Asli görevi kamuyu bilgilendirmek ve çeşitli konular üzerinde bir müzakere zemini oluşturmak olan medya, son dönemde yaşanan terör olaylarındaki tutumu nedeniyle eleştirilmektedir. Savcı Mehmet Selim Kiraz olayı ve PKK'nın çözüm sürecini kesintiye uğratan eylemlerinin medyada haberleştirilme biçimi, medyaya atfedilen ideal durumun pratikte bir karşılık bulamadığını göstermektedir. 'Erken patlayan bombalar', 'patlatılan bomba' gibi edilgen cümleler, bir yandan terörün öznesini gizlemekte diğer yandan da terörün gerçekleştirmek istediği amaca hizmet etmektedir. Son olarak 10 Ekim Cumartesi günü Ankara'da gerçekleştirilen terör eyleminin de politik kaygılarla örülü bir söylemsellikle haber edilişi, soyut bir gerçeklik inşa etmenin yanı sıra terörün yaratmak istediği istikrarsızlığa da zemin hazırlamaktadır.
Saldırı sonrasında faili doğrudan devlet olarak işaret eden siyasi dil ile politik aktör olma adına medya gücünü seferber eden basın organları, senkronize bir muhalefet sergilemektedirler. Mevzu terör dahi olsa Türkiye'deki muhalefetin siyaseten tıkanmışlığı ve kronik Erdoğan karşıtlığı haber metinlerinde kendisini açık biçimde göstermektedir. Bütün varoluşlarını söz konusu karşıtlık üzerinden inşa eden siyaset/medya dilinin "konjonktürel ortaklığı" göz önünde bulundurulduğunda, terör olaylarının siyasi manipülasyon amaçlı haberleştirilmesi de kaçınılmaz olmaktadır. Bu minvalde basın özgürlüğüne atıfla meşrulaştırılmaya çalışılan her türlü şiddet söylemi, amacın gerçekleştirilmesine dönük bir araçsallık taşımaktadır.
İdealize edilen Batılı demokratik ülkelerdeki medyanın terör olaylarındaki hassasiyeti ile Türkiye'deki medyanın tutumu mukayese edildiğinde basın özgürlüğünün sınırları da görülmüş olacaktır. 1994 yılına kadar IRA'nın siyasi kanadı Sinn Fein'in lideri Gerry Adams'ın ekranlarda sesinin bile duyulmasını yasaklayan İngiliz hükümeti, terörü destekleyen medya organlarını bu yolla sınırlandırmıştır. Terörle arasına mesafe koymayan siyasetçilerin TV kanallarında arz-ı endam ettiği ve popüler birer figür haline getirildiği Türkiye'de ise basın özgürlüğü miti medyanın kullandığı manipülatif dili meşrulaştırmaya dönük bir işlev görmektedir.
[Sabah Perspektif, 17 Ekim 2015]