Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA), ABD'nin son dönemde geliştirmeye çalıştığı korumacı ve müdahaleci dış politikasının bir analizinin yapıldığı, "Son Dönem ABD Dış Politikası: Suriye, Kudüs, İran, Rusya" başlıklı bir panel düzenledi.
Moderatörlüğünü SETA Dış Politika Araştırmaları Direktörü Muhittin Ataman'ın yaptığı panele, İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) İç Politika Uzmanı Mehmet Koç, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi'nden Doç. Dr. Yaşar Sarı, Sosyal Bilimler Üniversitesinden Prof. Dr. Abdulfettah el-Uveysi ve SETA Washington DC Araştırma Direktörü Kılıç Buğra Kanat konuşmacı olarak katıldı.
Ataman, Donald Trump'ın başkan seçilmesiyle ABD'de ciddi bir yapılanma ve gelenekten kopmanın söz konusu olduğunu belirtti. Trump'ın dün akşamki İran ile nükleer anlaşmadan çekilmesine yönelik açıklamasının kendi kendini ispat etme çabası içerdiğini anlatan Ataman, bu tutumun devlet geleneğiyle uyuşmadığını vurguladı. Muhittin Ataman, 8 yıllık görüşmeler sürecinin sonunda İran’ın yanısıra Birleşmiş Milletler'in 5 üyesi ile söz konusu anlaşmanın imzalandığını belirterek, "Özellikle Ortadoğu söz konusu olduğunda ABD Başkanı olmuş birisinin kendini herhangi bir kesime ispat etme sıkıntısının bence olmaması gerekirdi. Fakat Trump bunu yapıyor." diye konuştu.
"İran’da ekonomik şartlar gittikçe sertleşiyor"
Mehmet Koç da terörizmin İran ile ABD'nin karşılıklı olarak birbirlerini suçladıkları bir alan olduğunu söyledi. Trump'ın İran'a yönelik şartlarından birinin de askeri merkezleri denetleyebilme yetkisi olduğunu hatırlatan Koç, bunun Irak’ta Saddam'a karşı uygulanan taktiğin aynısı olduğunu ifade etti. Koç, "Aslında Trump İran'dan tüm güvenlik doktrini ve savunma stratejilerinden vazgeçmesini istiyor." dedi.
Trump'ın sadece anlaşmadan çekilmekle kalmayıp aynı zamanda müzakere sürecini de sınırlandırmış olduğunun altını çizen Koç, petrol ihracatını da ciddi anlamda kısıtlayacak yaptırımların devreye gireceğinin hemen ilan edildiğine dikkati çekti.
Bu konuda sadece İran içindeki elitler değil aynı zamanda yurt dışındaki diasporanın da ikiye bölünmüş durumda olduğunu vurgulayan Koç, "Bu yeni şartlar sadece rejimin değil aynı zamanda ülkenin bekasını ciddi anlamda tehlike ve risk altına sokmuş durumda." ifadelerini kullandı.
Koç, İran'ın anlaşma imzalanmış olsa da hali hazırda uluslararası sisteme entegre olamadığını, yabancı yatırımların gelmediğini, petrol konusuna 20-30 yıldır gerekli yatırımlar yapılmadığı için tesislerin yenilenmesi gerektiğini belirtti. Ülkede, finans kaynaklarının yetersiz olduğunu ve yabancı yatırımcıya ihtiyaç bulunduğunu dile getiren Koç, ekonomik açıdan şartların gittikçe sertleştiğini vurguladı. Mehmet Koç, şu anda İran'da ticaretin durma noktasına geldiğini, Türkiye ile İran arasında gümrük kapılarında günübirlik ticarette yüzde 75 azalma olduğuna dikkati çekti.
"Siyasal elitler Trump'ın tercihlerine etki etmeye başladı"
Yaşar Sarı ise ABD'nin Rusya'ya yönelik dış politikasını değerlendirdi. Trump'ın 2016 yılının Kasım ayında seçilen bir iş adamı olduğunu ve seçim kampanyasını Rusya ile ilişkilerin geliştirilmesi söylemi üzerinden yürüttüğünü anlatan Sarı, oluşturduğu ekipteki danışmanlarının Rusya'da iş çevreleriyle ilişkileri olduğunun da bilindiğini ifade etti. Ekipte asker kökenlilerin de bulunduğuna işaret eden Sarı, bu grubun Rusya'nın sahip olduğu askeri kapasiteyi tehdit olarak algıladığını dile getirdi.
ABD'nin Rusya politikasında öne çıkan kişinin Trump'ın kendisi olduğunun altını çizen Sarı, 2017 başından itibaren kurulan komisyonla, Rusya ile Trump'ın seçim kampanyası arasında bağlantı olup olmadığının araştırıldığını hatırlattı.
Donald Trump'ın bir ay öncesine kadar sosyal medya mesajlarında Rusya'ya yönelik yeni bir başlangıç yapmak istediğini, iş birliği yapabileceğini söylerken artık ABD için en büyük tehlikelerden biri olduğunu ifade etmeye başladığını aktaran Sarı, "Bu da ABD'deki siyasal elitin Trump'ın kişisel tercihi üzerinde etki etmeye başladığını gösteriyor diyebiliriz." değerlendirmesinde bulundu.
