2013-2014 eğitim-öğretim yılında SBS’nin kaldırılması ile birlikte MEB tarafından uygulamaya konan Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG) sınavı, 22 Ağustos 2014’de açıklanan yerleştirme sonuçları ile birlikte ilk senesini tamamlamış oldu.
Öğrenciler üzerindeki sınav baskısını azaltmak için, öğrencileri tercihlerine veya evlerine en yakın okullara yerleştirmeyi vaat eden bir sistemin uygulamasıyla ilgili tartışmalar devam ediyor. Yerleştirme sonrasında bazı öğrencilerin çok uzak mesafelere, isimlerini dahi duymadığı okullara yerleştirilmeleri söz konusu. Bu, arizi ve geçici bir sorun mu, yoksa sistemik ve kalıcı bir sorun mu?
Sonuçları değerlendirmeden önce kısaca TEOG’un nasıl bir sistem olduğuna ve diğer sistemlerden ne gibi farklılıklarının olduğuna değinmekte fayda var.
TEOG NEDİR?
TEOG, 8. sınıf öğrencilerine yönelik, 6 temel ders için (Türkçe, matematik, fen ve teknoloji, İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük, İngilizce ve Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi) dönemsel olarak yapılan sınavlardan bir tanesinin merkezi olarak gerçekleştirilmesidir. Buna ilaveten öğrencinin 6, 7 ve 8. sınıftaki başarı ortalaması ve okula devam durumu da ortaöğretime yerleştirmede esas alınan unsurlardandır. Yeni düzenleme ile birlikte, MEB tarafından merkezi olarak yapılan ortak sınavların ortalamasının yüzde 70’i ve öğrencinin okul başarı puanının yüzde 30’u alınarak yerleştirme puanı elde edilmiş oldu. Bunun yanında TEOG, herhangi bir sebepten ötürü sınava giremeyen öğrenciler için de telafi fırsatı sunmuştur.Yerleştirme puanlarını elde eden öğrencilerin nasıl bir sistem ile yerleştirileceği ise sene içerisindeki merkezi sınavlar tamamlandıktan sonra açıklanmıştır. Buna göre, öğrencilerden bu yıl A ve B grubu olmak üzere iki tercih grubunda tercih yapmıştır. Şöyle ki, A grubunda öğrenci, puanının yettiği veya yeteceğini düşündüğü okulları sıralayarak 15 okul tercihinde bulunmuş, B grubunda ise, öğrencinin A grubunda herhangi bir liseye yerleşememesi durumunda 6 okul türünden gitmek istediği 4 okul türünü ve ikametine yakın olarak belirlediği üç ilçeyi tercih etmiştir. Bunun yanında herhangi bir sebepten dolayı tercihte bulun(a)mayan öğrencilerin yerleştirilmeleri ise yine MEB tarafından gerçekleştirilmiştir.
Kısacası, öğrencinin kendi okulunda sınava girmesi, sene içerisinde birden çok merkezi ortak sınavın yapılması, sınava çeşitli sebepler ile giremeyen öğrencilere telafi imkânı sunması ve en önemlisi sınava giren-girmeyen, tercihte bulunan-bulunmayan tüm öğrencileri yerleştirmeye çalışması nedeniyle TEOG, geçmiş diğer sınav sistemlerinden ayrışmaktadır diyebiliriz.
NEYİ AMAÇLAMAKTADIR?
Biraz geriye gidersek, 2010 yılında Milli Eğitim Bakanı Nimet (Baş) Çubukçu döneminde alınan bir karar ile tüm genel liselerin Anadolu Lisesine dönüştürülmesi ve bu dönüşüm tamamlandıktan sonra SBS’ye de ihtiyacın kalkacağı belirtilmişti. Bu karar, daha sonra görevi devralan Ömer Dinçer ve halen görevde olan Nabi Avcı tarafından da benimsenmiştir. 2013 yılında tüm genel liselerin Anadolu Lisesine dönüştürülmesi tamamlanmış, böylece kamuoyunda SBS’nin kaldırılacağı beklentisi de oluşmuştur. Nihayet Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın 3 Eylül 2013’te yaptığı açıklama ile TEOG kamuoyuna tanıtılmıştır.Peki, Milli Eğitim Bakanlığı’nın zaten maruz kaldığı “sürekli sistem değişikliği yapıldığı, eğitimin bir yap-boz tahtasına dönüştüğü” eleştirilerine rağmen, SBS’yi kaldırıp yerine TEOG’u getirmesindeki amaç neydi? Bugüne kadar yapılan bütün sınav değişikliklerinin amacının, sınavın öğrenciler üzerinde oluşturduğu baskıyı kaldırmak olduğu TEOG için de dile getirilmiştir. Bir başka ifadeyle, SBS’nin öğrenci ve veliler üzerinde yoğun stres oluşturduğu bu nedenle bu stresi azaltmak ve hatta yok etmek için kaldırılıp yerine TEOG’un getirildiği ifade edilmiştir. TEOG’un getirilmesindeki diğer amaçlar ise şu şekilde belirtilmiştir: Öğrenci, öğretmen ve okul ilişkisini güçlendirmek, öğretmenlerin ve okulun rolünü güçlendirmek, dershanelere olan ihtiyacı azaltmak vs.
