Bugün, medyanın toplumsal ve siyasi hayattaki etkinliğinin en bariz unsurlarından biri olarak “siyasetin medyatikleşmesi” gösterilebilir.
Siyaset “medyatik bir eylem halini almakta” ve “medyaya dönük bir faaliyete indirgenmekte”dir.
Gianpietro Mazzoleni buna “medya demokrasisi” adını verir. Ona göre bu süreç demokrasi için bir tuzaktır.
Bununla birlikte bu sürecin bir şeffaflaşma olduğunu söyleyenler de vardır. Onlara göre siyasetin medya aracılığıyla kamuoyu önünde yapılıyor olması hem bir şeffaflaşma alameti olduğu hem de siyasal katılımı artırdığı için değerlidir. Bu durum demokrasi kültürünü zenginleştirmektedir.
Hangi noktadan bakarsak bakalım, şurası açık: Yaşadığımız dünyada medya politik işleyişin merkezine oturmuş durumda. Seçim kampanyalarının, devletin toplumla iletişiminin, kamu diplomasisinin, imaj inşasının en önemli aracı medya. Konvansiyonel medya kültürü için geçerli olan bu durum, yeni medya teknolojileri ile daha da pekişmiş durumda.
Bu sürecin en belirgin sonucu ise siyasal eylemin “imaj” temelli bir çerçeve içerisinde yürütülmeye başlanması. Siyasal alanda varoluşsal bir temsil krizi yaratan bu durum, siyasetin bir gösteriye dönüşmesi riskini beraberinde getiriyor.
Chomsky ve Herman, Rıza İmalatı (Manufacturing Consent) isimli meşhur çalışmalarında medyanın siyaseti üç nedenle ifsad ettiğini iddia ederler. Onlara göre medya, öncelikle kâr amaçlı olduğu, ekonomik çıkarını her şeyin önünde gördüğü için ifsad edici bir güçtür. İkinci neden, reklamcılığın medyanın en önemli gelir kaynağı oluşu, medyanın satış gelirleriyle kendisini döndürmeyi başaramamasıdır. Üçüncü neden ise medyanın sürekli devletten ve iş çevrelerinden destek arayışı içinde olmasıdır.
Ne var ki bu analizde çok önemli bir nokta eksiktir. Eleştirel düşünürler medyanın siyasete yönelik müdahalelerini çoğunlukla “manipülasyon kapasitesi” bağlamında ele aldılar. Bu anlamda, bu sürece etki eden “çarpıtma mekanizmaları”na konu edindiler. Fakat, mesele sadece “negatif müdahaleler”i ele almak değil. Bir başka önemli husus, medyanın siyasal gerçekliğin kendisini değersizleştirmesidir.
Bu çerçevede medyanın imaj merkezli bir siyasal tasavvur yaratmaya çalışması konuşulması gereken bir meseledir. İmaj odaklılık, Türkiye siyasal habitatına tesir eden yıkıcı bir unsur olarak öne çıkmaktadır.
Bu tasavvura göre siyaset, toplumu (muhatapları) bir imaja ikna etmeye dönük bir eylemlilik halidir. 2000 sonrasında Cem Uzan figürünü yaratan, 2010’da Kemal Kılıçdaroğlu’nu CHP başkanlığına getiren, 2014’te Mehmet Bekaroğlu’nu CHP Yönetimine taşıyan bu mühendisliktir.
İmaj odaklı siyasetin temelinde “pozisyon almak” ve “hesap vermek” yer almaz. Temel mesele, sempati toplamaktır. Önerme içermeyen yuvarlak ifadelerle sempati toplamak...
İmaj odaklı siyasetin merkezinde yer alan siyasetçi tipi, topluma değil medyaya konuşmaktadır. Medya tarafından beğenilmek, medyada daha çok yer almak esastır. Başlıca başarı kriteri budur.
Seçim kazanmak, halka dokunmak, yapısal düzenlemeler yapmak değil, şık görünmektir esas olan. Oysa kalite ve şıklık farklı gerçekliklerdir. Gündelik hayatta olduğu gibi siyasette de kalıcı olan şıklık değil, kalitedir.
[Akşam, 18 Eylül 2014]