Hazırlayan Sibel Düz Uzmanlar Çağatay Balcı Ömer Behram Özdemir Çağatay Cebe Ahmet Yusuf Özdemir Kutluhan Görücü
Çağatay Balcı Uluslararası Güvenlik ve Terörizm
- İstanbul Sarıyer’de bulunan Santa Maria Kilisesi’ne geçtiğimiz pazar günü gerçekleştirilen saldırı zamanlama, yöntem, hedef ve saldırgan profili bakımından nasıl deşifre edilebilir?
Öncelikle saldırının zamanlaması ve hedefi bağlamında, özel veya sembolik bir seçimin yapıldığını söylemek güç. Buna karşın saldırının zamanlaması ile kısa bir süre önce MİT ve emniyet güçlerinin operasyonuyla, sinagog ve kiliselere yönelik olarak eylem hazırlığı ve keşif faaliyeti yapan DEAŞ’lı teröristlerin yakalanması arasında bir ilişki kurmak mümkün. Söz konusu operasyonun terör örgütünün Türkiye yapılanmasına bağlı hücrelerini paniğe sevk etmiş olabileceğini değerlendirmek yanlış olmayacaktır. Zira Türkiye’deki kilise ve sinagogların, DEAŞ terör örgütünün “verili” veya” doğal” hedefleri olduğunu bilmekteyiz. Bu eylemin ise terör örgütünün farklı ülkelerdeki hücrelerine yönelik “Onları (Hristiyanlar ve Yahudiler) bulduğunuz yerde öldürün” şeklindeki çağrısı ve talimatı doğrultusunda gerçekleştirildiği açıklandı. Bununla birlikte eylem ilk defa terör örgütünün Türkiye yapılanmasını ifade eden “Türkiye vilayeti” tarafından üstlenildi. Bu bağlamda söz konusu eylem öncesinde gerçekleştirilen operasyon, terör örgütünün hücrelerine yönelik çağrı ve talimatı, Türkiye yapılanmasının ön plana çıkma ve “varlığını ispat” motivasyonu bir arada değerlendirildiğinde bu terör eyleminin zamanlama ve hedef açısından karakteristiği açıklanabilmektedir. Diğer yandan eylem yöntemi ve saldırgan profili bağlamında ele alındığında ilk olarak bu eylemin nispi olarak “arkaik” (bıçaklı saldırı, kalabalıklara yönelik araç saldırıları, silahlı saldırı) bir nitelik taşıdığı görülmektedir. DEAŞ’ın Türkiye içerisinde gerçekleştirdiği eylemler incelendiğinde, büyük ölçüde bombalı eylemlerin temel eylem biçimi/yöntemi olarak esas alındığı görülmektedir. Buna karşın Santa Maria Kilisesi’ne yönelik eylemin ise silahlı saldırı biçiminde gerçekleştirildiğine tanık olundu. Bu durum DEAŞ’ın –özellikle Türkiye içerisinde– yüksek düzeyde hazırlık faaliyeti gerektiren komplike eylem türlerinden Avrupa ülkelerinde olduğu gibi daha arkaik saldırı tiplerine yönelmeye başladığına/yönelmek zorunda kaldığına işaret ediyor.
- Santa Maria Kilisesi’ne yönelik saldırıya Türkiye nasıl cevap verdi? Son dönemde icra edilen terörle mücadele operasyonlarının etkinliğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Saldırının gerçekleştirilmesinde bir güvenlik zafiyeti söz konusu mu?
