PKK'nın 22 Temmuz'da iki polisi uykusunda ÅŸehit etmesiyle bozulan ateÅŸkes DaÄŸlıca ve IÄŸdır'daki son bombalı saldırılarla yeni bir aÅŸamaya geçti. Türkiye halkının tepkisi sokak protestolarına dönüÅŸtü. DoÄŸu illerinin plakasını taşıyan otobüslerin ve TIR'ların taÅŸlanması, HDP binalarına ve medya kuruluÅŸlarına yapılan saldırılar bunlardan bazıları. Ä°nsanımızın derinlerindeki en büyük rahatsızlık, yeni bir lige çıktığını düÅŸünen Türkiye halkının tekrardan teröre muhatap olması. Ve gün geçtikçe terörün daha fazla insan kayıplarına sebep olması.
Çözüm sürecinin yükselttiÄŸi "artık barış geldi" beklentilerinin yıkılması büyük hayal kırıklığı yarattı. Bu hayal kırıklığı yetmezmiÅŸ gibi iç kamuoyu da suçlu arama telaşındaki aktörlerin gürültüsü ile doldu. Hiçbir derde deva olmayan suçlu arama telaşı, "terörü lanetlemede birleÅŸmek" gibi bir sorumluluÄŸun kaybına sebep oluyor. Siyasi liderler kendi tabanlarını fail-i meçhul sokak protestolarından, linç giriÅŸimlerinden ve rövanÅŸtan uzak tutmak için yoÄŸun çaba göstermekle mükellef.
Bu noktada 80 milletvekili ile Meclis'te ciddi bir temsil yakalayan HDP'lilere önemli bir görev düÅŸüyor. Zira PKK'ya duyulan öfke, somut aktör olarak HDP'yi hedef haline getiriyor. HDP, hem terörle arasına mesafe koymalı hem de gerilimi artıracak söylemlerden uzak durmalı.
Ancak DemirtaÅŸ'ın "size saldırmaya gelenleri anasından doÄŸduÄŸuna piÅŸman etme hakkınız da vardır" açıklaması bu makuliyetin gösterilemediÄŸini düÅŸündürüyor.
Dahası, HDP'liler tehlikeli bir söyleme odaklanıyor. Cizre belediye baÅŸkanı "bir iç savaÅŸ halindeyiz" diyerek bu söylemin iÅŸaret fiÅŸeÄŸini fırlattı. DemirtaÅŸ da "iktidarın iç savaÅŸ provası" yaptığını iddia ederek aynı söylemi devam ettiriyor. Ä°ngiliz ve Alman medyasında da karşılık bulan "iç savaÅŸ" söylemi seçimler öncesinde iktidarın istikrara yaptığı vurguya bir cevap mahiyetinde. Hatta "dikta rejimi ve faÅŸizm" gibi çılgın versiyonlarına ulaÅŸan "otoriterleÅŸme" tezinin yeni bir aÅŸaması.
"Ä°ç savaÅŸ" söylemi protestoların ÅŸiddete meyletmesine iÅŸaret etmekle kalmıyor. Daha ileri giderek PKK terörünü "iç savaşın eÅŸit aktörleri" düzlemine indirgemeye, yani meÅŸrulaÅŸtırmaya çalışıyor. PKKHDP çizgisini Kürt halkının tek temsilcisi konumuna koyarak ve çatışmanın suçunu da iktidara yıkarak...
Evet doÄŸrudur, Türkiye sıkıntılı günlerden geçiyor. Ancak önümüzdeki tehlike "iç savaÅŸ" deÄŸil, 2002 öncesinin ligine geri dönmek. Siyasi ve ekonomik krizlerin, terörle mücadelenin demokrasiyi rafa kaldırdığı ülkelerin ligine. ÜmitsizliÄŸe düÅŸmenin anlamı yok. Aktörler sorumlu davranırsa Türkiye bütün bu sıkıntıları aÅŸabilecek güce sahip.
1 Kasım seçimlerine gidiyorsak da 7 Haziran seçimlerinden temel bir ders almayı unutmayalım. Türkiye'nin kaderinde artık bütün siyasi aktörlerin sorumluluÄŸu büyüdü. Uluslararası güçlerin içimize müdahalesi daha da kolaylaÅŸtı. Siyaset yapmayı, AK Parti iktidarını suçlamak olarak görmenin lüksü, sefahati sona erdi.
"Suriyeleşme" korkusu yayma zamanı değil, toparlanma ve elimizdekileri hep birlikte koruma zamanı.
[Sabah, 11 Eylül 2015]