SETA > Odak |
Bölgesel Norm İnşası ve Yeni Revizyonizm Arasında Trump ın Gazze

Bölgesel Norm İnşası ve Yeni Revizyonizm Arasında: Trump’ın Gazze Planı

Trump-Netanyahu görüşmesinin dolaylı bir etkisi de Netanyahu’ya ve onun sağ ortaklarına bir alternatif olarak çıkması beklenen Naftali Bennett’in olası planlarının suya düştüğü söylenebilir.

ABD Başkanı Donald J. Trump, Gazze’nin ateşkes sonrası fiziki, siyasi ve ekonomik inşasını içeren “ertesi gün” planına yönelik olarak niyetini açıkladı. Buna göre Trump, Gazze’deki yerli Filistinli nüfusu Ürdün ve Mısır gibi komşu ülkeler olmak üzere birçok ülkeye transfer edeceğini ve sonrasında Gazze’de inşa faaliyetlerine başlayacağını beyan etti. İsrail iç siyasetini ilgilendiren kısmı ise öncelikle İsrail iç kamuoyunun Trump’ın planına yönelik tutumuna bakarak anlayabiliriz. Kanal 12’nin yaptığı ankette “Gazze’nin tahliyesine destek veriyor musunuz?” sorusuna katılanların yüzde 69’unun evet dediği, yüzde 18’inin karşı çıktığı ve yüzde 13’ünün kararsız olduğu görülüyor. Başbakan Binyamin Netanyahu’nun liderlik ettiği sağ koalisyonun yüzde 90’dan fazlası ve muhalefetin de yüzde 58’i Trump’ın planını destekliyor.

Başbakan Netanyahu Ekim 2026’da yapılması beklenen genel seçimler öncesi politik bir konsolidasyon aracı olarak Trump’ın başkanlığını kullanmak istiyor. Bunun başat nedeni ABD ile ilişkilerin İsrail iç siyasetindeki aktörler için her zaman için önemli siyasi kapital sağlayan kaldıraçlar olması gerçeğidir. Bu sebeple Netanyahu, Trump’ın Gazze planı da dahil olmak üzere elde ettiği silah teslimatına yönelik sınırlandırmaların kaldırılması ve yerleşimcilere yönelik yaptırımların başkanlık kararnamesiyle ilga edilmesiyle İsrail sağ kamuoyuna sunacağı bir zafer elde etmiş oldu. Gazze’de ateşkes süreciyle sağ koalisyonun çatırdaması da böylece ortadan kalkmış oldu. Pazartesi günü İsrail Meclisinde hükümete karşı güvensizlik oylamasında Netanyahu, ABD ziyaretinde elde ettiği zaferden bahsederek Oslo Anlaşmaları’nda muhalefetin yaptığı hataları kendisinin yapmadığının altını çizdi.

Peki Netanyahu ve onun milliyetçi ve aşırı sağ ortaklarının nihai gündemi nedir? Bu esasında ilgili aktörlerin partiküler çıkarlarına göre değişkenlik gösterse de esas olarak dindar partileri dışarıda tutarsak sağ dönüşümü İsrail’deki yerleşiklerin radikal tasfiyesine kapı aralayacak bir süreci başlatması olarak değerlendiriyorlar. İsrail’deki ve ABD’deki yerleşiklerin ideolojik ve politik ortaklığının Trump ve Netanyahu’yu yakınlaştırdığını ve ortak hareket etmeye zorladıklarını düşünüyorlar. Bu sebeple İsrail’de siyasetin bir çatallaşma motivasyonu olan barış kampı-şahin kamp ayrışması da Trump-Netanyahu ortaklığıyla anlamsızlaştırılıyor. Halihazırda 7 Ekim ve sonrasında yaşanan gelişmelerde Netanyahu ve sağ kamp başarısızlığın nedenlerini güvenlik bürokrasisinin (Mossad, Şin Bet ve İsrail ordusu) tepe kadrosuna bağlamıştı. Netanyahu’nun 2024 sonlarında İsrail ordusu ve Şin Bet’in kendisinden Hamas ile ilgili dosyaları sakladığına dair açıklamaları bu ayrışmayı göstermektedir. Yakın bir zamanda eski savunma bakanı Yoav Gallant’ın mülakatı da İsrail’de yerleşik elitlerin yeni siyasi gerçekliğe dair tavır almalarının bir göstergesi olarak okunabilir. Netanyahu’nun zafer sarhoşluğunun güvenlik elitleri başta olmak üzere birçok kişiyi tasfiyesine imkan tanıyacağını ve bunun ötesinde yargıda ve askeriyede hedeflediği “reformlar”ı hayata geçirmesine imkan tanıyacağını düşünüyorlar.

