28 Şubat 1997’de başlatılan bir “post modern” darbe sürecinin sonunda Erbakan başkanlığındaki hükûmet yaklaşık dört ay sonra devrilmişti.
28 Şubat'ın hiç unutulmaması gerekiyor. Bu tarihte başlattıkları süreçle Türkiye’nin meşru hükûmetini deviren darbeciler nasıl bu sürecin “bin yıl” süreceğini ilan etmişlerse, halkın iradesini temsil eden kesimlerin de “bin yıl” boyunca bu darbeyi unutmamaları gerekiyor.
İçerideki failleriyle, dışarıdaki destekçileriyle hiç unutulmaması gerekiyor 28 Şubat’ın. Zira ne içerideki darbeci kafalar ne de onların uluslararası ortakları Türkiye’de halkın seçtiği iktidarı demokratik olmayan yollarla devirme hevesinden vazgeçmedi.
Son darbe girişiminin daha 15 ay önce yaşanmış olması, uluslararası ve yerel ayaklarıyla darbecilerin vazgeçmediğini göstermiyor mu?
Peki, 15 Temmuz’da halkın seçilmiş iktidara, yani kendi iradesine sahip çıkması sonucu büyük bir hezimete uğramaları darbecileri vazgeçirmiş midir?
Şüphesiz hayır.
Zira darbe bir uluslararası müdahale biçimidir. İçeride darbeyi yapan aktörler bunun kararını kendileri vermezler. Talimat dışarıdan gelir ve onlar görevlerini yaparlar.
15 Temmuz darbe girişiminde asıl rolü oynayan FETÖ, liderinin 1999’dan beri yaşadığı ülkenin isteği, onayı ya da desteği olmadan böyle bir girişimde bulunabilir miydi?
Darbe, gerçekleştiği ülke üzerinde nüfuz sahibi olan küresel gücün o ülke siyasetini manipüle etme konusundaki bütün araçları kullandıktan sonra son başvurduğu yöntemdir. Medya manipülasyonları, bürokrasi ve siyaset dünyasında etki altına alınan aktörler üzerinden yapılan müdahaleler ve ekonomik baskı araçları işe yaramadığı zaman darbe devreye sokulur. Bunun için genellikle ordu ve istihbarat teşkilatının kontrol altında tutulması yeterlidir.
28 Şubat Darbesi’nde ise, daha önceki darbelerden farklı olarak sadece ordu ve istihbarat teşkilatının müdahalesiyle yetinilmemiş, medya, yargı organları, STK’lar (beşli çete) ve akademisyenler seferber edilerek üzerinde büyük bir baskı oluşturulan hükûmetin istifa etmesi sağlanmıştı. Yine de bu süreçte kritik rolü askerin üstlendiği görülmüş, istifa gerçekleşmezse ordunun yönetime doğrudan el koyacağı ve bunun sonuçlarının daha ağır olacağı algısı oluşturulmuştu.
28 Şubat’ın uluslararası ayağına bakıldığı zaman, içerideki yukarıda değinilen aktörleri harekete geçiren iradenin uluslararası alanda da çok sayıda aktörü sürece dâhil etmesi söz konusu olmuştu.
Her şeyden önce, darbe seçimle işbaşına gelmiş meşru bir iktidara karşı yapıldığı için öncelikle bu iktidarın meşruiyetinin kuvvetli bir algı operasyonuyla ortadan kaldırılması gerekiyordu. Amerikan, İngiliz, Alman ve Fransız medyasının o tarihlerdeki yayınlarına bakıldığında neredeyse bütün yayın organlarının bu oyuna ortak olduğu görülür.
Bugün Türkiye’deki iktidarı demokratik olmamakla ve insan haklarını ihlal etmekle suçlayan Washington Post, Der Spiegel, The Guardian, CNN ve BBC’nin 28 Şubat döneminde açık bir şekilde darbeyi meşrulaştırıcı yayınlar yaptığına şahit olundu. Başbakan olması hazmedilemeyen Erbakan, "Türkiye’yi, İslamcı bir diktatörlüğe sürükleyen fundamentalist bir siyasetçi" olarak resmedildi.
Erbakan liderliğindeki bir Türkiye’yi istedikleri şekilde yönlendirme konusunda sıkıntı yaşayacaklarını gördükleri için daha başbakan olduğu gün hükûmetin devrilmesi için kapsamlı planlar yapıldı. Tıpkı Mısır’da Muhammed Mursi’ye bir yıldan fazla cumhurbaşkanlığı yapma fırsatı verilmediği gibi, Erbakan da yoğun saldırı altında geçirdiği bir yılın ardından istifa etmek zorunda bırakıldı. Aradaki tek fark, istifa etmeye yanaşmayan Mursi’nin kanlı bir darbeyle devrilmesi, buna karşılık koalisyon ortağı DYP’nin baskılar karşısında geri adım atması yüzünden istifa etmek zorunda kalan Erbakan’ın devrilmesinde kan dökülmemiş olmasıdır. Ancak Türkiye’de de muhafazakâr kesime devlet kurumları kullanılarak yapılan baskının çok yoğun olduğunu herkes hatırlar.
28 Şubat sürecinde Batılı hükûmetlerin ve medyanın açık bir şekilde darbeden yana tavır alarak demokrasinin katledilmesini kendi halklarına meşru göstermek için Türkiye’deki iktidarı karalayan politikalarını unutmamak gerek. Zira aynı karalama kampanyaları bugün AK Parti iktidarına ve onun toplumsal tabanına karşı yapılıyor.
Türkiye’nin meşru iktidarına karşı yeni darbe planlarının sadece Batılı güçler ve onların Türkiye’deki uzantıları tarafından yapılmadığını da bir kenara not etmek gerek...
[Türkiye, 28 Şubat 2018].