"Trump kampanyada verdiği sözleri tutmak istiyor"
ABD'nin Kudüs ve İsrail konusundaki görüşlerini dile getiren El Uveysi de Trump'ın öngörülemeyen bir yapısı olduğunu ve karar verirken beklenen fayda modelini uyguladığını belirtti. ABD liderinin bu çerçevede Kudüs konusunda karar alırken öncelikle faydalarını ve maliyetini değerlendirdiğini ve faydalarının maliyetinden daha fazla olacağını düşünerek bu kararı aldığını vurgulayan El Uveysi, ayrıca Trump’ın aşırı muhafazakar, Hristiyan grubunun bir mensubu olduğunu söyledi.
Trump'ın Hristiyanlığı kendine göre yorumladığını anlatan El Uveysi, etrafındaki aktörlerin çoğuyla da aynı arka plana sahip olduğunu vurguladı. El Uveysi, bu durumun da siyonizmle çok iyi örtüştüğüne dikkati çekti. Trump'ın İsrail konusuna kendi ideolojilerinin bir ürünü olarak baktığına ve Kudüs'ü başkent olarak kabul etme kararının ardında da bu durumun yattığına değinen El Uveysi, "Trump'ın aynı zamanda kendi ideolojisi de var ve seçim kampanyasında verdiği sözleri tutmak istiyor. Gerçekten de öyle yapıyor." diye konuştu.
El Uveysi, Ortadoğu haritasındaki durumun da Trump'ın Kudüs kararında etkili olduğunun altını çizerek, bölgedeki ülkelerin çoğunun çöktüğünü, bazılarında devlet olmadığını ifade etti. El Uveysi, "Ben Trump olsaydım ve böyle bir ideolojim olsaydı, etrafımdaki insanlar da böyle olsaydı, benim için bütün kararları almak için altın fırsat olurdu." dedi.
Kudüs diye bir şeyin kalmadığını vurgulayan El Uveysi, şehirde halkın çoğunun Musevi olduğunu belirterek, Müslümanların sahada kaybettiğini dile getirdi. Konuya ilişkin öngörüsünü de paylaşan El Uveysi, ABD'nin ardından diğer bölgesel güçlerin de büyükelçiliklerini Tel Aviv'den Kudüs'e taşıyacağını ve Ortadoğu'nun büyük bir savaşa doğru gittiğini belirtti. El Uveysi, öngördüğü savaşla tüm bölgenin yeniden şekilleneceğini söyledi.
ABD-Türkiye ilişkileri
Kanat ise ABD'nin 2000'li yılların başından itibaren dış politikada tek taraflı tutumu nedeniyle müttefiklerle ciddi sorunlar oluştuğunu ifade etti. Bir konuda ortada genel bir strateji olmadığı zaman taktiklerin dış politikayı belirlediğini ve askerin rolünün artmaya başladığını söyleyen Kanat, askerin misyonunu genişletme çabasına girerken, bürokratların da arka plana itildiğini anlattı.
ABD dış politikasındaki diğer sorunun da kurumlar arasındaki iletişimsizlik olduğuna dikkati çeken Kanat, bakanlıklar arasındaki durumun artık kan davası haline geldiğini belirtti.
Söz konusu sorunların giderek kronikleştiğini dile getiren Kanat, ülke dış politikasında kaosun gittikçe kendini hissettirmeye başladığını bildirdi.
ABD - Türkiye ilişkilerine de değinen Kanat, Washington yönetiminin öncelikle DEAŞ'ın elinde bulunan yerlerin alınmasını tamamen başarılması gereken bir nokta olarak gördüğüne işaret etti. Terör örgütü YPG konusuna değinen Kanat, yeni Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun yeni bir strateji geliştirememesi durumunda Obama dönemi stratejilerinin devam edeceğini vurguladı.
Kanat, ilişkilerde, ABD'nin Türkiye'den İran konusunda beklentilerinin ne olacağı ve Türkiye'nin buna nasıl cevap vereceğinin de belirleyici olacağını dile getirdi.
Türkiye'nin Rusya'dan S-400 tedariki konusunu da değerlendiren Kanat, Türkiye'nin bu konuda pozisyonunu her zaman söylediğini belirtti.
2017'de yasalaşan yaptırımın Rusya'dan herhangi bir alışveriş durumunda yaptırımı yasal olarak gerekli kıldığını anlatan Kanat, ancak bu konuda bazı belirsizlikler olduğuna dikkat çekti. Kanat, "Bu ciddi bir problem ve konuşuluyor ve başkanın bunu bir şekilde kongreden geçse de geciktirmek isteyeceği söyleniyor." değerlendirmesinde bulundu.
NATO'nun özellikle Afrin operasyonundan sonra Türkiye'de görüşmeler yapmasının bu konuda orta yol bulma çabasında olduğunu gösterdiğini dile getiren Kanat, Türkiye'nin de orta ve uzun vadede yeni anlaşmayla daha farklı bir yola girebileceğini ortaya koyduğunu kaydetti.
[AA, 10 Mayıs 2018]