SETA > Yorum |
Mısır'da Yargı Süreçleri

Mısır'da Yargı Süreçleri

Mısır'da Hüsnü Mübarek'in devrilmesiyle birlikte ülkedeki gelişmeler çok değişken ve kırılgan bir seyir izledi. Toplumun iktisadi iyileşme istekleri başta olmak üzere, bireyin kendini vatanı içinde değerli hissetme ve özgürlük talepleri ayaklanmayı rejimi devirecek kadar etkili kıldı. Tahrir meydanında başlayan Mısır devrimi 18 gün sürdü ancak devrim 30 seneden fazla süren bir mücadelenin getirdiği bir sonuçtu.

Mısır’da Hüsnü Mübarek’in devrilmesiyle birlikte ülkedeki gelişmeler çok değişken ve kırılgan bir seyir izledi. Toplumun iktisadi iyileşme istekleri başta olmak üzere, bireyin kendini vatanı içinde değerli hissetme ve özgürlük talepleri ayaklanmayı rejimi devirecek kadar etkili kıldı. Tahrir meydanında başlayan Mısır devrimi 18 gün sürdü ancak devrim 30 seneden fazla süren bir mücadelenin getirdiği bir sonuçtu.

Devrimden önceki dönemde Mısır’da birçok alanda rejimin otoritesine karşı aktif veya pasif mücadeleler verilmekteydi. Ancak rejim bu mücadelelere kilit kurumları kontrol altına alarak cevap veriyor ve keyfi uygulamalarına mutlaka yasal dayanaklar üretiyordu. Devletteki etkili kurumlara eski rejim tarafından özel önem verildi ve bu kurumlar üzerinde tahakküm kurmak rejim için olmazsa olmazdı. Dolayısıyla rejim, belli müesseseleri asıl görevinden ve yapması gerekenden uzaklaştırıp rejimin iktidarını devam ettirebilmesi için kullandı. Bu müesseselerin başındaki yöneticiler de elbette ki rejimin seçtiği isimlerden oluşuyordu.

Diktatörlükle yönetilen ülkelerin çoğunda olduğu gibi Mısır’da da rejimin en fazla önemsediği kurumlardan birisi yargı kurumuydu. Mısır’da yargı muhtelif dönemlerde değişik dengelere göre, Cemal Abdülnasır, Enver El-Sedat ve Hüsnü Mübarek rejimleri tarafından rejimin menfaatleri için kullanılıp yönlendirildi. Ancak Mısır’da yargı, her ne kadar rejimin büyük ölçüde kontrol etmeyi başardığı ve bugün geçiş sürecini yavaşlatarak hâlâ etkisini sürdürmeyi başarabilen bir kurum olsa da, yargının aynı zamanda devrimi başlatan en önemli dinamiklerden biri olması manidardır. Bu açıdan yargının geçirdiği süreçleri, yapılan reformları ve bu kurum ile devlet/rejim arasındaki mücadeleleri anlamak bugün Mısır’da yargının rolünü kavramamıza yardımcı olacaktır.

ABDÜLNASIR DÖNEMİNDEN DEVRİME KADAR YARGI

Mısır’ın otoriter yöneticileri hiçbir zaman yargının egemenliği ve özgürlüğünü dikkate almadılar ama icraatlarının meşru olduğunu gösterme ihtiyacını hep duydular. Ülkede otoriter bir rejim üreten 1952 darbesinden sonra yargı, tam manasıyla kontrol altına alındı. Yargı bir karar vereceği zaman, ’İstisnai mahkemeler’’ kurulur ve yargı müessesi dışında hareket edilirdi.

1943 yılında kurulan, 100 hâkimden oluşan ve yargıda reform hedefleyen ‘Yargıçlar Kulübü’ Abdülnasır döneminde pasif hale getirildi. Bu kulübün 1956 yılında Abdülnasır yönetimi tarafından kontrol edilebilmesi için, birliğin bir STK olması talep edildi. Reddedilen bu talep yine 1964 yılında gündeme geldi. Yıl boyunca süren baskılardan sonra kulüp bir STK olarak ilan edildi.

