SETA > Toplum ve Kültür |
Hıristiyan Siyonizmi

Hıristiyan Siyonizmi

Hıristiyan siyonizmi, Yahudilerin Tanrı planında önemli bir yere sahip olduğunu ve günümüz İsrail devletini desteklemenin dini bir vazife olduğunu savunan kolonyalist, teopolitik bir ideolojidir. Bir Hıristiyan siyonist, Tanrı’nın Hz. İbrahim’le yaptığı ahit neticesinde Filistin coğrafyasını Yahudi halkına verdiğine ve Yahudilerin seçilmiş ırk olduğuna inanır. Hıristiyan Siyonistlere göre İsrail’i koşulsuz şekilde ekonomik, siyasi ve dinsel açıdan desteklemek Tanrı buyruğudur. Amerikan köktenci (fundamentalist) Protestanları arasında yaygın olan bu inanç, Amerikalı siyasetçilerden birçok taraftar bulmuştur. Böylece Amerikan siyasetinde ve Amerikan dış politikasında Hıristiyan siyonizminin etkili olduğu görülmektedir. Bu durum yer yer Amerikan sekülerizmine dair soru işaretlerini beraberinde getirmiştir. Kimi yazarlar, Amerikan siyasetinde Yahudilere ve İsrail’e gösterilen öncelik sebebiyle Hıristiyan siyonizminin Amerikan teokrasisine dönüştüğünü iddia etmiştir (Philips, 2006).

Hıristiyan siyonizmi, Yahudilerin Tanrı planında önemli bir yere sahip olduğunu ve günümüz İsrail devletini desteklemenin dini bir vazife olduğunu savunan kolonyalist, teopolitik bir ideolojidir. Bir Hıristiyan siyonist, Tanrı’nın Hz. İbrahim’le yaptığı ahit neticesinde Filistin coğrafyasını Yahudi halkına verdiğine ve Yahudilerin seçilmiş ırk olduğuna inanır. Hıristiyan Siyonistlere göre İsrail’i koşulsuz şekilde ekonomik, siyasi ve dinsel açıdan desteklemek Tanrı buyruğudur. Amerikan köktenci (fundamentalist) Protestanları arasında yaygın olan bu inanç, Amerikalı siyasetçilerden birçok taraftar bulmuştur. Böylece Amerikan siyasetinde ve Amerikan dış politikasında Hıristiyan siyonizminin etkili olduğu görülmektedir. Bu durum yer yer Amerikan sekülerizmine dair soru işaretlerini beraberinde getirmiştir. Kimi yazarlar, Amerikan siyasetinde Yahudilere ve İsrail’e gösterilen öncelik sebebiyle Hıristiyan siyonizminin Amerikan teokrasisine dönüştüğünü iddia etmiştir (Philips, 2006).

Hıristiyan Siyonizmi, 19. yüzyılda Britanya’da ortaya çıkmış, aynı yüzyıl ortalarında ABD’ye intikal etmiş dini bir harekettir. Asıl büyük etkiyi Amerikan toplumu ve siyaseti üzerinde yapan Hıristiyan siyonizminin müntesipleri günümüz Amerikan toplumundaki en etkili apokaliptik (dünyanın sonu anlatıları) inanca sahip olan grubu oluşturmaktadır (Aldrovandi, 2011: 115-116). Hıristiyan Siyonizmi kavramının kullanımı 1990’lardan sonra yaygınlaşmıştır. Hıristiyan Siyonizmi bazen geniş anlamda İsrail’i herhangi bir sebepten dolayı destekleyen tüm Hıristiyanları tanımlamak için kullanılır. Bazen ise dar anlamda İsrail’i İncil’deki kehanetlerin gerçekleştirilmesindeki yeri nedeniyle önceleyen ve İsrail’in siyasi, finansal ve dini desteği hak ettiğine inanan Protestan fundamentalistleri tanımlamak için kullanılır. Evanjelik Protestanların çoğu ve evanjelik olmayan Hıristiyanlardan bir kısmı da fundamentalist olmadıkları halde İsrail’e destek vermektedir. Bu durumda bir Hıristiyan Siyonisti kısaca inançları, duyguları, tecrübeleriyle Yahudi vatanı olarak gördüğü modern İsrail devletini destekleyen kişi olarak tanımlanabilir (Spector, 2009: 3).

Radikal fikirlere sahip güçlü bir azınlık durumundaki Hıristiyan Siyonistler, Amerikan seçmeninin %20’sine denk gelmektedir (Davidson, 164) ve çoğunlukla Cumhuriyetçi partiye oy veren bu grup yeni muhafazakarlarla (neo-conservative) sıkı ilişki içindedir (Albayrak, 2019). Pew Research Center’ın 2013 araştırma sonuçlarına göre ABD’deki Protestanların %64’ü, beyaz evanjelik Protestanlar’ın ise %82’si Filistin topraklarının Tanrı tarafından Yahudilere verildiğine inanmaktadır; oysa bu oran Yahudiler arasında %40 düzeyindedir. Genel olarak Tanrı’nın İsrail’i Yahudilere verdiğine inanan Amerikalıların oranı ise %44’tür (Lipka, 2013). Bu oranın son yıllarda çok değişmediği ve İsrail’e desteğin evanjelik Protestan Amerikalılar arasında yüksek seyretmeye devam ettiği söylenebilir.

Amerikan toplumunun İsrail’e verdiği destek çeşitli açılardan açıklanabilir. ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarları için İsrail’e ihtiyaç duyması, bölgede önemli enerji rezervlerinin bulunması gibi izahlar yapılabilir. Ayrıca ABD’de etkili olan Yahudi lobilerinin İsrail’e destek sağlamak için yoğun faaliyet içinde olduğu da bir gerçektir. Tüm bunların yanında önemli bir faktör de İsrail’e yönelik koşulsuz Amerikan desteğini sağlayan bir inancın evanjelik Protestanlık içinde gelişmesi ve bu inancın hem Amerikan yönetimlerinin hem de Batıdaki en dindar toplum olan Amerikan halkının bir kısmı tarafından benimsenmiş olmasıdır (Albayrak, 2024a). 19. yüzyılda Britanya imparatorluğunun sömürgesi olan Hindistan’a ulaşım yolunun güvenliğini sağlamak amacıyla emperyalist çıkarlar çerçevesinde alaka gösterdiği Filistin’deki Yahudi varlığı, 20. yüzyılda bu defa Amerikan emperyal çıkarları bağlamında ABD için önem kazanmıştır. Bu doğrultuda Yahudilere öncelik veren bir dini öğreti olan Hıristiyan siyonizmi Amerikan Protestanlarınca benimsenmiştir. İşte bu çalışma, Amerikan halkının önemli bir bölümü tarafından benimsenen Hıristiyan siyonizmini konu edinmekte ve içinde bulunduğumuz bölge toplumları için mühim sonuçları olan Hıristiyan siyonizmini yakından tanımayı amaçlamaktadır. Bu açıdan çalışma, Hıristiyan siyonizminin nasıl ortaya çıktığını, Hıristiyan Siyonistlerin neye inandığını ve söz konusu inancın Amerikan politikalarına nasıl yön verdiğini ele alacaktır.

