SETA > Atölye |
Tunus'un Darbeyle İmtihanı

Tunus'un Darbeyle İmtihanı

Tunus'ta olası bir askeri darbe, içinde marjinalliği barındıran bir seçenek olmakla birlikte Tunus ordusunun siyasi ve ekonomik denklemdeki yerinin ehemmiyetsizliği açısından çok uzak bir ihtimaldir.

Arap Baharı ismiyle lanse edilen ve geniş perspektifte işsizlik, gıda enflasyonu, siyasi yozlaşma ve ifade özgürlüğü sebepleriyle ortaya çıktığı varsayılan halk ayaklanmaları, 2010 yılının son ayında Tunus’ta başlamış ve yalnızca iki ay içerisinde Mısır ve Libya’ya sıçrayarak Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın üç önemli ülkesindeki üç diktatörü devirmeyi başarmıştı. Fakat sonrasında tüm dünyanın acı biçimde şahit olduğu Suriye’deki iç savaş Arap Baharı’nın dünya güç denkleminden ayrı tutulamayacağını kanıtlar nitelikteydi. Bugün ise Mısır tarihinde ilk defa demokratik seçimle iktidara gelen bir liderin askeri darbeyle yönetimden uzaklaştırıldığına ve hapsedildiğine, destekçilerinin ise hunharca katledildiğine tanık oluyoruz.

TERSİNE DOMİNO ETKİSİ TARTIŞMALARI

Bu iki olay, yani Suriye’deki ayaklanmaların iç savaşa dönüşmesiyle meydana gelen çözümsüzlük ve Mısır’da gerçekleşen askeri darbenin yarattığı kaos, kamuoyunda Arap Baharı’nın tersine bir domino etkisiyle karşı karşıya olduğu yorumlarının yapılmasına sebep oldu. Fakat nasıl ki Tunus’ta başlayan isyandan sonra ülke iç dinamiklerindeki farklılaşmayı ve bunun uluslararası boyutunu ihmal ederek Ortadoğu’daki bütün dikta rejimlerinin ayaklanmalar sonucu kısa sürede demokrasiye geçeceği yanılgısına vardıysak, şimdi yine aynı şekilde Tunus’un siyasi, ekonomik, tarihsel ve sosyal yapısının Mısır’dan ne ölçüde farklı olduğunu görmezden gelip, basit bir genellemeyle burada da darbe olacağı endişesine kapılıyoruz.

DARBE ENDİŞESİNİN SEBEPLERİ

Öncelikle neden Tunus’ta bir darbe endişesinin doğduğu sorusunun üzerinde durmak gerekiyor. Bunun birkaç sebebi var:

İlki, domino etkisi teorisinin içinde ve geçmiş örneklerinde aranmalıdır. Soğuk Savaş yıllarında ABD’nin bir ülkede komünizm yayılırsa diğer bölge ülkeleri de onu takip eder şeklindeki algısıyla uluslararası ilişkiler literatürüne giren bu teori, Arap Baharı’nın başlamasıyla etkisini göstermiş ve ayaklanmalar tüm bölgeye dalga dalga yayılmıştı. Fakat domino taşları arasındaki boşluk olarak niteleyebileceğimiz bölge dışı faktörler sebebiyle Suriye’de başarıya ulaşamayan ayaklanmalar işleri tersine çevirdi. Mısır’daki darbe ise geçmiş tecrübelerle yeni bir domino algısının, daha doğrusu paranoyasının oluşmasına sebep oldu.

İkinci bir etken, Tunus’taki demokratik seçimlerde en fazla oyu alarak üçlü koalisyon ile ülke yönetimine gelen En-Nahda Partisi’nin de tıpkı Mısır’daki Hürriyet ve Adalet Partisi gibi İslamcı bir parti olması ve daha da önemlisi tarihsel manada Nahda Hareketi’nin Müslüman Kardeşler’den etkilenerek kurulmuş olmasıdır.