O dönemde rejimin yargı müessesini kontrol altına alabilmesi için yargıçlar arasında gizli bir grup olarak ‘’Sosyalistler Cephesi’’ kuruldu. Cephenin kurulmasının ana hedefi, rejim lehine çalışacak hâkimleri tespit etmek ve muhalif kimseler hakkında soruşturma açmak ve görevlerinden uzaklaştırmak (bir başka değişle ‘fişleme’) idi. Bu girişimlerin Mübarek yönetimi boyunca devam ettiğini de belirtebiliriz.

Alınan gizli tedbirler vasıtasıyla Abdülnasır yönetimi, yargıyı siyasete sokma ve kurum içindeki kutuplaşmayı derinleştirme açısından geniş kapılar açtı. Fakat alınan tüm tedbirlere rağmen 1969 yılında kulübün içinde düzenlenen seçimleri rejim karşıtları kazandı.

Seçimden sonra rejim, “Hâkimler katliamı’’ olarak bilinen olayı gerçekleştirdi. Bu olay sonucu 200 hâkim görevden alındı. Kulübe yeni yönetim atandı ve bu şekilde Abdülnasır yönetimi sorunu daha da büyüttü.

Enver El-Sedat ve Mübarek dönemde ise küçük bir rahatlama olmasına rağmen rejim eski üslubuna devam etti. Yargıya verilen ‘asgari’ bağımsızlığın ardından yine istisnai mahkemeler yolu ile yargı üstündeki tahakküm faaliyetleri sürdürüldü. 1975 yılında El-Sedat, görevden alınan hâkimleri yeniden atadı ve Yargıçlar Kulübü seçimlerinin yapılmasına izin verdi.

1980 yılına kadar yargı ve rejim uyum halinde idi. 1980 yılında El-Sedat’ın yargı yetkilerini kısıtlama girişimi savaşın yeniden açılmasına sebep oldu. Yargının bağımsızlığına karşı atılan adımlar büyük muhalefetle karşılaştı. Bazı dönemlerde ise kanun yapımından ziyade mevcut kanunlara yönelik iptal ve feshetme girişimleri oldu.

YARGI’DA REFORM GİRİŞİMLERİ

Siyasi kavgalarda sivil yargı Mübarek rejimi tarafından hep kenarda bırakıldı. Örneğin, Müslüman Kardeşler’e ve diğer siyasi muhalefete ilişkin davalar sivil yargıya götürülmedi. Sürekli askeri mahkemelere sevk edildi.

Yine de rejimin sivil yargıya müdahalesine yargı içerisinden de tepkiler yükseldi. Yargı reformu talepleri 2005 yılından sonra daha da çoğaldı ve yargı müessesindeki muhalefetin sesi yükseldi. Yargıçlar Kulübü seçimlerinde de reformcu hâkimler kazandı.

2005 yılında yapılan genel seçimlerde ‘gözlemci’ görevi hâkimlere verildi. Seçimlerdeki ihlaller, vatandaşların oy kullanmasını engelleme girişimleri, oylama ve sayım sürecindeki usulsüzlükler raporlandırıldığında, gözlemcilerin bu raporları rejime karşı büyük öfkeye sebep oldu.

Bazı meşhur yargıçlar da uluslararası medyaya yorumlarını ve beklentilerini ilettiler. Anayasa Mahkemesi binasının önünde de protesto eylemleri yapıldı ve yargının sivilleştirmesi ve özgürleştirilmesi için talepte bulundular.