Hıristiyan Siyonizminin Gelişimi

İlk Siyonist kongrenin yapıldığı 1897’den yarım yüzyıl önce İngiliz Protestanları içinde Yahudilerin Filistin bölgesine dönüşünü savunanlar ortaya çıkmıştır. 19. yüzyıl İngiliz dini ve politik çevrelerinde gelişen Yahudilerin dönüşü fikrinin kökenleri ise reformasyon sonrası Püritenizm’e kadar gider (Albayrak, 2023a). Ancak Eski Ahit’ten alınan bu fikir, uzun süre çoğunlukla Yahudilerin manevi dönüşü yani Hıristiyanlığa geçiş şeklinde anlaşılmıştır. Yahudilerin Filistin’e yerleşmesinden söz eden ilk emperyal otorite Napolyon, bu hedefi gerçekleştirme yolunda adım atan emperyal güç ise 19. yüzyılda Britanya olmuştur. 19. yüzyıl İngiliz emperyalizminin yükselişiyle beraber dönüş öğretisi (restoration) bugünkü anlamına dönüşerek Yahudilerin Filistin bölgesine yerleşmesi şekline bürünmüştür. Buradaki en önemli husus, Yahudilerin kutsal topraklara yerleşmesi fikrinin İngiliz emperyalist çıkarları için uygun bulunduğu gerçeğidir (Albayrak, 2024b). Zira Britanya’nın Hindistan sömürgesine ulaşım yolunun güvenli hale getirilmesi önceliğinden hareketle bölgedeki iş birlikleri için Yahudilerin Osmanlı toprakları içindeki Filistin bölgesine yerleştirilmesi İngiliz siyasi seçkinleri açısından gerekli görülmüştür. Emperyalizm ile teolojinin buluştuğu noktada Hıristiyan siyonizmi önce Britanya ardından Amerikan imparatorluk çıkarlarının gerekçelendirildiği dinsel bir ideoloji olarak gelişmiştir. 19. yüzyıl dini aktörlerce ABD’ye taşınan bu teopolitik yaklaşım sonraki süreçte Amerikan çıkarları açısından da kullanışlı bulunmuştur.

Yahudilerin Filistin’e dönüşünü sağlamanın İngiliz imparatorluğunun Tanrı tarafından belirlenmiş bir görevi olduğuna inanan ve bu minvalde Siyonist fikirlerin İngiliz hükümeti nezdinde tanınması için çaba gösteren aktörlerin başında Viktoryen dönemin ünlü aristokratlarından 7. Lord Shaftesbury (ö. 1885) gelmektedir. İnançlı bir evanjelik olan Lord, dönemin önemli başbakanlarından Lord Palmerston’u Yahudilerin himaye edilmesi ve Filistin’e yerleştirilmesinin sağlanması yönünde ikna etmiştir (Albayrak, 2023a). Palmerston, Lord’un eşinin dul annesiyle evlenmiş ve tesis edilen bu akrabalıkla güçlenen bağlarının meyvesi, Yahudilerin Filistin’e yerleşmesi yönündeki çalışmaları olmuştur. Yahudilerin bölgeye yerleşmesi için gerek İngiltere’de gerek Kudüs çevresinde çeşitli oluşumları örgütleyen ve süreci takip etmek üzere Kudüs’te bir piskoposluğun açılmasına ön ayak olan Lord Shaftesbury, yeryüzünü İsa Mesih’in ikinci gelişine hazırlamak için Britanya öncülüğünde ve İngiliz menfaatlerine uygun biçimde önemli adımların atılmasını sağlamıştır (Albayrak, 2024a).

Osmanlı İmparatorluğunun Filistin bölgesinden çekileceğine ve coğrafyanın Britanya öncülüğünde İngiliz çıkarları çerçevesinde şekillendirilmesi gerektiğine inanan Lord, Mesih’in ikinci gelişi için yeryüzünü hazırlama görevine inanmıştır. Lord, Mayıs 1854’te hatıratında şu satırlara yer vermiştir: Bütün Doğu karıştı, Türk İmparatorluğu hızla çöküyor; tüm uluslar huzursuz; tüm kalpler büyük bir şey bekliyor; herkes savaşlara, sarsıntılara, değişimlere, yeni ve harika konulara bakıyor... Kehanetin gerekleri neredeyse bütünüyle yerine geldi. Suriye yerleşeni olmadan ziyan oluyor, bu uçsuz bucaksız verimli bölgeler yakında hükümdarsız, hakimiyet iddiasında bulunacak kabul edilmiş bir güçten yoksun kalacak. Bölge birine ya da başkasına verilmelidir; Avrupalı bir güce verilebilir mi, ya da herhangi bir Amerikan kolonisine, ya da herhangi bir Asya hükümdarı ya da kabilesine... Hayır hayır hayır. Ulusu olmayan bir ülke vardır ve şimdi hikmet ve merhametiyle Tanrı bizi ülkesi olmayan bir ulusa yönlendiriyor. Kendi sevdiği halkına İbrahim’in, İshak’ın ve Yakup’un oğullarına” (Hodder, 1888: 478).

Lord Shaftesbury, Osmanlı sonrasında coğrafyanın nasıl paylaşılacağı üzerine mülahaza ederken hiç görmediği bu coğrafyayı, gerçeğe muhalif biçimde, ziyan olan, boş ve atıl bırakılmış bir yer olarak tasvir etmiştir. Tarihçi Pappe’nin belirttiği üzere bölgeyi boş bulacaklarını sanan ilk Yahudi yerleşimciler de Filistin topraklarına gelip bölgenin Araplarla dolu olduğunu gördüklerinde bu insanlara topraklarını alan vahşi yaratıklarmış gibi bakmışlardı (Barat, 2016). Öte yandan, Lord görmediği bir coğrafya üzerine sömürgeci bir İngiliz aristokratı olarak rahatlıkla hüküm verebilmiştir. Lord’un hatıratına kaydettiği notta dikkat çeken bir diğer husus, “vatanı olmayan bir halka halkı olmayan bir vatan” ifadesidir. Esasen Theodor Herzl ile özdeşleşen “ülkesi olmayan bir halk için halkı olmayan bir ülke” ifadesinin ilk biçimi Lord Shaftesbury’e aittir. Kısaca, Lord Shaftesbury’nin dini gerekçelerle Yahudilerin Filistin’e dönüşünü desteklediği ve bunu İngiliz devlet projesine dönüştürme noktasında adım atan ilk Hıristiyan Siyonist olduğu bilinmektedir. Ayrıca Lord’un Yahudiler’e gösterdiği sempati ve ilginin dini arka plana sahip olmakla birlikte Britanya İmparatorluğu’nun bölgedeki menfaatleriyle uyumlu olduğunu belirtmek gerekir.

