Mısır tarihinde demokratik seçimlerle ülkenin başına gelen ilk ve tek Cumhurbaşkanı olan Muhammed Mursi, demokrasinin ve hukukun bütün kurallarını ihlal eden bir darbeyle iktidardan devrilmesinin ardından pazartesi akşamı mahkeme salonunda şehadete erdi...
Halkın oylarıyla seçildikten sonra halka ve hakka sahip çıkma konusundaki azminin karşılığını şehadet gibi yüce bir makama erişerek aldı.
Şehit oldu, mücadelesini imanına şahit kıldı…
Emperyalizmin Orta Doğu ve ülkesi Mısır’daki zulmüne şahit olduktan sonra bu zulme karşı mücâhede etme yolunu seçti ve sonunda şehadetiyle bu yolu tamamladı.
Şehadetin ne olduğunu bilmeyenler onun kaybedenlerden olduğunu zannedecekler, “şöyle yapsaydı, böyle davransaydı başına bunlar gelmeyecekti” diyerek ABD, İsrail, BAE ve Suudi Arabistan çizgisinde hareket etmemenin bedeli olarak öldüğünü söyleyecekler.
Ama Kur’ân-ı kerimde çok açık bir şekilde “Allah yolunda katledilenlere ‘ölüler’ demeyin. Bilakis onlar diridirler, fakat siz hissedemezsiniz” diye buyuruluyor.
Peki, dünya ve Orta Doğu siyaseti açısından Mursi’nin şehadeti bize ne söylüyor?
Bu soruya pek çok açıdan cevap verilebilir.
Öncelikle Mısır siyasetinde etkili olan küresel aktörler açısından Muhammed Mursi’nin mahkeme salonunda hayatını kaybetmesinin ne anlama geldiğine değinelim.
ABD, Fransa, İngiltere ve Almanya gibi Batılı ülkeler açısından Mursi’nin baskı altında bütün hakları gasbedilerek hayatını kaybetmesinin anlamı nedir? Bu ülkeler söz konusu olayı sadece Mısır siyasetinin istemedikleri yöne evrilmesini engelleme açısından değerlendirirler.
Tıpkı 2013 yılında Mursi’nin devrildiği darbeyi ve bu darbe sırasında binlerce kişinin katledilmesi ve yaralanmasını değerlendirdikleri gibi. Yani bu olayların, Mısır siyasetinin kontrolden çıkmasına ve Orta Doğu’nun bu en köklü ve en fazla nüfusa sahip ülkesinin Batı’nın çıkarlarına ters politikalara yönelmesine yol açmaması için alınacak tedbirler birinci öncelikleridir.
Meselenin demokrasi ve insan hakları boyutu umurlarında değildir. Zira bu kavramlar ancak başka ülkelerin içişlerine müdahale edilmesi için kullanışlı ise başvurulacak kavramlardır. Hatta içlerinde Mısır’daki darbeyi bu ülkenin demokratik yola girmesi için bir adım olarak nitelendirecek kadar izansız ve insafsızlar bile her zaman çıkar. Türkiye’deki 28 Şubat Darbesi sırasında da olduğu gibi.
İşte bu şekilde bütün olaylara kendi çıkar hesapları üzerinden bakanlar için Mursi’nin şehadeti, İsrail’in yanı başındaki bu köklü ülkede iktidarı İslamcılara bırakmamak için her şeyi göze aldıklarının açık bir göstergesidir. Gerekirse ülkenin seçilmiş cumhurbaşkanı darbeyle devrilir, tutuklanır ve ölene dek düzmece mahkemelerde yargılanır. Türkiye’de de merhum Adnan Menderes’e yaptıkları gibi.
Bu ülkelerin çıkarları doğrultusunda güç politikası odaklı hareket etmeleri ve bu hukuksuzluklara destek olmaları şaşırtıcı değil de, hâlâ onların demokrasi ve insan hakları gerekçeleriyle başka ülkelerin içişlerine müdahalelerini meşru görenlerin saflığı şaşırtıcı.
Orta Doğu ülkeleri açısından Mursi’nin şehadetinin ne anlam ifade ettiğine gelince, Batılı ülkelerden ayırt etmeyeceğimiz İsrail’in bu gelişmeden çok memnun olduğunu tahmin etmek zor değil. Zira Mursi yönetiminde bir Mısır’ın Filistinlilerin ezilmesine müsaade etmeyeceğini ve bu konuda Sisi gibi İsrail ile iş birliği yapmayacağını biliyor Tel Aviv yönetimi. Bu yüzden de Mursi’ye karşı darbenin gerçekleştirilmesi kararında ve hazırlık aşamasında en fazla etkili olan ülkelerin başında İsrail geliyor.
Arap ülkelerine gelince, darbeyi finanse eden Suudi Arabistan ve BAE’nin Amerikan yönetimiyle iş birliği içerisinde devirdikleri İhvan yönetimine karşı darbeci Sisi’nin yanında olmaya devam edecekleri kuşkusuz. Ülkenin seçilmiş cumhurbaşkanının bu şekilde ölümüne sebep olmaktan bir rahatsızlık duymayacakları da şüphe götürmez.
Kendi ülkelerinde iktidar seçimle belirlenmediği için Müslüman Kardeşler’in seçimle Mısır’da işbaşına gelmesinin Arap coğrafyasında böyle bir dalga başlatacağından ciddi şekilde endişe duydular.
Türkiye ise kararlı ve tutarlı bir duruş sergileyerek, Mısır’da yaşananların demokrasiye ve uluslararası hukuka aykırı olduğunu sürekli söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “kardeşim” diye nitelendirdiği Muhammed Mursi’nin şehadetini tebrik etti.
Orta Doğu’da ve dünyada çok az sayıdaki siyasetçinin gösterebildiği ilkeli ve onurlu duruş da budur.
Şehid Mursi’nin onurlu mücadelesi de böyle bir duruşu hak ediyor.
[Türkiye, 19 Haziran 2019].