2005 seçimlerinden sonra Müslüman Kardeşler’in milletvekilleri tarafından parlamentoya bir kanun taslağı sunuldu. Daha önceki reform taleplerinde olduğu gibi, sunulan bu taslak da reddedildi. Böylece, 2006 yılında Mübarek rejimi reformcu yargıçlara karşı yeniden savaş açmış oldu.

2007 yılında yapılan anayasa değişiklikleri vasıtasıyla yargının yetkilerini bir defa daha kısıtlayacak düzenlemeler yapıldı. 2010 yılındaki genel seçimler sürecinde, yargının gözlemci statüsü ortadan kaldırıldı ve hile ve usulsüzlüklere açık olan bu seçimde Mübarek’in partisi (Ulusal Demokrat Parti) galip geldi.

DEVRİMDEN SONRA YARGI VE ESKİ REJİMİN KALELERİ

Bu süreçte Mısır’da olup bitenleri takip ettiğimizde, devrimden sonraki süreçlerin daha önceki süreçlerle birbirine benzediğini, her sürecin içinde benzer hadiselerin tekrarlandığını fakat etken ve aktörlerin farklılık arzettiğini görebiliriz. Diğer bir deyişle, yeni süreçler ama aynı senaryolar yaşanmakta.

Ülkede askerin yönetimi sivillere bırakmasıyla beraber “eski rejimin kaleleri ve derin devlet’’ dediğimiz oluşum büyük darbe aldı. Fakat o tarihten itibaren Mısır’ın etkili kurumlarında kök salmış olan eski rejim zihniyeti yeni iktidara karşı savaş halini sürdürdü; yeni yönetime savaş açan kalelerden birini de yargı mekanizması oluşturuyor.

Mısır’da 50 seneyi aşkın bir süredir yargı ve devletin diğer önemli kurumları büyük bir yolsuzluk ve kötü yönetim batağında olduğundan, bu kurumları eski rejim ideolojisinden temizlemek hiç de kolay değil.

Yargı müessesinin üst kesimi -meşhur Mısır tabiriyle- ‘’fulul’’ olarak isimlendirilen eski rejimin kalıntılarından oluşuyor. Süreçlere yakından baktığımızda şunu görmekteyiz: Yargı yaşanan geçiş döneminin uzamasına sebep oldu. Örneğin; halk iradesiyle seçilen parlamentonun feshine sebep oldu. Mısır’ın yeni Anayasa’sını oluşturma sürecini yürüten ‘Anayasa Konseyi’ni tanımayıp faaliyetlerine engel oldu. Daha geçtiğimiz hafta Şura Meclisi’ni de lağvetti. Bu faaliyetleriyle ortaya çıkan görüntü, Anayasa Mahkemesi’nin iradesinin halkın iradesi üzerinde konumlandığıdır.

Ülkede yargı; seçimleri iptal ediyor, parlamentolar feshediyor, demokratik yolları tıkıyor, Cumhurbaşkanı’nın kararlarını tanımıyor, yapılan reform girişimlerini engellemek için iktidara karşı cepheler oluşturabiliyor. Ayrıca Yargıçlar Kulübü’nün şimdiki başkanı, Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye karşı bir cephe oluşturmuş durumda ve ‘Yüksek Anayasa Mahkemesi’ ile birlikte hareket etmekten de çekinmiyor. Son ‘Anayasal Düzenleme’ kararıyla Mısır başsavcısının görevinden alınması, yargı müessesindeki eski rejimin adamlarına bir savaşın başlangıcı idi. Birkaç gün önce ise Mısır Şura Meclisi’ni fesheden Mısır Anayasa Mahkemesi’nin yetkilerini kısıtlamak için iktidar tarafından birkaç adım atılacağı öne sürüldü. O adımlar, iktidarın ilerde yapacağı bazı icraatların mahkemece önlenmesine karşı atılan gerekli adımlar olacaktır. Aksi takdirde ülkede demokratik yolla gelen irade engellerle karşılaşmaya devam edecek, geçiş dönemi daha da uzayacaktır.