Hıristiyan siyonizmi 19. yüzyıl içinde ABD’ye intikal etmiş, Amerikan Protestan dindarlığı içinde yayılmıştır. Hıristiyan siyonizminin Amerika’ya intikalinde yer alan isimlerin başında John Nelson Darby (ö. 1882) gelmektedir. Darby, 1860-70’lerde ABD’ye yaptığı yolculuklarla ahir zaman öğretilerinde Yahudileri merkeze yerleştirdiği teolojik yorumunu yaymaya çalışmıştır (Albayrak, 2023b). Darby, geliştirdiği Mesihçi tarih anlayışıyla temayüz etmiş; 7 dönemde incelediği tarihin sonuna yaklaşıldığında Yahudilerin Mesih’in dönüşü için önemli roller üsteleneceğine dikkat çekmiştir.

Farklı Amerikalı Protestan ekollerden ilgiyle karşılaşan Darby’ye göre Yahudiler Tanrının dünyevi planının merkezinde yer almaktadır: “Her şeyin bir araya toplanacağı vakit geldiğinde, göksel alandaki her şeyin merkezi Tanrı’nın kilisesi, yeryüzündeki her şeyin merkezi ise Yahudiler olacak. Mesih ise her şeyin başı olacaktır” (Darby, 1868: 19). Bu yaklaşım, iç savaşın karamsarlığını yaşayan Amerikan toplumunda ilgi görmüş ve kehanet konferansları, Kutsal Kitap seminerleri ve dini yayınlarla ülke geneline yayılmıştır.

Darby’nin geliştirdiği tarihi dönemlendirme ve Tanrısal planda Yahudilerin konumuna dair öğreti, takipçileri arasında yer alan C.I. Scofield (ö. 1921) tarafından Kutsal Kitap açıklamasına dahil edilmiştir. Scofield’in yazdığı Kutsal Kitap açıklaması günümüzde Amerikan halkı arasında en çok okunan dini metinlerdendir. Öyle ki, Scofield, İncil hermönetiğinde otorite haline gelmiş ve günümüz Hıristiyan Siyonistlerinin önemli bir kısmı Scofield İncil’ini yorum olmaktan çok Hıristiyan ahkamının kendisi olarak görmektedir (Aldrovandi, 2011: 116). Böylece Scofield’in Kutsal Kitap şerhinin Yahudilere alan açan pre-millenarist yaklaşımı (İsa’nın bin yıl hüküm süreceği dönem öncesi yeryüzüne geleceği inancı) Amerikan Protestanları arasında yayılmıştır.

Darby’nin Yahudi merkezli ahir zaman teolojisini Amerikan kamuoyunda popülerleştiren bir başka çalışma, Darby’nin etkisinde kalan William Blackstone’un Jesus is Coming (Mesih Geliyor) adlı eseridir. İsrail Başbakan’ı ve Gazze soykırımının mimarı Benjamin Netanyahu, Blackstone’u Hıristiyan Siyonistlerin en seçkin örneklerinden biri olarak tanımlamıştır (Ice, 2009). Zira Blackstone (ö. 1935), dönemin Amerikan Başkanı Benjamin Harrison’a bir mektup yazarak Filistin’in Yahudilere verilmesini ve bu konuda Osmanlı Sultanı II. Abdulhamid’in de yer aldığı devlet başkanlarının ikna edilmelerini talep etmiştir. 1891 Blackstone anıtı olarak kayda geçen bu belgede şu ifadelere yer verilmiştir: “1878’de Berlin Anlaşması uyarınca Bulgaristan’ı Bulgarlara, Sırbistan’ı Sırplara veren güçler neden şimdi Filistin’i Yahudilere vermesin? Bu vilayetlerin yanı sıra Romanya, Karadağ ve Yunanistan da Türklerden alınmış ve gerçek sahiplerine verilmiştir. Filistin’in Yahudilere ait olma hakkı yok mu?” (Moorhead, 2010: 791). Bu metin içlerinde J.P. Morgan, John D. Rockefeller, dönemin Yüksek Mahkeme Başkanı Melville W. Fuller, Temsilciler Meclisi Sözcüsü T. B. Reed’in de yer aldığı önde gelen 413 Amerikalı tarafından imzalanmıştır. Söz konusu mektubun güncellenmiş versiyonunu sonraki Amerikan başkanlarına da gönderen Blackstone, Başkan Woodrow Wilson’un Balfor deklerasyonunu benimsemesinde etkili olmuştur.

Hıristiyan Siyonist öğretinin popülerleşmesini sağlayan ve halk tarafından çokça okunan diğer bazı eserler de Darby’nin öğretisi üzerine inşa edilmiştir. George Marsden’ın belirttiğine göre Hal Lindsey’in 1970’de yayınlanan The Late Great Planet Earth adlı eserinden, 1978’de 9 milyon 800 bin kopya basılmıştır (Marsden, 1980). Onlarca dile çevrilen bu kitap, önbinyılcı (pre-millenarist) yaklaşımın evanjelikler arasında hızla yayılmasına yol açmıştır.  Lindsey’nin önbinyılcı yaklaşımına göre içinde bulunulan altıncı dönemin bitişi inananların İsa’nın yanına yani gök yüzüne yükselişiyle bitecek, bunu İsrail’in kritik rol oynayacağı ve III. Dünya savaşının başlayacağı yedinci dönem takip edecektir. Bu süre boyunca İsa’ya inananların sayısı artacak, Yahudilerden ise yalnızca 144 bin kişi İsa’ya iman edecektir. Lindsey’e göre 1948’de İsrail devletinin kuruluşu kadar, 1967 Kudüs’ün alınması da bu eskatolojik anlatının gerçekleşmeye başlaması açısından önemlidir. Ancak İsa’nın yeryüzüne dönüşü için üçüncü bir işarete daha ihtiyaç vardır ki o da Süleyman mabedinin yeniden inşa edilmesidir. Bugünkü Hıristiyan Siyonistlerin İsa’nın dönüşü için gerekli gördükleri gelişmelerden biri tam da budur: yani Mescid-i Aksa’nın yıkılarak yerine Süleyman mabedinin inşası.

