşılığının sorgulanmasına yol açmaktadır. Bu bloktaki dört parti de bu sorgulamayı yapıyor olsa gerek, gizli ittifak arayışlarının örtüsü olarak “ilkeler platformu” gibi süslü bir yapıyı dolaşıma sokmakta ve el altından görüşmeleri yürütmeye hazırlanmaktadır. Ancak unutulmamalı ki bu ittifaklar ne kadar gizli oturumlarda kurulmaya çalışılsa da yine en sonunda seçimlerde milletin önüne çıkacaktır.
[Star Açık Görüş, 10 Mart 2018].