TRT'de yayınlanan Enine Boyuna programında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu entelektüel birikimi ve dış politika gündemine hâkimiyeti ile nasıl bir dışişleri bakanı profili çizeceğini ortaya koydu.
Dışişleri Bakanı olarak geride kalan iki aya sığan yoğun ziyaret trafiği, Körfez İşbirliği Konseyi Stratejik Diyalog toplantısı ve Nabucco projesi Davutoğlu ile Türk dış politikasının ölçek büyüttüğünün göstergeleri. Önümüzdeki dönem bu yoğunluk aynı şekilde devam edecek.
Davutoğlu'nun, ilkelerini komşularla sıfır problem, yakın ve dış havzalardaki etkinlik, ritmik diplomasi, yeni bir diplomatik üslup ve çok boyutlu dış politika olarak tespit ettiği yeni vizyon Türk dış politikasının önünü açıyor. Bu vizyonla hareket eden Türkiye çevre bölgelerde coğrafi, kültürel, ekonomik derinliği ve tarihi sürekliliği ile bir merkez ülke olarak algılanıyor. Türkiye'nin merkez ülke özgünlüğü entegre politikalar üreten bir dış politikayı zorunlu kılmakta.
Türkiye'nin gücünü artırması çok kimlikli coğrafi niteliğini avantaja çevirmesi ve bütün dış politika alanlarını tek bir resimde toplayacağı entegre dış politikayı başarıyla sürdürebilmesine bağlı. Bu durumda edilgen bir dış politika artık ihtimal dışı. Alanda olma ve oyun kurma beceresi olmazsa olmaz koşullar. Davutoğlu'nun çizdiği vizyon kendi içinde dinamik gelişime müsait bir çerçeveye sahip. Bu dinamik bağlamın yeni hedefi çevre bölgelerle "maksimum işbirliğine" ulaşmak. Bu ilkeyi Davutoğlu dışişleri bakanlığını devraldığı gün ortaya attı.
Türk dış politikasının yeni ilkelerle ve özgün niteliğiyle birçok konuda hayata geçtiğini, başarılar kaydettiğini söyleyebiliriz. Türkiye'nin Ortadoğu politikası bu bağlamda oldukça açıklayıcı bir özelliğe sahip. Davutoğlu, Ortadoğu'ya Ankara merkezli bir yaklaşımla bakılması gerektiğini söylüyor. Dört temel ilke ile bu yaklaşımın geliştirilmesi taraftarı. Herkes için güvenlik, en üst düzey siyasal diyalog, ekonomik karşılıklı bağımlılık ve kültürel birliktelik ve çoğulculuk.
Yeni diplomatik üslup Ortadoğu ülkeleri içinde son yıllarda Türkiye'yi en fazla meşgul eden devlet Irak oldu. Çok geriye gitmeden Ekim 2007'den bakılırsa Dağlıca saldırısı sonrasında yoğun bir şekilde Irak'ın kuzeyine müdahale tartışılırken, genel kanı Irak ile ilişkilerin kısa sürede dibe vuracağıydı. Türkiye sınır aşan bir saldırı karşısında meşru haklarını hemen kullanabilirdi. Ancak yeni diplomatik üslup buna engel oldu. Önce Irak'a komşu ülkeler ve ilgili diğer bölge ülkelerini kapsayan bir mekik diplomasisi gerçekleşti. Ritmik diplomasi ile Türkiye'nin haklı durumu anlatılarak, bölgesel meşruiyet zemini oluşturuldu.
Irak içindeki aktörler aynı şekilde ikna edildi. Türkiye'nin siyasal sürece katılmaları için teşvik ettiği Sünniler ve Şii gruplar ile diyaloga geçildi. Kürt yönetimine kendilerinin hedef alınmadığı, meşru güvenlik önlemleri üzerinde çalışıldığı anlatıldı. Türkiye'de gerçekleştirilen Genişletilmiş Irak'a Komşu Ülkeler toplantısı Türkiye'nin meşru taleplerinin Irak merkezi yönetimi, bölge ülkeleri ve uluslararası aktörler tarafından benimsemesi ile sonuçlandı. Çok boyutlu dış politika ek olarak AB ülkeleri ve Amerika'ya gerçekleştirilen ziyaretlerle Türkiye'nin müdahalesine uluslararası meşruiyet kazandırdı.
Üç ay kadar kısa bir sürede gerçekleştirilen girişimler araçları, tarzı ve üslubu ile Türk dış politikasının yeni viz