PEKİ, NE OLDU?
Milli Eğitim Bakanlığı’nın sürekli sistem değiştirmesinin yanı sıra asıl önemli gözüken sorun, değişen sistemlerin, kamuoyuna izahat noktasında yetersiz kalınması, uygulanan sistemlerin izleme ve değerlendirmesinin yeterince sağlıklı bir şekilde yapılamaması ve sistemin etkinliğini ve verimliğini ölçme noktasında eksik kalınmasıdır.SETA Vakfı olarak, sekizinci sınıföğrencileri, öğretmen ve idareciler ile gerçekleştirdiğimiz görüşmeler ışığında sistemin bir ön izlemesini ve değerlendirmesini yapmaya çalıştık. Elde ettiğimiz bulgulara göre, gerçekten de TEOG’un, MEB’in de hedeflediği gibi, öğrenciler üzerindeki sınav stresini büyük ölçüde azalttığı görülmüştür. Bunun nedenleri arasında, sınavın birden çok yapılması, öğrencilerin kendi okullarında sınava girmeleri, telafi haklarının olması ve soruların öğrenci ve öğretmenler tarafından geçtiğimiz sistemlere göre daha kolay bulunmasını gösterebiliriz. Merkezi sınavların dönem ortalarında yapılması sebebiyle sınav müfredatının kapsamının oldukça dar tutulması ise öğrenciler açısından sevindirici fakat öğretmenler açısından öğrenciyi değerlendirme noktasında eksiklik olarak görülmüştür. Bu durumun ayrıca değerlendirilmesi, sınav müfredatının geçerliliğinin ve kapsamının uzmanlar tarafından incelenmesi gerektiğini de vurgulamakta fayda vardır.
Bununla birlikte, araştırmamızda, öğrencilerin okul notlarının ve devamsızlık durumlarının da yerleştirme puanlarında etkili olması nedeniyle öğrencilerin okullarına daha çok ilgi gösterdiği görülmüştür. Ancak ortaya çıkan bir diğer sonuç, öğrencilerin dönem içindeki merkezi sınavlardan sonra bir rehavete kapıldığı ve diğer derslerde ve sınavlarda gerekli motivasyonu gösteremedikleridir. Ayrıca, her ne kadar görüşme yaptığımız kişilerden, dershaneye olan ihtiyacın bir nebze de olsa azaldığı bulgusunu elde etmiş olsak da bu durumun değerlendirmesini yapabilmek için gerekli olan veriler henüz elimizde bulunmamaktadır.
Peki, sınavların uygulama anında memnun edici bir atmosfer hâkimken, yerleştirme sonuçlarının açıklanması ile bu atmosferin kaybolma nedeni nedir? Şöyle ki daha önceki sistemlerde de olduğu gibi, öğrenciler, elde ettikleri puanlara göre, okulları hiyerarşik bir şekilde sıralayarak tercih yaptıkları için, evlerinden çok uzakta olan bir liseye gitmek durumunda kalmıştır. Bu yeni yerleştirme sistemi ile de bu durum değişmemiş, aksine şehir merkezinde oturan bir çocuk evinden 80-90 ve hatta daha fazla km uzaklıktaki bir okula yerleştirilmiş oldu. Ayrıca, yerleştirme sonucunda Adana, Diyarbakır, Denizli, Eskişehir, İstanbul ve Ankara’daki bazı okul müdürleri ile yaptığım görüşmeler neticesinde de okul müdürleri, öğrencilerinin bir kısmının tercih etmediği halde evlerinden çok uzaktaki okullarayerleştirildiğini bu nedenle öğrencilerin ve velilerinin tepkileriyle karşılaştıklarını ifade etmişlerdir. Bu durum, öğrencilerin yetişmiş olduğu mahallelerinden kopma ve bu nedenle içinde bulundukları coğrafya ve sosyolojiden uzaklaşmaları riski taşımaktadır. Dahası, dünyada bu konuda yapılan çalışmalar, bir öğrencinin her gün onlarca km yol yaparak eğitim görmesi, öğrencilerin bedenenve zihnen yorulduğunu ve bu durumun da akademik başarılarını olumsuz etkilediğini göstermiştir. MEB, 5 haftalık bir nakil süreci öngörerek yerleştiği okuldan memnun olmayan öğrencilere nakil yoluyla başka bir okula geçme hakkı tanımıştır. Bu nedenle “tek seferde ve tek takvimle” yapılmak istenen yerleştirmeler, nakil işlemleri nedeniyle Ekim ayına kadar sürecektir. Velilerin Ekim ayına kadar haftalık periyotlarla boşalan kontenjanları takip etmesi ve eğer çocuğunun puanı yeterli ise ancak o okula naklini yaptırması gerekmektedir. Dolayısıyla yapılan görüşmelerde de ifade edildiği üzere, öğrenci ve veliler üzerindeki sınav baskısının çok da azalmadığını ve hatta diğer yerleştirme sistemleri ile kıyaslandığında velilerin ve öğrencilerin bu yerleştirme sürecinde daha çok endişelendiğini söyleyebiliriz.