Diğer bir önemli sebep ise Suriye’deki katliamlara sessiz kalan, Mısır’daki askeri darbeye neredeyse destek veren Batı ülkelerinin ve uluslararası organizasyonların Tunus’taki olası bir darbeye de sessiz kalacakları beklentisinin Tunus’ta Nahda’yı istemeyen güçlere cesaret teşkil edeceği algısıdır. Son olarak Tunus’ta geçtiğimiz günlerde Nahda’ya muhalif liderlerden Muhammed Brahmi’nin suikast sonucu öldürülmesiyle halkın sokaklara taşan tepkisinin ve sivil itaatsizlik eylemlerinin, Mısır’dakine benzer biçimde darbeye dayanak oluşturacağı düşüncesidir.

EN-NAHDA’NIN AVANTAJLARI

Öncelikle genel bir çerçevede ele almak gerekirse Tunus, Mısır’a kıyasla nüfusu oldukça düşük, halkı daha eğitimli, yüzü Batı’ya dönük ve ülke kaynaklarının nispeten halka daha orantılı dağıldığı bir ülkedir. Tunus’un darbe öncesi dönemine baktığımızda Bin Ali döneminde çok katı bir biçimde uygulanan laiklik dini özgürlüklerin kısıtlanması şeklinde topluma yansımış olsa da, özellikle eğitim, sosyal ve ekonomik alanlardaki Fransız temelli yoğun Batı etkisinin Tunus’un yine Batı icadı bir kavram olan demokrasiye geçiş sürecini Mısır’a nispeten hızlandırdığını söylemek yanlış olmaz. Diktatörlük döneminde Türkiye benzeri katı laiklik politikasının uygulanmasının ardından devrim sonrası Nahda’nın dini serbestleştiren uygulamaları, halkın içinde önemli bir oranda yer eden İslamcıları memnun etmiş görünüyor. Geçtiğimiz Şubat ayında Tunus’un Sfax (Safakes) ilinin El Ghieb Köyü’ne yapmış olduğum ziyarette ekonominin gidişatından ve işsizlikten yakınan zeytin üreticisi orta yaşlı bir amcanın Nahda’ya yaptığı onlarca eleştiriden sonra “Nahda’ya oy verdim, çünkü onlar bu ülkeye İslam’ı geri getirdi.” şeklinde yaptığı yorumu bu yazıya eklemek istedim. İşte Tunus bu açıdan Mısır’dan büyük bir farklılık arz etmektedir.

Diğer bir önemli husus şudur ki, İhvan’a kıyasla Nahda’nın iktidara geldikten sonra gücü laik ve sosyal demokratlarla paylaşması kriz anında da siyasi sorumluluğun paylaşılmasını beraberinde getirmiştir. Üçlü koalisyonla siyaset tecrübesini derinleştiren Nahda’nın, Mısır’daki İhvan’ın aksine cemaat ekseninde hareket etmediği ve kriz yönetimi tecrübesi edindiği söylenebilir. Böylelikle siyasal ekseni dini eksenin üstünde tutan Nahda bu vesileyle bir manevra kabiliyeti de kazanmış ve geçiş sürecini Selefi kaynaklı birçok provokasyona rağmen daha sağlıklı yürütmüştür.

