2016’nın sonlarında takvim her anlamı ile hızlandı. Suriye iç savaşının sonlandırılmasına yönelik çabalar yoğunlaştı. Türkiye ve Rusya, Suriye’de bir ateşkesin uygulanması için anlaştı. Ateşkes yeni yıl itibari ile başladı. Ateşkes ile ilgili mutabakatın ötesinde Rusya, Türkiye’nin DEAŞ’la mücadelesinde ABD’nin vermediği hava desteğini sağladı.
Şam rejimi ve taraflar arasında muhalif olarak kabul edilen gruplar arasında işletilecek ateşkesin daha öncekilerden farkı, daha somut bir çerçeveye oturtulması ve geçici olarak öngörülmemesi. Bu anlamda, taraflar arasında uygulanacak ateşkesin devamı, aynı zamanda “Astana görüşmeleri”nden çıkacak sonuçlarla desteklenmeye çalışılacak. Ateşkesin kalıcı bir çözüme kavuşturulması için yapıcı müzakereler devam ettirilecek.
Ateşkes, Suriye’de bir çözümün sağlanmasına yönelik umutları artırsa da; bölge üzerinde vekalet savaşı yürüten ülkelerin ve bu vekaleti yerine getirenlerin çokluğu, her an ateşkesin kırılganlığını da artırmaktadır. Diğer taraftan ateşkesin DEAŞ ve Nusra’yı kapsamadığı göz önünde bulundurulduğunda ve Türkiye’nin YPG-PKK unsurları ile savaşmasını etkilemeyeceği düşünüldüğünde; bölgede savaşın, terör örgütleri ile mücadele üzerinden devam edeceği de bir gerçekliktir.
Türkiye-Rusya ve İran’ın Suriye’nin geleceğine yönelik bölgesel inisiyatifi eline geçirmesi, Batılıları zaten çoktan öfkelendirdi. Bu anlamda, ateşkesin sonlanmasına yönelik girişimlerin hemen devreye sokulacağı da unutulmamalıdır. Ateşkesin garantörleri bu kırılganlığı göz önünde bulundurarak, müzakereleri tüm provokatif eylemlere rağmen yürütmelidir.
Ateşkesin geleceğine etki edecek diğer bir unsur, ABD Rusya ilişkilerinin geleceğidir. Bu anlamda, ABD-Rusya arasındaki gerilimin sürekli tırmanmasının bir sebebi de, Rusya’nın Orta Doğu’daki alan hakimiyetini sürekli genişletmesi ile ilgilidir.
Rusya’nın Ankara Büyükelçisine suikast düzenlenmesi ile başlayan süreç, Rus diplomatların Washington tarafından sınır dışı edilmesi ile devam ediyor. Putin yönetiminin, ABD’nin bu tutumuna, sert bir karşılık vereceği muhakkaktır. Karşılıklı bu mücadelenin ikinci bir soğuk savaşa dönüşeceği değerlendirmeleri çoktan başladı bile.
ABD’de yeni yönetimin görevi devralmasına kadar geçen sürede, bu gerginliğin artarak devam etmesi, Trump’ın işini zorlaştırmaktadır. Daha önceden Rusya ile ilgili iyi ilişkiler geliştireceğine yönelik sözlerinin altı, bu anlamda çoktan oyuldu bile.
Rusya ile ABD’nin ilişkilerinin seyri ne olursa olsun, Washington yönetimlerinin tarihsel olarak Orta Doğu’da istikrarlı yapılar istemediği herkesin malumu. Bu açıdan, Trump yönetiminin de Suriye ya da Irak’ta yaşanan iç savaşın bitmesine ve sorunların çözümüne yönelik sonuç alıcı bir politika geliştirmeyeceği aşikârdır. Kendi uzun dönemli çıkarını koruyabileceği ve İsrail’in güvenliğine tehdit oluşturmayacak bir düzen arayışı, Washington için temel öncelik olmaya devam edecektir.
Bu çerçeveden bakıldığında, bölgesel düzen açısından 2016 yılı Türkiye için çok sancılı bir dönem olsa da; ileriye yönelik olumlu gelişmeler yaşanmakta. 2016’da bölgedeki gelişmelerin sonucu, Türkiye’nin çoklu terör örgütleriyle mücadelesini zorunlu kıldı. Sınır ve ötesinde yaşanan her gelişme, içeride mücadele edilmesi gereken kırılganlıkları artırdı.
Ama 2017 yılının Türkiye için 2016’dan daha iyi olacağı muhakkaktır. FETÖ ile içeride mücadelede önemli başarılar elde edildi. PKK’nın sınır içindeki eylem kabiliyeti, canlı bombalar hariç, yok edildi. DEAŞ’ın Türkiye içindeki yapılanmaları çökertildi. Sınır dışında bu örgütle mücadele edip tek başarı sağlayan ülke Türkiye. El-Bab’ın alınmasının ardından, Türkiye’nin eli daha da güçlenecektir. FETÖ, DEAŞ ve PKK ile mücadeledeki bu başarı, Türkiye’nin sınır dışındaki YPG-PKK ile mücadelesine daha kolay yoğunlaşmasını sağlayacaktır.
İçeride, ekonomik kırılganlığını azaltmış, siyasal sistemin geleceği meselesini halletmiş, çoklu terörle mücadelesinde başarılı olmuş bir Türkiye için 2017 yılı, daha çok umutlu olmayı gerektiriyor.
[Türkiye, 31 Aralık 2016].