Küresel finans çevrelerinin son aylarda en hararetle tartıştıkları konuların başında “kırılgan beşli” (fragile five) kavramı gelmektedir. “Kırılgan beşli” tartışmalarında Küresel Finans Krizi’nin etkilerinden yavaş yavaş kurtulduğu gözlemlenen ABD’nin para politikasında sıkılaşmaya gitmesinin Brezilya, Endonezya, Hindistan, Güney Afrika ve Türkiye gibi ülkeleri ekonomik anlamda zorlayacağı iddia edilmektedir. Bu durum bir anlamda 2008 yılından bu yana ekonomik olarak Batıya yoğunlaşan ilginin eski günlerde olduğu gibi gelişmekte olan ülkelere doğru kaymaya başladığı anlamına gelmektedir. Bu yazının temel amacı, “kırılgan beşli” tartışmalarının bir makroekonomik temele mi dayandığı, yoksa bunun uluslararası çapta bir algı yönetimi çabası mı olduğunu irdelemektir.
Sosyal bilimlerin birçok alanında olduğu gibi, iktisatta da analitik kolaylık sağlamak ya da belirli verileri sistemli hale getirmek için,ülkeleri değişik kategorilere ayırmak çok sıkça başvurulan bir yöntemdir. Tarihsel olarak ekonomik kategorileştirmenin temelleri sanayi devrimine kadar dayanmaktadır. Bu dönemde ülkeler arasında çok ciddi üretim yapıları ve gelir farklılıklarının oluşmasından sonra ülkeler “sanayileşmiş” ve “sanayileşememiş” olmak üzere temelde iki farklı kategoriye ayrılmışlardı.
İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde hemen hemen bütün ülkeler sanayileşme trendine girdikten sonra artık yeni bir ekonomik kategorizasyona ihtiyaç duyulmuştur. Bu bağlamda refah açısından önemli bir eşiği aşmış olan ülkeler “gelişmiş ülkeler” olarak adlandırılırken, onları arkadan takip eden ve büyüme potansiyeline sahip ülkeler “gelişmekte olan ülkeler” (GOÜ) adıyla anılmaya başlandı. Daha sonraları GOÜ’leri tek bir kategori altında toplamanın da çok zor olduğu anlaşıldı. Gelişmiş ülkelere gittikçe yakınsayan Güney Doğu Asya ülkeleri, beklenen sıçramayı bir türlü başaramayan Latin Amerika ülkeleri ve yoksulluk cenderesi içinde sıkışıp kalan Sahra-Altı Afrika ülkeleri GOÜ’ler yelpazesinin farklı noktalarını oluşturuyorlardı. GOÜ’ler arasındaki bu farklılaşma, 1980’ler ve 1990’larda “Doğu Asya Mucizesi”, “Büyük Hayal Kırıklığı: Latin Amerika” ve “Kara Kıta Afrika” başlıkları altında kendine ekonomik kalkınma literatüründe çok geniş yer buldu..