TUNUS ORDUSUNUN MISIR ORDUSUNDAN FARKLARI

Tunus’un sosyal ve siyasi yapısı ve En-Nahda Partisi’nin uzlaşmacı ve başarılı hamlelerinin dışında korkulan ihtimali gerçekleştirebilecek Tunus ordusunu da incelemekte fayda var. Mısır’da Mursi’nin Tantavi’yi tasfiye hamlesi yalnızca sembolik kalmış ve ordunun darbe hamlesine engel olamamıştı. Tunus’ta ise bunun önüne büyük ölçüde geçildiğini ve ordunun yine Mısır’a nispeten başarıyla siyasetten uzaklaştırıldığını söyleyebiliriz. Bunun dışında iki temel argüman daha bulunmakta: Bunlardan biri Tunus ordusunun darbe geleneği olmadığıdır. Mısır’da uzun zaman hüküm süren cunta gibi bir geleneğin Tunus’ta var olmaması ve ordu içinde geleneksel olarak askeri-siyasi figürün bulunmaması bu argümanı destekleyen unsurlardır. İkinci ve daha önemli olan izaha gelirsek Mısır’da ordu çok ciddi ekonomik kaynaklara sahiptir. Yarım yüzyıldır (1952, Hür Subaylar Devrimi sonrası) ülkenin birçok sektöründe ordu geniş yatırımlarda bulunmuş ve devrim sonrası da bu imtiyazı elinde bulundurmaya devam etmiştir. Adeta bir “ordu malı, yurdun malı” anlayışının benimsendiği ülkeden bir örnek vermek gerekirse çoğunluğu ordunun elinde bulunan benzin istasyonlarının önemli bir kısmı darbe öncesi kapatılmış ve oluşan uzun kuyruklar kaosun inşası için kullanılmıştır. Tunus’ta ise Mısır’ın aksine ordunun iktisadi teşebbüsü bulunmamaktadır. Ayrıca şurası da unutulmamalıdır ki, Mısır ordusunun darbe yapmasının bir sebebi de iktisadi imtiyazları kaybetme kaygısıdır. Tunus’ta böyle bir durum olmadığından darbeye gerekçe olabilecek herhangi imtiyaz savaşı da yoktur. Dolayısıyla siyasi ve iktisadi teşebbüsten yoksun bir orduyu kışlasından çıkaracak bir iç sebebin olması da düşünülemez.

NAHDA HAREKETİ’NİN MEDYADA ARTAN ETKİSİ

Mısır’da darbe öncesi yaptığı son konuşmada Mursi’nin yüzden fazla sayıda vurguladığı kelime “meşruiyet” idi. Çünkü medyanın, polis kuvvetinin, yargının ve ordunun kendisine cephe aldığı bir siyasi ortamda Mursi’nin sahip olduğu tek şey meşruiyetiydi. En-Nahda lideri Raşid Gannuşi ise şüphesiz Tunus’ta bundan fazlasına sahip durumda. Darbe öncesinde %90, sonrasında ise %100 oranında Mursi karşıtı olan, gazete manşetlerinde darbe öncesinde postal resimleri ile orduyu açıkça darbeye davet eden ve Mursi’ye çok ağır hakaretler eden Mısır medyasına kıyasla Nahda Hareketi medyada etkisini arttırmış ve gelebilecek eleştirileri kendi mevziisinde değil de alanında göğüsleyerek yıpranma payını azaltmıştır.

DARBE, İÇİNDE MARJİNALLİĞİ BARINDIRAN BİR SEÇENEK OLUR

Dolayısıyla Mısır’daki İhvan’a göre daha realist bir politika güden, sorumluluğu paylaşarak kriz yönetiminde gelebilecek tepkiden oluşabilecek mesuliyeti laik ve sosyal demokratlarla paylaşan bir partinin Mısır’la bire bir aynı şekilde darbeye kurban gideceği yargısında bulunmak doğru değildir. Nahda Hareketi’nin de tıpkı Mısır’daki İhvan gibi iktidarı döneminde belli yanlışları olmuştur. Geçtiğimiz Şubat ayında Şükrü Beliyd’e düzenlenen suikast sonrası yaşasan siyasi çıkmaz sonucu Başbakan Hammadi el-Cibali'nin istifası gibi, son yaşanan suikast sonucunda da artan gösterilerin kapsamlı bir sivil itaatsizliğe dönüşüp olası bir istifaya sebep olması ve erken seçime gidilmesi riski de varlığını mutlak surette korumaktadır. Fakat askeri darbe, içinde marjinalliği barındıran bir seçenek olmakla birlikte Tunus ordusunun siyasi ve ekonomik denklemdeki yerinin ehemmiyetsizliği açısından çok uzak bir ihtimaldir.