Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından yürütülen yükseköğretim kanunu taslağına ilişkin çalışmalar, öteden beri dile getirilen yükseköğretimdeki reform ihtiyacını karşılamaya yönelik atılan önemli bir adımdır. YÖK’ün, taslağın hazırlığı sürecinde katılımcı bir yaklaşım benimsemesi ve sonrasında taslağı tartışılmak üzere ilgili paydaşların görüşüne sunması, toplumu kucaklayan bir yükseköğretim sistemi inşa etme adına anlamlı bir girişimdir. Bu girişimin başarıya ulaşması için, taslak ile ilgili paydaşlardan gelen görüşler değerlendirilmeli ve mümkün olduğunca taslakla bütünleştirilmelidir.
Türkiye yükseköğretimin en kronik sorunu, üniversitelerin toplumsal talep ve ihtiyaçlara duyarsız kalmasıdır. Gerçekten de, üniversiteler toplumun ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz kalmış ve dahası bazı olağanüstü dönemlerde bilinçli bir şekilde bu ihtiyaçları görmezlikten gelmiştir. Toplumun taleplerine cevap üretmeyen bir yükseköğretim sisteminin oluşmasındaki en temel neden, yükseköğretim bürokrasisinin topluma hesap verebilir bir yapıdan yoksun olmasıdır.
Bundan dolayı, yükseköğretim reformunun olmazsa olmazı, yükseköğretimden sorumlu birim ve kurumların topluma hesap verebilir bir yapıya kavuşmasıdır.
Gelişmiş ülke örnekleri incelendiğinde, yükseköğretimden sorumlu üst kuruluşların yükseköğretim kurumları üzerinde yetkili olduğu görülmektedir. 1981 yılında çıkarılan Yükseköğretim Kanunu, YÖK’ü hükümetten bağımsız bir kurul olarak tasarlamış ve üniversitelerin üst yönetiminden sorumlu kılmıştır.
Günümüzde yükseköğretimin yönetiminden sorumlu bir üst kuruluşa ihtiyaç vardır ve gelecekte de olmaya devam edecektir. Dolayısıyla, tartışılması gereken esas konu, böyle bir üst kuruluşun var olup olmaması değil, nasıl bir yapıda olması gerektiğidir. Bu çerçevede, gelişmiş ülkelerde yükseköğretimden sorumlu olan Bakanlık, koordinasyon kurulu, yöneticiler kurulu ve benzeri yapılar tartışılmalıdır.