SETA > Yorum |
Türkiye'nin Suriye Sınır Güvenliği Politikası

Türkiye'nin Suriye Sınır Güvenliği Politikası

Türkiye-Suriye sınır güvenliğinin istenen seviyeye ulaşabilmesi için “sinekleri öldürmek” yerine “bataklığı kurutma” kabilinden Suriye'de kapsamlı ve sürdürülebilir bir düzenin kurulması gerekiyor.

Türkiye'nin sınır güvenliği, Suriye'deki krizin derinleşmesiyle birlikte daha çok tartışılan bir mesele haline gelmiştir. Suriye'nin kuzeyindeki sınır bölgelerinde IŞİD ve PYD/YPG gibi aktörlerin giderek zemin bulması; Ayn el-Arap (Kobani) ile sembollenen IŞİD-PYD/YPG çatışması; Türkiye'nin en uzun sınır hattını bu iki aktörle paylaşır hale gelmesi ve Suriye'deki aktörler arasında uluslararası medyanın ilgisine en çok bu iki aktörün mazhar olması sonucu iç ve dış kamuoylarında Türkiye'nin sınır güvenliğinin ne durumda olduğu ve Türkiye'nin nasıl bir sınır güvenliği siyaseti yürüttüğü merak konusu olmuştur.

Genel bir kaide olarak, sadece Türkiye'nin alacağı askerî ve fizikî tedbirler Suriye sınır güvenliğinin sallanmasını ancak belli bir ölçüde mümkün kılar. Suriye sınırından Türkiye'ye yönelik tehditlerin bertaraf edilebilmesi için sınırın Suriye tarafında da Türkiye'nin güvenliğine katkıda bulunacak, Türkiye'nin güvenliğini önemseyecek ve bu alanda Türkiye'yle işbirliği yapmaya istekli aktörlerin varlığına ihtiyaç var. Bu aktörlerin, Türkiye'nin Suriye sınırının büyük bölümünü paylaştığı IŞİD ve PYD/YPG olmadığı aşikâr. Dolayısıyla Türkiye'nin hâlihazırda almış olduğu ve bundan sonra alacağı tedbirlerin ancak kısmi bir başarı getireceği unutulmamalı.

DEĞİŞİM

Suriye krizinin ilk dönemlerinden itibaren Türkiye'nin yürütmüş olduğu 'açık kapı politikası', zaman içerisinde kademeli bir biçimde değişim gösterdi. Bunda Suriye'den gelen sığınmacı sayısının Türkiye'nin kapasitesini ve beklentilerini aşması etkili olmakla birlikte, Türkiye'nin Suriye kaynaklı güvenlik kaygıları daha belirleyici oldu. IŞİD ve PYD/YPG'nin Türkiye-Suriye sınır hattındaki bölgelerin çoğunluğunu kontrol eder hale gelmesi Türkiye'nin güvenlik kaygılarını arttırdı. Hatta Türkiye, IŞİD ve PYD/YPG kontrolüne geçen bölgelerdeki hudut kapılarını kapattı. Suriye'deki iç savaşın sürecin başına kıyasla çok farklı bir boyuta evrilmesi, tehditlerin derinleşmesi ve çeşitlenmesi Türkiye'nin sınır güvenliği yaklaşımında ve uygulamalarında radikal bir değişime sebep oldu. Arap Baharı öncesinde silikleştirilmeye ve mümkünse ortadan kaldırılmaya çalışılan bir sınır güvenliği yaklaşımından sert güvenlik tedbirlerinin hâkim olduğu bir sınır güvenliği yaklaşımına hızlı bir geçiş yaşandı. Bu minvalde, askeri personelin yerini sivil personelin alacağı ve orta vadede Türkiye'nin bütün sınırlarında görev yapması planlanan müstakil bir Sınır Güvenlik Birimi kurma çalışmaları akamete uğradı ve Türkiye özellikle Suriye sınırında askeri varlığını arttırmak zorunda kaldı. Sonuç olarak Türkiye, Suriye sınırından kaynaklanan güvenlik risklerini bertaraf edebilmek için “sıfır tolerans politikası” izlemeye başladı.