Darby etkisiyle gelişen Hıristiyan Siyonist öğreti Amerikan toplumunda yayılırken konuyla ilgili vaazlar, eğitimler ve yayınlar evanjelik toplum kesimlerini etkilemiştir. Jerry Falwell (ö. 2007), Pat Robertson (ö. 2023) gibi popüler evanjelik vaiz liderler Siyonist fikirlerin Protestanlar arasında yayılmasına öncülük etmiştir. Sadece dini konularda değil siyasi ve uluslararası meselelerde de görüşleri ve teklifleriyle dikkat çeken bu isimler birçok konuda toplumsal mobilizasyonu sağlamış ve siyaseti etkilemede başarılı olmuşlardır. Öyle ki, P. Robertson bir dönem Cumhuriyetçi Başkan adaylığı için çalışmıştır. J. Falwell ise İsrail’le yakın ilişkileriyle bilinen bir dini liderdir. İsrail başbakanı Menahem Begin ile sıkı ilişkileri olan J. Falwell, Amerikan devletinin İsrail ile ilişkilerindeki aracılardan biri olmuştur. Örneğin, 1981’de İsrail Irak’ı bombaladığında dönemin İsrail başbakanı Begin, Başkan R. Reagan ile görüşmeden önce Falwell’i aramış ve Amerikan Hıristiyan kamuoyunun desteğini Falwell’den talep etmiştir (Haija, 2006: 78). Ayrıca İsrail, Falwell’e 1979’da özel bir uçak tahsis etmiş ve 1980’de İsrail’e desteği sebebiyle Falwell’e daha önce sadece Yahudilere verilen Jabotinsky ödülü verilmiştir (Mearsheimer ve Walt, 2007: 163).

Hıristiyan Siyonizminin Teolojik Özellikleri

Hıristiyan siyonistler Tanrının seçkin kulları olarak Yahudilerin Tanrısal sözleşmenin tarafı olduğuna ve Tanrı’nın yeryüzü amaçlarının gerçekleşmesindeki merkezi topluluk olduğuna inanırlar. Ayrıca İsrail’i İbrahim’in tek varisi olarak Tanrı’nın ayrıcalık verdiği bir toplum olarak değerlendirirler. Eski Ahit’te yer alan Tanrı’nın İbrahim’e hitabı buna delil olarak gösterilir. Yaratılış 12/3’te Tanrı İbrahim’e “Seni kutsayanları kutsayacak, seni lanetleyenleri lanetleyeceğim. Yeryüzündeki bütün halklar senin aracılığınla kutsanacak” şeklinde hitap eder. Bu ifade kutsal metnin literal yorumunu benimseyen Hıristiyan Siyonizmin temel argümanına ve Siyonist propaganda sloganına dönüşmüştür. Günümüzün en meşhur Hıristiyan Siyonist lideri John Hagee “Amerika İsrail’i savunmayı bıraktığı gün Tanrı Amerika’yı savunmayı bırakır” derken bu Eski Ahit sözünü hatırlatır. Oysa Siyonist olmayan Hıristiyanlar bu sözün Siyonistlerce yanlış yorumlandığını söylemektedir (Sizer, 2008). Onlara göre söz konusu Kutsal metin ibaresinde Hz. İbrahim’in şahsına yönelik bir hitaptan bahsedilmektedir; zira Hz. İbrahim’in soyunun kast edildiğine yönelik herhangi bir işaret yoktur. Ayrıca öyle bile olsa İbrahim’in çocukları sadece Yahudilerden oluşmaz, Hıristiyanlar da İbrahim’in çocukları arasındadır.

Metnin zahiri-literal yorumunu esas almak, Hıristiyan Siyonizminin belirgin özelliklerindendir. Literalizm, yani metnin lafzi anlamının esas alınması, Kutsal metindeki kehanetlerin hiç bir manevi ya da sembolik kavrayışa fırsat vermeden anlaşılması gerektiği kabulünü beraberinde getirmiştir. Oysa, Hıristiyan siyonistler her ne kadar metnin basit literal yorumunu esas aldıklarını söyleseler de metne dair kendi aralarında bile farklı ve çelişkili sonuçlara ulaşmaktadırlar.

Hıristiyan Siyonistlerinin İsrail’e olan desteğini ve Amerikan politikalarını yönlendirmedeki ısrarını anlayabilmek için yukarıda Darby’e değinirken yer verdiğimiz Yahudileri merkeze alan önbinyılcı dönemlendirme anlayışını ve buna bağlı olarak geliştirilen ahir zaman öğretisini değerlendirmeye almak gerekmektedir (Albayrak, 2019). Hıristiyan Siyonizmi ahir zaman odaklıdır. Mesih’in dönüşünün ve yeryüzünde Kudüs merkezli kuracağı bin yıllık krallığın yaklaştığına inanan bu grup, yakın bir zamanda büyük karışıklıkların, savaşların ve katliamların vuku bulacağı bir gelecek fikrini benimsemiştir. Darby’nin önbinyılcı dönemlendirme yaklaşımından hareketle Eski Ahit’te Daniel 9’daki anlatıdan esinlenerek geliştirilen bu şemaya göre Tanrı’nın tarihi 7 döneme ayırdığına inanmaktadırlar. Her bir dönemin bir felaketle son bulduğuna ve ardından yeni bir dönemin başladığına inanan Siyonist Hıristiyanlar, şu an insanlığın 6. çağda olduğuna ve bunun da felaketle son bulacağına inanmaktadır. Altıncı dönem sona erdiğinde 7 yıl sürecek kargaşa ve kaosun hakim olacağı bir süreçten sonra Mesih’in geri dönüşüyle Kudüs merkezli bin yıllık bir İsa krallığının kurulacağını iddia etmektedirler.

Hıristiyan Siyonist vaizler, bu teopolitik anlatının toplum içinde yayılımını sağlamada önemli bir rol üstlenmişlerdir. Takipçilerine kargaşa döneminin karanlık sahnelerini bütün detaylarıyla anlatırlar. Onların anlatısına göre kitlesel katliamların ve savaşların olacağı bu karanlık gelecek tasavvuru tanrısal planın bir parçasıdır ve bu kaostan etkilenmeyecek tek topluluk Protestan evanjelik Hıristiyan azınlıktır. Zira, inanışa göre yeniden doğmuş (reborn) şeklinde tanımlanan evanjelik Hıristiyan grup, savaş ve acılardan korunmak için göğe yani İsa’nın yanına yükselerek (rapture) tüm olan biteni yukarıda rahat koltuklarında seyredecektir. Fiziksel yükselişin kast edildiği bu anlatı, apokaliptik öğretiye iman etmiş Amerikalı Hıristiyan Siyonistlerin benimsediği bir inançtır.