Türkiye, DEAŞ terör örgütü ile mücadelede önleyicilik ve ön alıcılık konseptlerini esas alan bir yaklaşım benimsiyor. Bu durum terör örgütünün büyük oranda “şehir gerillası” stratejisini ve örgütlenme modelini esas almasına yönelik olarak ortaya çıkan doğal bir refleks. Bu durum Türkiye içerisinde olduğu kadar Suriye’deki DEAŞ yapılanmasıyla mücadelede de geçerli. 2023’te Türkiye MİT aracılığıyla DEAŞ’a yönelik olarak 122 operasyon gerçekleştirildi ve pek çok terör örgütü üyesi ele geçirildiği gibi çok sayıda saldırı da önlendi. Bu durum esasen Türkiye’nin DEAŞ’a karşı mücadelesini istikrarlı ve süreklilik arz eden biçimde yürüttüğünü ortaya koyuyor. Bu durum Santa Maria Kilisesi’ne yönelik saldırı bağlamında ilk bakışta bir çelişki ve zafiyet görünümünün ortaya çıkmasına neden oluyor. Fakat özellikle söz konusu eylemin biçimi, bu noktada bir güvenlik zafiyetinden çok zorunlu bir örgütsel taktik değişimine işaret ediyor. Türkiye’nin DEAŞ’a yönelik operasyonlarının istikrarlı ve kararlı karakteri, terör örgütünü eylem türlerinde zorunlu bir değişime sevk ediyor. Bu durum terör örgütünün “ivedi karar-ivedi hazırlık-ivedi icra” şeklinde özetlenebilecek bir model çerçevesinde eylemler gerçekleştirmeye başlamasını beraberinde getiriyor. Bu model terör örgütü açısından risklerin asgari düzeye indirilmesini esas alıyor. Buna karşın güvenlik ve istihbarat birimleri açısından ise eylemlerin öngörülebilirliği ve ön alıcı faaliyetlerin gerçekleştirilmesi aynı oranda güç hale geliyor. Bununla birlikte Türk güvenlik ve istihbarat birimlerinin kısa zaman içerisinde söz konusu değişimi analiz ederek buna uygun bir anlayış geliştirmesine paralel olarak, terör örgütünün bu anlamda ulaşmak istediği “avantaj”ın önüne geçeceğini beklemek yanlış olmayacaktır. Bu durum ise DEAŞ’ı özellikle Türkiye içerisinde eylemsellik bağlamında bir çıkmaza sürükleyebilecektir. Yukarı git
Ömer Behram Özdemir ORSAM, Levant Çalışmaları
- İstanbul Sarıyer’deki Santa Maria Kilisesi’ne geçtiğimiz pazar günü gerçekleştirilen saldırı zamanlama, yöntem, hedef ve saldırgan profili bakımından nasıl deşifre edilebilir?
DEAŞ’ın mevcudiyeti bölgemizde pek çok aktörün eylemleri için meşruiyet zemini hazırlamanın yanında karar alıcıların politika tercihleri üzerinde de “zorlayıcı/dönüştürücü” bir rol oynamaktadır. Söz konusu eylemin ABD’nin Irak ve Suriye’den askerlerini çekme hazırlığında olduğuna dair iddiaların gündeme gelmesiyle aynı dönemde yaşanması son dönemde DEAŞ’ın yükselen eylemsellik trendiyle paralel gözükmektedir. Saldırganların kökenleri (Rus ve Tacik vatandaşları), hedef alınan kilisedeki cemaat içerisinde Polonya Başkonsolosu Witold Lesniak’ın bulunması hasebiyle asli hedefin başkonsolos olması ihtimali ve Türkiye içerisinde bir “kilise”nin hedef alınması çeşitli işaretler barındırmaktadır. Saldırganların son dönemde DEAŞ’ın uluslararası kamuoyunda ön plana çıkarılan uzantılarından Horasan vilayetine (Afganistan-Pakistan uzantısı) bağlı olma ihtimali yüksektir. Dar bir hücre yapılanması ile sembolik hedeflere (kilise ve başkonsolos) yapılacak eylemle Türkiye’nin DEAŞ karşıtı mücadelesinin imajına uluslararası kamuoyu nezdinde zarar verilmesi amaçlanmıştır. Öte yandan saldırganların Polonya plakalı bir araçla bölgeye intikal etmesi ve Polonya başkonsolosunu hedef alacak bir eyleme girişmeleri Polonya’nın son dönemde terörle mücadele tecrübesi üzerinden okununca önemli detaylar içermektedir. Temmuz 2023’te kamu binalarına saldırı hazırlığında olduğu iddia edilen bir DEAŞ sempatizanı Polonya emniyeti tarafından tespit edilerek yakalanmıştır. Öte yandan Polonya’nın yine geçtiğimiz yıl Belarus’tan ülkeye kaçak yolla giren ve DEAŞ bağlantılı olduğu düşünülen bir Tacikistan vatandaşını sınır dışı ettiğini göz önüne aldığımızda bu eylemin hem Türkiye hem de Polonya’nın terörle mücadelesini farklı şekillerde hedef aldığı söylenebilir.