“SIFIR TOLERANS POLİTİKASI”

Türkiye'nin benimsediği sıfır tolerans politikası, askerî/fizikî ve siyasî tedbirler olmak üzere iki farklı alanda planlandı ve uygulamaya kondu. Öncelikle, Suriye sınırına daha fazla miktarda askeri personel konuşlandırıldı. Öyle ki, Türkiye'nin bütün sınırlarında görev yapan 40,000 askeri personelin %50'si şu an Suriye sınırında bulunuyor. Öte yandan, IŞİD terör örgütüne katılımları engellemek için de bir dizi fiziki tedbir hayata geçirildi. Bu çerçevede, sınırda 365 kilometre hendek kazılmış, 70 kilometre toprak set yapılmış, 160 kilometre jiletli tel çekilmiş, 13 kilometre duvar örülmüş, 22 kilometre akordeon engel inşa edilmiş, 145 kilometre tel engel yenilenmiştir. Devriye faaliyetlerinin operasyonel performansını ve keşif kapasitesini arttırmak amacıyla sınırın 270 kilometrelik bölümü aydınlatılmış, 1,280 kilometrelik sınır güvenliği yolunda düzeltme yapılmıştır. Bu tedbirler sayesinde sınırdan Suriye'ye yasadığı yollarla geçmeye teşebbüs eden kişilerin yakalanma oranı %90'lara ulaştı. Sadece Ocak 2014-Temmuz 2015 arası dönemde, sınırdan yasadışı geçiş yapmaya teşebbüs ederken askeri personel tarafından yakalanan kişilerin sayısı 102, 232 oldu.

Türkiye'nin sıfır tolerans politikasının ikinci ayağını siyasî tedbirler oluşturdu. Türkiye öncelikle, muhtemel yabancı savaşçıları içeren ve uluslararası işbirliğiyle şekillenen bir giriş yasağı listesinin oluşturulmasına katkı sundu. Bu listede yer alan kişilerin Türkiye'ye girişi engellendi. Buna ek olarak, 2014 yılında Emniyet İstihbarat, Terörle Mücadele ve Kaçakçılık Şubelerinin işbirliğinde havalimanlarında ve otobüs terminallerinde Risk Analiz Merkezleri kuruldu. Bu merkezler aracılığıyla yabancı savaşçı olma ihtimali bulunan kişiler tespit edilerek sınır dışı edildi. Bu çalışmalar neticesinde, giriş yasağı konulan kişilerin sayısı 106 farklı ülkeden 18,222'ye, sınır dışı edilen yabancı savaşçı sayısı da 85 farklı uyruktan 1,938'e ulaştı.

BATAKLIĞIN KURUTULMASI

Türkiye'nin şimdiye kadar almış olduğu tedbirlere ek olarak, 22 Temmuz 2015 tarihinde sınırda yeni fizikî tedbirlerin alınacağı açıklandı. Bu ilave tedbirler ve daha fazlasının hayata geçirilmesi durumunda bile Türkiye'nin Suriye sınırında güvenliğin tam anlamıyla sağlanması beklenmemeli. Amerika Birleşik Devletleri'nin Meksika sınırındaki fizikî tedbirler çok üst düzey ve katı olmasına rağmen %100 oranında bir güvenlik saklanamıyor. Suriye sınırının coğrafi yapısı ve sınırın karşı tarafında Türkiye'nin güvenlik kaygılarını körükleyen aktörlerin varlığı sebebiyle, Türkiye'nin tek başına alacağı siyasi ve askeri tedbirlerle sınırı daha fazla güvenli hale getirmesi çok da mümkün değil. YPG'nin sınırda fiili durum oluşturması Türkiye'nin sınır güvenliği konusunu askeri ve fiziki açıdan daha hassas bir noktaya taşıdı. PKK'nın Suriye'deki PYD/YPG'nin yürüttüğü süreçten ilham alarak savaşı Türkiye'ye taşımak suretiyle benzer bir durumu Türkiye içerisinde oluşturma arzusu, bu hassasiyetin giderek daha kırılgan bir hal almasına sebep oluyor. PKK ve PYD'nin etnik sürekliği siyasi bir yapıya tahvil etme hedefi de sınır güvenliği üzerinde giderek artan bir baskıya dönüşüyor. Türkiye-Suriye sınır güvenliğinin istenen seviyeye ulaşabilmesi için “sinekleri öldürmek” yerine “bataklığı kurutma” kabilinden Suriye'de kapsamlı ve sürdürülebilir bir düzenin kurulması gerekiyor.

[Yenişafak, 23 Ağustos 2015]