Hıristiyan siyonistlerin ahir zamanda vuku bulacağına inandıkları Armageddon savaşı anlatısına dair birçok tahmin yürütülmekte, spekülasyon yapılmaktadır. Kitab-ı Mukaddes’te geçen Armageddon, Hıristiyan Siyonistlerce nihai savaş alanın vuku bulacağı ve Tanrı’nın gazabının somutlaşacağı bölge olarak tanımlanmıştır (Halsell, 2003: 28). Jack Van Impe gibi savaşın geçeceği yerleri tahayyül ederek savaş bölgelerini gösteren haritalar oluşturanlar olmuştur. Ayrıca ahir zamanda vuku bulacağı düşünülen bu savaşın tarafları üzerinde de tahminler yürütülmektedir. Çoğunlukla senaryoda Rusya, İran ve zaman zaman Türkiye’nin adı geçmektedir. Vuku bulacak büyük savaşa Kutsal Kitap’da Hezekiel 38’de işaret edildiğine inanan Hıristiyan Siyonistler, metinde geçen isimleri günümüz ülkeleriyle eşleştirmektedir. Söz gelimi, tüm teolojisini İsrail devleti üzerine kuran ve kariyerini İsrail savunusuna adayan meşhur vaiz John Hagee, Kutsal Kitabın İsrail’in kuzeyden gelecek güçler tarafından işgal edileceğini haber verdiğine inanmaktadır. Ona göre Rusya önderliğinde İran, Türkiye, Suriye, Libya ve Almanya’nın katılacağı askeri koalisyon İsrail’e saldıracaktır. Ancak Hagee’ye göre Arapların bir kısmı İbrahim anlaşmalarıyla kontrol altına alınmıştır. Trump döneminde İsrail politikalarında Başkanın önemli destekçilerinden olan Hagee’nin dinsel vaazlarında yer verdiği jeopolitik-teopolitik değerlendirmeler, günümüz Arap İsrail ilişkilerinde Hıristiyan Siyonistlerin perspektifini sunmaktadır. Cumhuriyetçi bir yaklaşıma sahip olan Hagee, mevcut Demokrat Başkan Joe Biden’ın Rusya’nın hesaplarına hizmet ettiği ithamında bulunmuş ve bir vaazında Başkanı doğru tarafa geçmesi konusunda uyarmıştır. Anlaşılan İsrail’in soykırım politikalarına yeşil ışık yaksa ve İsrail’den ekonomik, diplomatik, siyasi ve askeri desteğini esirgemese de Biden Hagee’nin Siyonist tasavvuruna yetişmekten uzaktır.

Hıristiyan siyonist öğretiye göre İsa’nın dönüşü ve krallığının kurulabilmesi için Yahudilerin Filistin coğrafyasına yerleşmesi gerekmektedir. Bundan dolayı 1948’de İsrail kurulduğunda fundamentalist Hıristiyanlar, bunu Mesih’in dönüşünün bir işareti olarak değerlendirmişlerdir. Halen daha fazla sayıda Yahudi’nin bölgeye yerleşmesini sağlamak amacıyla, Hıristiyan Siyonistler önemli çalışmalar yürütmektedir ve bu amaç için organize olmuş çok sayıda lobi bulunmaktadır. Bu bağlamda oluşturdukları finansal ve sosyopolitik destek mekanizmalarıyla bölgedeki Yahudi nüfusunu artırmak ve yeni Yahudi yerleşimlerin açılmasını sağlamak için özellikle Rusya ve Avrupa’daki Yahudiler üzerinde propaganda yapmaktadırlar.

Hristiyan Siyonizminin diğer bir özelliği Müslümanlar, Araplar ve Filistinlilerin İsrail’in düşmanı olduklarına dair kati bir kanaat beslemesi ve İslamofobik yaklaşımıdır. Birçok Hıristiyan Siyonist yazar, Oryantalist Arap ve İslam karşıtı yaklaşımı tekrar etmektedir. Bu bağlamda Yahudilere karşı yapılan Holokost’un uygulayıcısı Hitler ile Araplar arasında benzerlikten söz etmektedirler. Söz gelimi Lindsley, “Uzun zaman önce Zebur, Arap ordularının İsrail ulusunu yok edeceğini öngördü. Filistinliler kendi toprakları olarak gördükleri yerleri yeniden ele geçirinceye kadar dünyaya dert olmaya kararlılar. Arap ulusları İsrail devletini yok etmeyi ırksal bir onur meselesi olarak görüyor” diyerek Arap düşmanlığını izhar etmiştir (Sizer, 2010: 129). Bu eğilim özellikle 11 Eylül’le birlikte daha da güçlenmiş; islamofobi, Hıristiyan Siyonistlerle İsrail’in arasındaki yakınlığın tutkalı olmuştur. Bu argüman, Müslümanların Yahudileri yok etmek istediği inancına dayanmaktadır. 11 Eylül’ün hemen ardından dönemin en önemli evanjelik Siyonistleri olan Jerry Falwell ve Pat Robertson, beraber çıktıkları bir programda Müslümanları Yahudileri yok etmek isteyen Hitlere benzeterek ağır hakaretler etmiş, Müslümanları “Ortadoğu canavarları” olarak tanımlamıştır. 20. yüzyılın en önemli evanjelik vaizlerinden Billy Graham’ın oğlu Hıristiyan Siyonist vaiz Franklin Graham ise yakın zamanda İsrail’e giderek Netanyahu’ya Gazze’de uyguladığı soykırım için desteğini sunmuştur (Albayrak, 2024a). İslam’ın kendi hayat tarzlarının özüne karşı olduğu için tehdit oluşturduğunu, bu sebeple Müslüman göçmenlerin ülkeye kabul edilmemesi gerektiğini savunan Graham, Arapları şöyle tarif etmişti: “Araplar tüm Yahudiler ölene kadar mutlu olmayacak. Onlar İsrail’den nefret ediyor.” Yahudilerin yok olmasına dair Müslümanlarda var olduğu varsayılan isteğin esas itibariyle tarih boyu Hıristiyan bilincinin güçlü unsurlarından biri olduğu bilinmektedir.