Trump-Netanyahu görüşmesinin dolaylı bir etkisi de Netanyahu’ya ve onun sağ ortaklarına bir alternatif olarak çıkması beklenen Naftali Bennett’in olası planlarının suya düştüğü söylenebilir. Halihazırda Bezalel Smotrich ve Itamar Ben-Gvir’in de heyecanla Trump’ın planını sahiplenmeleri Gazze’nin ötesinde Batı Şeria’da beklenen “ilhak” planlarına yönelik bir erken sahiplenme olarak görülebilir. İsrail iç siyasetindeki karmaşa yapısal bir sorundan kaynaklanıyor. Seçim barajı oldukça düşük ve kamusal yüzü olan her siyasi karakter bir ivme oluşturabiliyor. Küçük partilerin hükümet kurmadaki belirleyici rolü marjinal taleplerin ulusal siyasette hızlıca artiküle olmasına imkan tanıyor. Bu sebeple Gazze ve Batı Şeria’da yaşanan ve yaşanacak her gelişme marjda kalan partiler için bir fırsat penceresi oluşturuyor. Trump’ın başkanlığının da bu döngüyü gittikçe büyüten bir çarpan etkisi oluşturduğunu söylemek mümkün.

Sürecin bir diğer boyutu ise bölgesel siyasetin temel dinamiklerinin belirleyiciliğidir. İsrail’in ve ABD’nin politika setlerinin bölgesel denklemde nasıl ilerletileceği büyük bir soru işaretidir. Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan gibi bir dizi ülke Trump’ın Gazze’ye dönük planlarına yönelik sert çıkışlar yaptılar ve alternatif planı sunacaklarını belirttiler. Arap Baharı sonrası bölgede yeni bir toplumsal hareketliliğin imkanına dair aktörlerin hassas olduğu açıktır. Filistin konusu ise genel Arap toplumu için hassas bir konu ve hükümetlerinin bu konuda pozisyon almaları monarklar ve toplumları arasındaki “sözleşme”nin bir gerekliliğidir. Bölgesel liderlik ise yönlendirilmiş bir siyasetin arkasında hizalanmak istenmiyor. Bu sebeple Gazze’de kendi siyasetleriyle uyumlu ve entegre bir liderlik inşasına önem veriyorlar. Fakat bunun kısa vadede hayata gerçekleşmesi zor görünüyor. Filistin siyaseti ise Hamas ve Fetih ayrışmasının ötesinde kendisine yeni bir ulusal rota arama ısrarındadır.

Bu girişimler doğrultusunda bölgesel düzlemde verimli bir döneme rast gelindiği söylenebilir. Ülkeler arasında bloklaşmanın asgari düzeyde olduğu ve çatışma durumunun kontrol altına alındığı görülüyor. Bu dinamiğin ötesinde İran’ın Suriye ve Lübnan’da tavize açık pozisyonu bölgesel yeni normları inşa etmek için konjonktürün açıklığını gösteriyor. Fakat ABD ve İsrail’in alacağı revizyonist pozisyonlar beklenmedik yeni kamplaşmalara imkan tanıyabilir.

Türkiye ise küresel ve bölgesel denklemlerde birçok gelişmeyi hem kendi ulusal güvenliğini genişletme hem de uzun erimli jeopolitik nüfuz alanlarını derinleştirme perspektifinde şekillendirebilir. Trump döneminde söylemler ve eylemler arasında senkronizasyonun ölçümü Türkiye’deki karar alıcılar için temel politika parametrelerinden birisi olabilir. Sonuç olarak genel stratejik hedefleri göz önüne alındığında sürecin Türkiye lehine ilerlediği söylenebilir. Yapısal gerçekliklerin (demografik dönüşüm ve ideolojik konsolidasyon) bölgede önemli olduğu görülse de konjonktürün yönetiminin bu belirsizlik anlarında çok kritik olduğu vurgulanmalıdır.