- Türkiye 10 Mayıs 2023’te DEAŞ’ın sözde Türkiye vilayeti lideri Şahap Varis’i tutukladığını duyurmuştu. Terör örgütünün 2014-2017 arasındaki faaliyetlerinin aksine gizlice faaliyet göstermeye devam ettiği öne sürülmüştü. Son saldırı bu örüntü içerisinde bir sapma mı yoksa gelişen yeni bir örüntünün parçası mı?
DEAŞ, Irak ve Suriye’deki alan hakimiyetini kaybetmesinin ardından takip eden süreçte gelir kalemleri ve lider kadrosunda ciddi kayıplar yaşamıştır. Bu durum ise her geçen gün terör örgütü merkez idaresinin uzantıları üzerindeki etkisinin azalmasına yol açmıştır. Bu da hem eylemlerin merkezden alınan kararlardan ziyade uzantıların otonom iradelerine dayanmasına hem de istihbarat yapılarının eskisinden daha çok yoğun şekilde terör örgütü uzantılarına nüfuz etmesine zemin hazırlamıştır. DEAŞ’ın Türkiye yapılanmasına karşı uzun yıllardır gerçekleştirilen nokta operasyonlar sonucu Türk vatandaşlarından oluşan terör örgütü yöneticileri ve hücrelerine büyük darbe vurularak operasyon kabiliyetleri ciddi şekilde zayıflatılmıştır. Son saldırıdaki faillerin profilleri itibarıyla terör örgütünün sözde Türkiye uzantısıyla bir ast-üst bağlantılarının olmadığı güçlü bir ihtimaldir. Bu sebeple söz konusu saldırı değerlendirilirken terör örgütünün sözde Türkiye vilayetinin bir eylemi olmasından ziyade Horasan vilayeti başta olmak üzere diğer DEAŞ uzantılarıyla bağlantısı soruşturulmalıdır. Yukarı git
Çağatay Cebe Cihat Örgütleri Araştırmacısı
- Türkiye’de bulunan kilise ve sinagogları hedef alan DEAŞ’ın Horasan kolu (IS-K) bağlantılı saldırı hazırlığındaki bir grubun Aralık sonunda çökertilmesi, Santa Maria Kilisesi faillerinin Tacikistan ve Rusya’dan geldiklerinin ortaya çıkması, Ocak’ta İran’ın Kerman kentinde düzenlenen saldırıdaki faillerden birinin Tacik olması akıllara IS-K’yi getiriyor. Bu saldırı daha geniş bir bölgesel planın parçası olabilir mi?
DEAŞ’ın Horasan kolu şu anda terör örgütünün en güçlü grubunu oluşturuyor. DEAŞ’ın en güçlü olduğu dönemde Suriye’deki el-Bab şehri terör örgütünün dış operasyonlar merkeziydi. Türkiye’nin Şubat 2017’de bu şehri alması ve terör örgütünün sarsılmasıyla DEAŞ, bulunduğu bölgelerde hayatta kalma durumuna geçmişti. Afrika’ya taşınmaya çalıştı lakin başarısız oldu. Bu sırada da Afganistan’daki zayıf asayiş durumundan yararlanarak orada tekrar güçlendi. ABD destekli cumhuriyetten Taliban’ın kurduğu emirliğe yapılan geçiş sırasında oluşan boşluk, DEAŞ Horasan’ın ciddi olarak güçlenmesine yol açtı; Rusya ve Pakistan büyükelçilerine suikast girişimleri dahi gerçekleştirildi. Taliban da bu süreçte ciddi şekilde DEAŞ Horasan’ın hedefi oldu lakin istihbarat birimleri ve özel operasyon gücünün çalışmaları neticesinde Afganistan içerisindeki DEAŞ Horasan varlığı ciddi derecede azaltıldı. 29 Ocak 2024 tarihli BMGK raporunda da bundan bahsediliyor. Öte yandan BM’nin son yayımlanan raporlarında ise DEAŞ bölgesel olarak en büyük tehdit olarak görülüyor. 