Modern İsrail devleti dünyada sınırlarını ilan etmeyen tek devlettir. Bunun sebebinin İsrail’in işgalci ve yayılmacı hedefleri olduğu düşünülmektedir. Hıristiyan Siyonistler İsrail’in bu hevesini destekleyen dini argümanlara sahiptir. Eski Ahit Yaratılış 15-18’de Tanrı’nın Hz. İbrahim’le yaptığı anlaşmaya yer verilir. Burada İbrahim’in soyuna verileceği söylenen bölgeler, Yahudi Siyonistlerin yanı sıra Hıristiyan Siyonistlerce direkt günümüz İsrail devletiyle bağlantılandırılmaktadır: “O gün Rab Avram’la antlaşma yaparak ona şöyle dedi: “Mısır Irmağından büyük Fırat Irmağına kadar uzanan toprakları -Ken, Keniz, Kadmon, Hitit, Periz, Refa, Amor, Kenan, Girgaş ve Yevus topraklarını- senin soyuna vereceğim.” Bu bölgeler Eretz Yisrael ya da İsrail ülkesi olarak günümüz Siyonistlerince sıkça işaret edilen coğrafyadır ve İsrail’in işgalci yayılmacı politikalarının teolojik temellerinden bir diğerini oluşturur. Böylece İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarından çekilmesini istemek, söz konusu grup açısından Tanrı’nın muradına karşı çıkmak anlamına gelmektedir. Bu sebeple, uluslararası hukukun gerektirdiği biçimde İsrail’in 1967 sınırlarına çekilmesi sadece İsrail’in siyonist yaklaşımının değil aynı zamanda onların destekçisi Hıristiyan Siyonistler için de geçersiz bir taleptir; ayrıca büyük bir günahtır.

Hıristiyan Siyonizminin Amerikan Politikasındaki Yeri

 Karen Armstrong’un The Battle for God adlı kitabında yer verdiği üzeri Amerikan Fundamentalist Hıristiyanlar, 1917 Balfor deklerasyonunu büyük bir heyecanla karşılamışlardır. İsrail’in 1948’deki kuruluşunu ise gelmiş geçmiş en meşhur evanjelik hıristiyan siyonist vaiz Jerry Falwell, “İsa Mesih’in yeryüzüne dönüşü için en büyük işaret” olarak değerlendirmiş; İsrail’in kurulduğu günü, İsa’nın cennete yükselişinden sonraki en önemli gün ilan etmiştir. Öte yandan, 20. yüzyıl boyunca Amerikan Başkanları arasında Hıristiyan siyonizmini benimseyen birçok isim yer almıştır. Örneğin 1913-21 arasında görev yapan Başkan Woodrow Wilson, dindar bir Protestandır ve Balfor deklerasyonunun destekçilerindendir. Yine Harry Truman, Lyndon Johnson, R. Reagan, George W. Bush gibi isimler Hıristiyan Siyonist inanca sahip başkanlar arasındadır. Amerikan köktenci evanjeliklerinin politik alana etkisi Başkan Reagan ve kendisi de yeniden doğmuş bir evanjelik olan George W. Bush dönemlerinde gözle görülür hal alsa da Obama döneminde nispeten sessiz kalan bu grup, Trump’ın başkan seçilmesiyle etkili şekilde politik sahayı ve özellikle dış politikayı belirleyici mekanizmalarda var olmayı başarmıştır. Demokrat Başkan Biden ise bir Katolik olmakla birlikte kendisini açık biçimde Siyonist olarak tanımlamaktadır. Özel kalem müdürü, Dış işleri bakanı, Hazine bakanı, CIA direktörü başta olmak üzere çok sayıda Yahudi ile ülkeyi yöneten Biden, İsrail’e koşulsuz destek sunmuştur.

Trump seçim kampanyası döneminde evanjelik Protestanlara verdiği vaatlere karşılık bu gruptan oldukça yüksek bir destek görmüştür. Pew Research Center’ın verilerine göre Amerikalı evanjelik Hıristiyanların % 81’i Trump’a oy vermiştir. Seçim sonrası uyguladığı politikalarla Trump, çoğu evanjelik Protestan olan Hıristiyan Siyonistlerin ahir zaman öğretilerinin gerçekleşmesi için gereken adımları atmaya başlamıştır. Nitekim, Wisconsin’de seçim kampanyası sırasında ABD’nin Kudüs’ü başkent yapma kararını evanjelikler için aldığını söyleyen Trump göreve geldiğinde vaiz Falwell, “evanjelikler hayalini kurdukları başkanı buldu, o İsrail ile Amerika’yı buluşturdu” demiştir (Albayrak, 2024b).

Hıristiyan Siyonistler İsrail’i dini bir görev duygusuyla desteklerken; İsrail devleti, ABD’nin emperyal gücünden büyük oranda fayda sağlamaktadır. Bu açıdan ABD’deki Hıristiyan Siyonistlerin IDF’den sonra İsrail’in en önemli stratejik değeri olduğu söylenmiştir. Yine B. Netanyahu’nun eski iletişim direktörü Michael Freund’un 2006 yılında “Hıristiyan Siyonistlere müteşekkiriz” dediği bilinmektedir (Mearsheimer ve Walt, 2007: 160). 2017-2021 Başkanlığı döneminde D. Trump, arkasına aldığı evanjelik destek ve kabinesinde başta Başkan yardımcısı Mike Pence olmak üzere yer alan birçok Hıristiyan Siyonist ile son dönemde Amerikan siyasetinde Hıristiyan siyonizmin etkisinin en açık hale geldiği Başkanlardan biri olmuştur. Haftalık İncil okumalarını ihmal etmeyen ve sıkı bir evanjelik olan başkan yardımcısı Mike Pence’in yanı sıra Eğitim bakanı Betsy DeVos, Trump döneminde beyaz sarayda yer alan evanjelik danışmanlar Paula White ve Johnie Moore gibi Kudüs’ün statüsünün Hıristiyan kamuoyunun öncelikli konularından biri olduğunu söyleyen isimler bulunmuştur. Buna ilaveten Orta doğu konusunda Başkan Trump’a danışmanlık yapan damat Jared Kushner, Siyonist bir Amerikalı Yahudi olarak Amerikan dış politikasını Hıristiyan Siyonistlerle birlikte İsrail’in talepleri çerçevesinde şekillendirmeyi başarmıştır. Nitekim Suriye’nin İsrail tarafından işgal altındaki Golan tepeleri, Trump tarafından İsrail toprağı olarak sayılırken, Siyonist projenin talebi olan Kudüs’ün İsrail’in başkenti sayılması Yahudi ve Hıristiyan Siyonist işbirliğinin Trump dönemi kararlarından biri olmuştur.  