Sistemin en önemli sorunlarından birisi de, sınavla öğrenci alan okul sayısı ve sınava giren öğrenci sayısının giderek artması ve hatta bu sistem ile birlikte, merkezi sınavlara giren-girmeyen, özel okula ya da açık öğretim lisesine gitmek istediği için ya da başka bir sebepten ötürü tercihte bulunan-bulunmayan herkesin sürece dâhil edilmesiyle bu sayının yüzde yüze ulaşmasıdır. Bu sayının artması ile birlikte, liseler arasında var olan hiyerarşik yapının daha da artması kaçınılmazdır. Dolayısıyla bu sistem ile birlikte, tüm öğrencilerin sınavla yerleştirilmesi, beraberinde okullar arasındaki hiyerarşik yapının daha da katı bir hale bürünmesine neden olmaktadır. Nitekim daha önce sadece belirli bir puan seviyesinin üzerinde, mesela İstanbul’da Galatasaray lisesi 497 puan ile öğrenci alırken şimdi ise Balıkesir Anadolu İmam Hatip Lisesi 25 puanla tercih alabilmektedir. Bu da mevcutta var olan uçurumu derinleştirmekte ve öğrenci ve öğretmen nazarında okulun başarısız olduğu algısını oluşturabilmektedir. Ayrıca, bu yapının sosyo-ekonomi statü ve eğitim arasındaki ilişkiyi etkilemesi de muhtemeldir.
NE YAPMALI?
Öncelikle, geçmişteki sınav sistemlerinde olduğu gibi, bir sınavın, sadece öğrenci ve veli üzerinde oluşturduğu baskı ile değerlendirmesinin yapılmasından vazgeçilmelidir. Nitekim bir sınav sisteminin asıl amacı, iyi bir liseye yerleşme amacı taşıyan öğrenciler arasında seçim yapmak ve seçilen öğrencileri bu liselere adil bir şekilde yerleştirmek olmalı iken, sınavlara yüklenen bu “stres baskısı” damgası, sınavın esas amacının göz ardı edilerek sadece bu baskıyı azaltma yönünde politikalar geliştirilmesine sebep olmaktadır. Pedagojik olarak baktığımızda da, zaten her sınavın, doğası gereği getirmiş olduğu bir kaygı vardır ve bu çok normal karşılanmalıdır. Bu nedenle öğrenci ve veliler üzerindeki kaygının ve okullar arasındaki bu hiyerarşik yapının azaltılması için sınavla öğrenci alan okul sayısı ve öğrenci sayısının yeniden gözden geçirilmesi elzemdir. Dolayısıyla bu konu ile ilgili eğitim kurumları, eğitim uzmanları, akademisyenler ve pedagoglarla birlikte sağlam veri ve analizler ışığında bu sürecin başından itibaren, sınavın takviminin, içeriğinin, müfredatının, soruların ölçme ve değerlendirmeye uygunluğunun, sınavın güvenlik ve kontrolünün ve en önemlisi sınavın yerleştirme boyutunun uygun veri setleri ve geniş çaplı saha çalışmaları ile birlikte izleme ve değerlendirmesinin yapılması elzemdir. Buna göre kısa, orta ve uzun vadede politikaların geliştirilmesi ve TEOG yerleştirme sürecinin gözden geçirilmesi gerekmektedir.[Star Açık Görüş, 07 Eylül 2014].