2007’den beri, Türkiye siyasal, toplumsal ve ekonomik olarak Cumhuriyet tarihinin en radikal ve yoğun değişim dönemini yaşamasına rağmen seçimler, partilerin siyasal sistem içindeki ağırlıklarını değiştiren bir sonuç üretmiyor. Siyasi partilerin aldığı oy oranı, destek aldığı toplumsal kesimler ve partiler arasındaki oy aralığı neredeyse sabit kalıyor.
Bu durum, siyasetin değişim dinamiğine bigâne kalmasından veya siyasal ve toplumsal dönüşümün siyasal tutumlara yansımamasından kaynaklanmıyor. Bilakis, değişim dinamiği bütün siyasi pozisyon ve tutumları belirliyor. Siyasi partiler, değişim sürecine taraftarlık ve karşıtlık tutumlarını muhafaza ederek bir siyasal kenetlenmeye yol açıyorlar.
Bu kenetlenme, iktidar partisine başarı getirirken, muhalefet partilerini başarısız kılıyor. Seçimlerin siyaset zeminini değiştirmemesi, iktidar partisi açısından, toplumsal desteğin artarak devam etmesine yarıyor. Bu da, öncülük edilen değişim dinamiğinin doğruluğunu teyit ediyor. Muhalefet ise, kendilerini başarısız kılan temel dinamiğin değişim dinamiğine direnç göstermeleri olduğunu görmezden gelerek çareyi başka alanlarda aramaya devam ediyorlar. Bu çerçevede, siyasi partilerin değişim dinamiğine yönelik tutumları değişmediği ölçüde, seçimler siyaset kompozisyonunu değiştiren bir sonuç üretmiyor.
Ancak bu siyasal kenetlenme, Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle zayıflamış görünüyor. Cumhurbaşkanlığı seçimleri, partilerin kendi tabelalarıyla girdikleri bir seçim yerine adayların kendileri için oy istedikleri bir seçim olması hasebiyle uzun süredir öngörülebilir bir istikrara kavuşan, sınırları kestirilebilen siyasete yeni bir hareketlilik getirdi. Seçimler, önümüzdeki dönemde siyasetin parametrelerini değiştirmesi beklenen pek çok yeni dinamiğin ilk ipuçlarını gösterdi.
Öncelikle, 2007’den beri neredeyse minimuma düşen seçmen hareketliliğine yeni bir ivme kattı. 10 Ağustos seçimleri, son yılların en yoğun seçmen hareketliliğine sahne oldu. Seçmenin siyasal arayışını ifade eden hareketlilik, partilere, siyasi koordinatlarını değiştirdiklerinde yeni seçmenlerle buluşabileceklerinin teminatını verdi. Bu veri, siyasi partileri yanlış kararlar almaktan alıkoyarken, daha üretken siyasi formüller geliştirme konusunda da cesaretlendirecektir.
Seçimlerin siyasete yönelik bir diğer izdüşümü, ittifak siyasetinin sınırlarını göstermesi oldu. 2009 yerel seçimlerinden beri, CHP ve MHP yerel seçimlerde AK Parti’ye karşı ittifak kuruyorlardı. Bu strateji, 30 Mart 2014 seçimlerinde, Ankara, İstanbul ve Hatay gibi yerlerde çalışmıştı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde İhsanoğlu ismi üzerinde kurulan ittifak, lokal ittifakları Türkiye geneline yayma hesabına dayanıyordu. 10 Ağustos seçimleri, İhsanoğlu’nun CHP ve MHP toplamının epey altında bir destek aldığını göstererek ittifak siyasetinin sınırlarını gösterdi. Önümüzdeki dönemde, CHP ve MHP ittifak siyasetini gözden geçirmeye ve sadece yerel seçimlerde münferit adaylarla sınırlamaya yöneleceklerdir.
10 Ağustos seçimlerinin sağladığı bir diğer veri, MHP’nin kimlik krizinin devam ettiği oldu. MHP, 2010 referandumunda verdiği kararı 10 Ağustos’ta da sürdürerek eski Türkiye ile yeni Türkiye arasındaki yarışta, seçmenini eski Türkiye’yi tercih etmeye zorladı. Erdoğan karşıtlığında CHP ile ortaklık kurarak İhsanoğlu formülünü geliştirmek, bu anlama geliyordu. Beklendiği üzere, bu tercih, seçmeni rahatsız etti ve MHP Erdoğan lehine ciddi fireler verdi. 10 Ağustos’ta MHP seçmeninden Erdoğan’a yönelen destek, 2010 referandumunda görünürleşen MHP seçmenleri arasındaki siyaset-kimlik ikiliğinin devam ettiğini gösterdi. MHP yönetimi, önümüzdeki dönemde ya referandum ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinden aldığı dersle seçmenini bu tür zor imtihanlarla karşı karşıya bırakmayacak veya azımsanmayacak bir seçmen oranından mahrum kalmayı göze alacaktır.
Seçimlerin işaret ettiği bir diğer veri, siyasal kutuplaşmanın her şeye rağmen seçmeni mobilize etme gücüne sahip olduğudur. Bu özellikle CHP seçmeni için söylenebilir. CHP yönetimi ve taban örgütleri arasında İhsanoğlu ismi etrafında sürdürülen onca sert tartışmaya rağmen, hem seçimlere katılım hem de İhsanoğlu’na destek oranları itibariyle en az fire veren parti CHP oldu. Önümüzdeki dönemde bu meseleyi daha detaylı konuşmamız gerekecek.
Son olarak, seçimler, Demirtaş’a verilen destek üzerinden hem alternatif bir muhalif söylemin hem de Kürt hareketinin siyaset yapma kararının seçmenden destek bulduğunu gösterdi. Bu Kürt siyasetinin siyaset arayışı açısından da, muhalefetin siyaset üretme ihtiyacı açısından da cesaretlendirici bir veri.
Bütün bu veriler, 2007’den beri yaşanan siyasal hareketsizliğin sona erme umudunun doğduğunu, önümüzdeki dönemde siyaset zemininin pek çok gelişmeye gebe olduğunu gösteriyor. Bu yeni siyasetin muhtemel parametrelerini başka bir yazıda tartışmaya devam edeceğiz.
[Akşam, 17 Ağustos 2014]