Kudüs’ün Başkan Trump tarafından 6 Aralık 2017’de İsrail’in başkenti ilan edilmesi hem Yahudi hem de Hıristiyan Siyonistler için önemli bir kazanımdır. Zira ikiye bölünmüş bir Kudüs Hıristiyan Siyonistler için Tanrı’nın muradına aykırı görülmüştür. Pat Robertson fundamentalist kanal The 700 Club’da 12 Temmuz 2017’de Trump’ı konuk aldığında Tanrı’nın şehrini (Kudüs) ikiye ayırmanın ve iki devletli çözümde aracılık etmenin Tanrı’nın gazabına yol açacak önemli bir hata olacağını belirtmiştir. Bunun yanında, Mayıs 2017’de bir Hıristiyan liderler ağı olan American Christian Leaders for Israel (ACLI) örgütüne bağlı 60 kadar Hıristiyan temsilci, Trump’a bir mektup göndererek büyükelçiliği Kudüs’e taşımasını talep etmiştir. Ardından Kasım 2017’de 60 milyon Amerikalıyı temsil ettiklerini söyleyen ACLI temsilcileri, Trump’a yeni bir mektup göndererek, seçim öncesinde 650’den fazla Hıristiyan lidere verdiği sözü tutmasını talep etmiştir. Trump’ın Kudüs kararının ardından fundamentalist oluşum Hıristiyan Koalisyonu’nun önemli bir temsilcisi olan siyasi aktivist, evanjelik fundamentalist Ralph Reed beyaz saraya gidip Trump’a “Friend of Zion” ödülünü verenler arasında yer almıştır. Evanjeliklerin İsrail’i önemsediğini, çünkü İncil’in başından itibaren bunu vaz ettiğini savunan John Hagee ve Trump’ın Kudüs kararını “evrendeki çok önemli bir manevi değişim” olarak tanımlayan Jentezen Franklin gibi vaizler de kararı Yahudilere fırsat bırakmayacak kadar ateşli biçimde savunmuştur.

Benzer şekilde ünlü Hıristiyan Siyonist figür Michael Evans, kurduğu Kudüs dua timiyle 30 milyon evanjeliği bir araya getirerek Kudüs’ün İsrail’e verilmesi için dua ettirmiştir. İsrail için dua rehberi hazırlayan Evans, Yahudilerin hem siyasi hem de askeri saldırı altında olduğunu söyleyerek Kudüs için dua etmenin Tanrı’nın sevgi ve merhametini paylaşmak olduğunu iddia etmiştir. “Size Kudüs ve İsrail milleti için dua etmek üzere her gün bana katılmanızı teklif ediyorum” diyen Evans’ın duaları İsrail siyasetini destekleyen ve Filistin aleyhtarı içeriğe sahiptir (Evans, 2013). Kudüs’teki Siyon Dostları (Friends of Zion) müzesini kuran Evans, İsrail’e verdiği destek nedeniyle 11 Aralık 2017’de Beyaz Saray’da Başkan Trump’a Friends of Zion ödülünü takdim etmiştir. Evans’a göre “Tarihteki hiçbir başkan İsrail devletiyle ve Yahudi halkıyla bu derece güçlü bir bağ kurmamış; hiçbir başkan küresel düzeyde İsrail devleti için (Trump kadar) cesaretle ayağa kalkmamıştır.” Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınmasının hemen ardından verdiği demeçte Evans şunları söylemiştir: “Pazartesi Trump’ı göreceğim ve ona “Sen Kıral Cyrus’sun (Yahudilere ülkelerine dönmeleri için izin veren kral) çünkü onun gibi tarihi ve kehanet içeren bir iş yaptın. Tanrı onu kullanmış ve o Yahudileri kurtarmıştı.” Ancak Trump’ı tarihteki kurtarıcı kıral ile özdeşleştirecek kadar ileri giden Evans, 6 Aralık Kongre baskını konusunda Trump’ı sorumlu bulduğunu ve Kasım 2024 seçimlerinde Trump’ı desteklemeyeceğini beyan etmiştir.

Amerikan yönetiminde etkin olan Yahudi lobilerin yanı sıra John Hagee’nin yönettiği İsrail için Birleşen Hıristiyanlar CUFI gibi 200’ün üzerinde Hıristiyan Siyonist lobi, İsrail’in desteklenmesi için Başkan’a ve tüm siyasi erke baskı uygularken toplumun ikna ve rızasını kazanmak için dini duyguları harekete geçirmektedir. Aynı zamanda bu kuruluşlar, İsrail’in daha fazla Filistin toprağını işgal edip yerleşim açabilmesi için evanjelikler arasında para toplamaktadır ve tüm bu paralar vergiden muaftır. Ayrıca, siyonist Hıristiyan örgütler, Kudüs ve çevresine düzenledikleri dini turlarla Hıristiyanlara yönelik siyonist bilinci ayakta tutma çalışmalarına önem vermektedirler. Evanjelik faaliyetlerin bir parçasını oluşturan Hıristiyan din turizmi İsrail için önemli bir gelir kaynağı haline gelmiştir ve İsrail bu yolla her yıl 1 milyar dolar gelir elde etmektedir (Mearsheimer, Walt, 2007: 166).

Sonuç

Hıristiyan Siyonistlerinin teopolitik yaklaşımına son dönemlerde Amerikan siyasetinde daha sık rastlanmaktadır. Önceki Başkan Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak kabulü ve Golan Tepelerini İsrail’e veren kararı Hıristiyan Siyonizminin amaçlarıyla yakından ilgilidir. Bunun yanında, halen başkanlık koltuğunda oturan Biden’ın İsrail’in Gazze’ye uyguladığı soykırıma verdiği desteğin arkasında Hıristiyan Siyonist fikirleri sahiplenen Amerikan kamuoyunun da rızası bulunmaktadır. Açıktır ki, Amerikan halkının önemli bir kesimi, ele aldığımız bu teopolitik öğretinin etkisindedir. Bu durum bir taraftan Amerikan sekülerizmiyle ilgili soru işaretlerini akla getirirken diğer yandan dinin emperyalist politikalarca araçsalaştırılması sorununu ortaya koymaktadır.