24 Temmuz 2023 tarihli BMGK’nin DEAŞ ve El-Kaide raporunda Afganistan’daki kolun lideri Şehab Muhacir künyeli Sanaullah Ğaffari’nin çok hırslı birisi olduğu vurgulanırken 23 Mayıs 2023 tarihli bir başka BMGK raporunda ise Ğaffari’nin terör örgütünü tamamen değiştirdiği, daha stratejik kararlar aldığı, terör örgütü üyelerini olabildiğince üniversite öğrencisi ve mezunlarından seçtiği belirtiliyor. Afganistan’daki Taciklerin seçilmesinin sebebi ise bu etnik kimliğin fiziksel olarak farklılık gösterecek belirginliklerinin olmaması, halihazırda bu etnik grubun herhangi bir silahlı eylemle adlarının anılmaması, genel olarak Taliban karşıtı siyasi ve silahlı grupların Taciklerden oluşması gibi birçok durum istihbarat ve güvenlik radarlarına yakalanmamalarını sağlıyor. Sadece Türkiye’de değil Avrupa’da da birçok DEAŞ Horasan bağlantılı Tacik güvenlik güçlerince saldırıların öncesinde yakalanmıştı. Kısacası DEAŞ Horasan, Asya ve Ortadoğu bölgeleri dışındaki eylemlerinde daha rahat hareket edebilmeleri gibi çeşitli nedenlerden dolayı Tacikleri tercih ediyor.
- 2017’den beri aktif bir saldırı sıklığı bulunmayan DEAŞ neden yeniden Türkiye’yi hedef aldı? Bunun sözde DEAŞ sözcüsü Ebu Huzeyfe Ensari’nin 4 Ocak’ta “sivil ve askeri mürtedler arasında ayrım yapmadan” dünya çapında Yahudi ve Hristiyanlara karşı mümkün olan her şekilde saldırı çağrısında bulunması ile ilgisi bulunuyor mu?
DEAŞ, geçen yedi yıl boyunca sürekli olarak Türkiye’yi hedef almaya çalışıyor. Hem Suriye’deki Türk unsurlarına hem de Türkiye’deki kritik noktalara saldırmak istese de eylemler ortaya çıkarılmadan önce bertaraf ediliyor. MİT, Emniyet Terörle Mücadele ve İstihbarat başkanlıkları ile Jandarma Komutanlığının ilgili birimleri yıllardır düzenli olarak DEAŞ hücrelerine baskınlar gerçekleştiriyor. Ensari’nin konuşması ise terör örgütü çevresine genel seferberlik hali kazandırma maksadıyla yapılan bir çağrıydı. DEAŞ’ın haftalık gazetesi “Nebe”nin 19 Ekim 2023 tarihli 413. sayılı yayınında açıkça dünya çapında eylem yapma çağrısında bulunulmuş lakin bunun eylemsel bir sonucu vuku bulmamıştı. Ensari’nin konuşmasının da aslında yazılı metinlerdeki çağrıların pek istenileni vermemesi üzerine gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Bu konuşma çok önemli zira sözde DEAŞ sözcüleri terör örgütü liderinin sürekli yanında bulunan nadir kişiler olurlar. Zaten dikkat edilirse sözcü konuşmasına mevcut lider Ebu Hafs’ın selamını vererek başlamaktadır. DEAŞ yanlısı çevreler bu selamı özel sevinç içerisinde karşıladılar. Ebu Huzeyfe’nin konuşmasının ilk kısmı tamamıyla küresel eylem çağrısından oluşuyor. Özellikle “Hz. İsa’nın sancağı altında Deccal’i yenene kadar savaşımız devam edecektir” sözü tüm takipçileri için cesaret verici bir cümledir. Konuşmanın tüm retoriği ise dini olarak küresel bir savaş verildiği üzerine kuruludur. Öte yandan DEAŞ, 4 Ocak tarihli bu konuşmanın hemen ardından bir hafta sürecek “Yakaladığınız yerde öldürün” adlı bir saldırı kampanyası başlatarak Filipinler’den Mali’ye kadar örgütsel olarak bulunduğu hemen hemen tüm bölgelerden saldırı mesajları yayımlanmıştır. Bu saldırı da esasen küresel çaptaki başka saldırılara ilham olması ve onları tetiklemesi için de yapılmıştır diyebiliriz. Yukarı git