Irak son yirmi otuz senede belki de asırlara yayılan tarihindeki çalkantılarının en yoğununu yaşadı. İran-Irak Savaşı, Kuveyt’in işgali, Amerikan işgali, Sahva Konseyleri, DEAŞ ve selefleri, Sünni marjinalizasyon, Suriye krizi ve IKBY referandumu, Irak’ın sosyal, ekonomik ve siyasi yapısını paramparça etti. 2014’e kadar başarısız devlet, 2014-2016 arası ise çökmüş devlet örneği olarak addedildi. DEAŞ’la mücadele ve referandum sonrası IKBY’yi 2014 sınırlarına döndürülmesiyle ise Irak’ta yeni bir süreç başladı.
Bu toparlanma sürecinin ilk ayağı toprak bütünlüğünün korunması veya konsolide edilmesi yönünde atılan adımlardı. Yakın zamana kadar topraklarının üçte biri DEAŞ’ın kontrolünde ve kritik bir kısmı ise “tartışmalı bölge” sıfatıyla muğlak bir statüdeyken şu an belki Abadi’nin bile hayal edemeyeceği bir konsolidasyon sağlandı. Irak için “iyi” kabul edilebilecek bu durumun nihai olmadığını, bu sürecin sonraki aşamalarının akamete uğraması halinde Irak’ın kolaylıkla yeni bir başarısızlığa/çöküşe doğru kayabileceğini kabul etmek lazım. Bunu engellemek, yani Irak’ı kurtarmak için ne yapmak lazım?
Irak’ın mevcut güvenlik paradigması sürdürülebilir değil. Haşd-i Şaabi yapılanması DEAŞ’a karşı kullanıldı, ısrarla reddedilse de mezhepsel bir motivasyon ortaya koydu; fakat Irak toparlanmak istiyorsa yeni güvenlik yapılanmasını milis unsurlardan arındırmak, en önemlisi ise etnik-mezhepsel temsiliyeti kurmak zorunda. Şii grupların askeri kolları, Haşd-i Şaabi, Peşmerge vs. gibi hibrid yapılar Irak’ın bütüncül ve kapsayıcı bir güvenlik doktrini oluşturmasına müsaade etmiyor. Irak ordusu tabiri caizse “sekülerleştirilmeli”, orduda kullanılan mezhepsel semboller kaldırılmalı. Irak ordusu tüm Iraklıların ordusu yapılmalı.
Irak’ta yeni bir toplumsal sözleşmenin kurulması, başta Sünniler olmak üzere marjinalleştirilen kesimlerin siyasi müzakere masasına döndürülmesi şart. Abadi’nin önünde büyük bir fırsat var çünkü Irak aslında küllerinden kurulacak. Üst bir Iraklılık kimliğinin kurulması ve Irak’ın vekalet savaşlarının arenası olmaktan kurtarılması lazım. Abadi’nin İran ve ABD’nin (Körfez) rekabetlerini Irak’ta sürdürmemeleri çağrısı önemli, ama bunun yolu Bağdat’ın kararlılığından geçiyor.
Referandum sonrası “toprak bütünlüğü” vurgusu önemli; fakat bu zeminde IKBY’nin de anayasal haklarını koruyarak yeni bir müzakere masası kurulması lazım. IKBY’nin referandum kararını iptalinden sonra anayasal zeminde, somut bir gözlem/takip mekanizmasıyla ilişkilerin anayasal zeminini korumak lazım. Irak, yeni bir etnik çatışmayı kaldıramaz, buna mahal vermemek hem Bağdat’ın hem de IKBY’nin vazifesi.
Irak’ın toparlanma sürecinin kilit ülkesi Türkiye. Hem fiziki, hem ekonomik, hem siyasi, hem de güvenlik bağlamındaki toparlanmada Türkiye’nin potansiyel desteği kıyas kabul etmez. Bu destek ancak Irak’tan Türkiye’ye yönelen PKK tehdidine karşı ortak mücadeleyle mümkün olur. Abadi’nin yerinde olsam Irak için de tehdit olan PKK’yla mücadelede Türkiye’nin beklentilerini karşılar ve masamın bir kenarına “Irak’ın toparlanması Türkiye’nin desteğinden geçiyor” yazardım.
[Akşam, 27 Ekim 2017].