Jerry Falwell, Pat Robertson’ı takip eden Robert Jeffress, John Hagee, Jerry Falwell Jr., Franklin Graham gibi Hıristiyan siyonist medyatik vaizler, Amerikan politikalarının dinin rehberliğinde belirlenmesi gerektiğine inanmakta ve kamuoyunu bu yönde etkilemektedir. Trump döneminde yönetimde etkili olan bu isimlerin söylem ve eylemleri “Amerikan sekülerizminden bir geriye dönüş mü var?” sorusunu akla getirmektedir. Diğer yandan İngiliz emperyalizmini takiben Amerikan emperyalizmi için de kullanışlı bir argüman oluşturan Hıristiyan siyonizmi, politik amaçlara hizmet eden dini söylemlerin oluşumu ve gelişimine özgün bir örnek oluşturmaktadır. Hıristiyan Siyonist olmayan Protestanlar tarafından “sapkın” olarak nitelenen bu teopolitik yaklaşım, gerek dini metinleri yorumlama gerekse siyasi söylemle irtibat kurma biçimi açısından incelenmeye değer bir olgudur. Özellikle, dünya siyaseti üzerindeki etkileri ve Müslüman toplumlar üzerindeki yıkıcı sonuçları açısından dikkate değerdir. 

Zaman zaman dış bir ülkenin menfaatlerine gereğinden fazla önem vermekle eleştirilen Amerikan yönetiminin İsrail’e yönelik irrasyonel bağlılığına yol açan etkenler arasında Hıristiyan Siyonizminin ürettiği mekanizmalar kritik önemi haizdir. Bu durum Başkanların kişisel bakış açılarının ötesinde bir konudur; hem köklü bir dini ideolojiye ve toplumsal bir zemine bağlıdır hem de çeşitli kuruluşlar tarafından desteklenmekte ve empoze edilmektedir. Ayrıca Siyonist Hıristiyanlar İsrail ile sıkı bir iş birliği içindedir. Dolayısıyla ABD’de demokrat ya da cumhuriyetçi bir Başkanın bulunması İsrail’e yönelik politikalarda fazla bir değişiklik göstermez. İsrail’e yönelik eleştirel yaklaşımıyla tanınan Başkan Obama bile konu İsrail’in güvenliğine geldiğinde bu hususun ABD için kutsallığına vurgu yapmaktan geri durmamıştır ve onun döneminde İsrail ile ilişkilerde bir gevşeme olmamıştır.

Tüm bunlara rağmen Hıristiyan siyonizmine yönelik eleştiriler artmaktadır. Özellikle Amerikan gençlerinin Hıristiyan siyonizmini sorgulayan tutumu yükseliştedir. İsrail’e koşulsuz destek yer yer sorgulandığı gibi Hıristiyan Siyonist teolojiye ait karanlık gelecek anlatısını reddeden evanjelikler bulunmaktadır. Ayrıca ana akım Hıristiyan kilise adamlarından Hıristiyan siyonizminin heretik bir öğreti olduğunu dillendirenler vardır. Dolayısıyla Hıristiyan siyonizmini ve bu teopolitik ideolojiye yönelen itirazları çok yönlü derinlemesine tahlile ihtiyaç vardır.

 

Kaynakça

Albayrak, H. Şule. (2019). “ABD’de Hıristiyan Siyonizmi: Kökeni, İnanç Esasları ve Günümüz Amerikan Siyasetine Etkisi” darulfunun ilahiyat, 30/1: 141-169.

Albayrak, H, Şule. (2023a). “İngiliz Aristokrasisi ve Hıristiyan Siyonizmi: VII. Lord Shaftesbury Örneği” Milel ve Nihal. 20/2: 135-165.

Albayrak. H. Şule. (2023b). “Hıristiyan Siyonizminin Amerika’ya İntikalinde John Nelson Darby’nin Rolü” Oksident. 5/2: 139-159.

Albayrak, H. Şule. (2024a). “Hıristiyan Siyonizminin Teolojik Temelleri, İtiraz ve Mücadele” Lacivert, S. 108.

Albayrak, H. Şule. (2024b). “Hıristiyan Siyonizminin Ortaya Çıkışı ve Etkisi” Aktüel Tarih, S. 8.

Aldrovandi, Carlo. (2011). “Theo-Politics in the Holy Land: Christian Zionism and Jewish Religious Zionism”. Religion Compass. 5/4: 114-128.

Armstrong, Karen. (2001). The Battle for God. New York: Ballatine Books.

Barat, Frank (Ed.). (2016). Filistin Üzerine Konuşmalar: Noam Chomsky, İlan Pappe. Solmaz Kamuran (çev.). İstanbul: İnkılap Yayınları.

Darby, John Nelson. (1868). Lectures on the Second Coming, Lecture II, Ephesians I. Londra: G. Morrish.

Davidson, Lawrence. (2005). “Christian Zionism as a Representation of American Manifest Destiny.” Critique: Critical Middle Eastern Studies. 14, no. 2: 157–169.

Evans, Mike. (2013). How to Pray for the Peace of Jerusalem: A Guide to Praying for Israel, Jerusalem and God’s Chosen People. Illinois: Timothy Books.

Haija, Rammy M. (2006). “The Armageddon Lobby: Dispensationalist Christian Zionism and the Shaping of US Policy towards Israel-Palestine” Holy Land Studies: A Multidisciplinary Journal, Volume 5, Number 1: 75-95

Halsell, Grace. (2003). Tanrıyı Kıyamete Zorlamak. Mustafa Acar ve Hüsnü Özmen (çev.). Ankara: Kim Yayınları.

Hodder, Edwin. (1888). The Life and Work of The Seventh Earl of Shaftesbury, K.G. Vol. 2, London: Casell&Company, Limited.

Ice, Thomas D. (2009). "William Blackstone and American Christian Zionism" Article Archives. Paper 56.

Lipka, Michael. “More White Evangelicals than American Jews say God Gave Israel the Jewish People.” Pew Research Center, 3 October 2013. Erişim: 30 Ocak 2024. https://www. pewresearch.org/fact-tank/2013/10/03/more-white-evangelicals-than-american-jews-say-godgave-israel-to-the-jewish-people/.

Marsden, George M. (1980). Fundamentalism and American Culture. Oxford: Oxford University Press.

Mearsheimer, John J. ve Walt, Stephen M. (2007). The Israel Lobby and U.S. Foreign Policy. New York: Farra Straus and Giroux.

Moorhead, Jonathan. (2010). “The Father of Zionism: William E. Blackstone?” JETS 53/4, December: 787-800.

Philips, Kevin. (2006). American Theocracy, New York: Viking.

Sizer, Stephen. (2008). Zion’s Christian Soldiers: The Bible, Israel and The Church, Intervarsity Press.

Sizer, Stephen. (2010). “The Bible and Christian Zionism: Roadmap to Armageddon?” Transformation 27, no. 2: 122–132.

Spector, Stephen. (2009). Evangelicals and Israel. New York: Oxford University Press.