Eğer ki bir çadır devletinde yaşamıyorsak, siyaset kurumu dışındaki hiçbir erk karar verme etkinliğinin merkezinde yer alamaz. Her siyasal düzen, ait olduğu toplumsal hayatı düzenler ve kendisinden başka hiçbir erkin bu alana müdahale etmesine izin vermez. Bugün yargı eliyle yürütülen operasyonlarda aleni bir şekilde bu müdahale meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Peki, bir ülkede yargı neden vardır? Daha açık bir şekilde sorarsak; ülke yönetiminde yargının işlevi nedir? Sadece ve sadece millete ait olan iradenin (egemenliğin) usullere ve prosedürlere uygun bir şekilde kullanılmasını sağlar. Yargının bu durumda demokratik yasaların oluşturduğu çerçevenin içinde kalması gerekir, bu demokratik yasalardan müteşekkil temel mantığa aykırı bir yöntemi ise asla belirleyemez. Hepsinden de öte, sahip olmadığı bir hakkı ülkenin gidişatına bakarak hukuki normun temel mantığının dışına çıkıp görevi haline getiremez. Bu açıkça yargının kendi içindeki hiyerarşiyi bozarak, adalete ulaşma üst normunu ayaklar altına almasıdır.
HSYK NEYE İTİRAZ GETİRİYOR?
Gerek savcıların takip ettikleri yöntemler itibariyle ülke siyasetini felç eden operasyon çıkışları, gerekse de HSYK’nın Perşembe günü Savcı Muhammer Akkaş’ın açıklamasının hemen ardından bir deklerasyon yayınlaması ülke yönetimini düzenleyen hukuki prosedürlerin açık bir şekildedevre dışı bırakılmasıdır. O kadar ki, bu durum hukuk mekanizmasını bir kalkan haline getiripsiyasi mekanizmayı felce uğratma hedefinden başka bir şeye hizmet etmemektedir. Devletin yaşanan her operasyon ve operasyon girişimiyle türbülansa girmesi sonucunda HSYK’dan beklenen hamle, halkın yargıya olan güvenini tekrardan tesis edecek adımlar atmak iken, HSYK iradesini paralel bir yapıya emanet ederek meşruiyeti sorgulanan bir operasyon üzerinden bizzat hukuku ihlal etmektedir. Peki, HSYK neye itiraz getiriyor?
SİYASİ ERKİN ÖNLEMLERİYLE AMAÇLANAN
Hükümetin siyaset yapamaması üzerine kurulu bir yöntemle düzenlenen operasyonun ardından “adli kolluk yönetmeliği” değiştirildi. Bu değişikliğin problemli tarafları olduğu dile getirilse de, Danıştay’ın aldığı yürütmeyi durdurmayı kararı sonrasında problemli noktalar resmiyete kavuşmadan sonlanmış oldu. Fakat yapılan operasyonlar, birbirinden bağımsız dosyaların birleştirilmesi ile kamuoyu nezdinde oluşturulan algı demokratik olmayan ve hukukun dışına çıkılarak yapılınca, siyasi erkin de olağanüstü önlemler alması kaçınılmaz bir gelişme olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yaşanan krizler atlatıldıktan sonra yargı kurumu ve örgütlenme biçimi tekrardan gözden geçirilecektir. Hükümetin yapacağı değişiklikler de kriz anlarından münezzeh bir şekilde her zaman uyguladığı prensiple, yani daha fazla demokratikleşme parantezi içinde gerçekleşecektir.
LİYAKAT SÜZGECİNİN GEREKLİLİĞİ
Yargı başta olmak üzere devletin her kademesinde farklı siyasal görüşlere ve inançlara sahip gruplar ya da örgütlerden ziyade,sadece halkın demokratik bir bileşeni olarak adlandırılabilecek ve tek ölçünün liyakat olacağı bir süzgeçle buradaki yerleri dolduracağı bir sisteme yönelmek siyaset için elzemdir. Aksi süreçler, bugünlerde yaşandığı gibi, siyaset kurumunun ve bütün kazanımlarının akıl almaz bir şekilde hukukun boş bıraktığı alanların etrafından dolanılarak anlamsız hale getirilmesine neden olmaktadır. Bu saatten sonra bürokraside örgütlenmeyle, devlete sızmayla, devleti ele geçirmeyle uğraşan hiçbir grupla demokrasiye ulaşılabileceği inancının meşru sınırlar içinde tahammül edilebilecek hiçbir yanı kalmamıştır. Çünkü açık bir şekilde hesap verilebilirliği olan siyaset ve hiçbir hesap verme mekanizmasına dâhil olmayan siyaset dışındaki alan arasındaki keskin ayrım bugünkü krizin temelini oluşturmaktadır.
ÇIKIŞ İÇİN TEK ANAHTAR
17 Aralık’ta başlayan operasyon sürecinde, bu zamana kadar bir bütün oluşturduğu düşünülen iki alandan siyaset dışı olanın açık bir şekilde siyasete üstünlük sağlamaya çalışan bir hedefe yerleştirildiğine şahit oluyoruz.Yıllardır tasfiye edilen yapının yerini doldurarak oluşturulan post-vesayetçi gruplar, halkça satın alınması en kolay yöntem olan yolsuzluk malzemesi ile süsledikleri operasyonları hukukun etrafından dolanarak bir siyasi mühendislik projesine çevirdiler. Adı yolsuzluk olan operasyonun kritik her anını ve seçme delillerini bağlı olduğu hiyerarşik üstünden önce basına sızdırarak Hükümet ve hatta Başbakan Erdoğan’ı yıpratmayı hedefleyen bu yapının, son kertede hukukun üstünlüğü ve yolsuzlukla mücadele gibi üst normlara sığınması, yapılan planın en sofistike haliyle uygulandığının açık bir göstergesidir. Son kertede, hukuksuzluğun bir hukuk aracına dönüştürülmesi sistem krizini de beraberinde getiriyor. Buradan çıkışın tek anahtarı ise daha fazla demokratikleşme olacaktır.