SETA > 5 Soru |
NATO nun Yeni Stratejik Konsept Belgesi

NATO’nun Yeni Stratejik Konsept Belgesi

Yeni belgede güvenlik ortamı ve NATO’nun temel misyonları nasıl tanımlanmıştır? Rusya nasıl konumlandırılmıştır? Çin nasıl tanımlanmıştır? Terörle mücadele nasıl ele alınmıştır? AB-NATO ilişkisi nasıl ele alınmıştır?

 

  • Yeni belgede güvenlik ortamı ve NATO’nun temel misyonları nasıl tanımlanmıştır?

 

Bir önceki stratejik konsepte göre güvenlik ortamında meydana gelen ciddi değişim NATO’nun yeni stratejik konseptini de radikal bir şekilde değiştirmiş durumda. Bu kapsamda 2010 belgesinde barış içinde olduğu ifade edilen Avro-Atlantik bölgesinin günümüzde Rusya’nın saldırganlığı sebebiyle barış ortamını kaybettiği, buradan hareketle İttifak üyesi bir ülkenin gelecekte bir saldırıya hedef olma ihtimalinin göz ardı edilemeyeceği ifade ediliyor.

Önceki belgede Rusya partnerliğinde nükleer silahların azaltılması, silahların kontrolüne yönelik anlaşmalar ve genel manada silahsızlanma gibi meseleler önemli bir yer teşkil ederken yeni belgede söz konusu çabaların büyük oranda Rusya’nın eylemlerinden ötürü gerilediği ve stratejik istikrarın olumsuz yönde etkilendiği vurgulanıyor. Diğer taraftan önceki belgede yer almamasına rağmen İran ve Kuzey Kore’nin nükleer ve balistik programlarını geliştirmeye devam ettikleri; Suriye, Kuzey Kore ve Rusya’nın ise devlet-dışı silahlı aktörlerle birlikte kimyasal silah kullandıkları belirtiliyor.

Yeni stratejik konseptte NATO’nun temel misyonları ise korundu. Buna göre İttifakın üç temel misyonu devam edecek. Bunlar: caydırıcılık ve savunma, kriz engelleme ve yönetme ile iş birlikçi güvenlik. Yine de bunların yanında toplumsal elastikiyetin önemine yapılan vurgunun oldukça arttığı söylenmelidir zira konsept belgesinde elastikiyetin üç ana görevin gerçekleştirilebilmesi için “kritik” önemde olduğu ifade ediliyor. Rusya’nın Ukrayna saldırısı dolayısıyla yeni belgede İttifakın beşinci maddesi olan “kolektif savunma” kapsamında savunma ve caydırıcılık kabiliyetlerinin ciddi manada güçlendirilmesinin gereği vurgulanıyor. Diğer taraftan nükleer silahlar var olduğu sürece NATO’nun da nükleer bir İttifak olarak kalacağı anlayışı sürdürülüyor. Bunun yanında NATO nükleer silahlarının amacının barışı koruma ve saldırganlık ile korkutma eylemlerinin önlenmesi olduğu vurgulandıktan sonra İttifakın herhangi bir hasım aktöre karşı güvenilir bir caydırıcılığı garanti edecek kabiliyet ve iradeye sahip olduğunun altı çiziliyor.

Gelişen ve yıkıcı teknolojilerin hem fırsat hem de risk olduğu, söz konusu teknolojilerin çatışmanın karakterini değiştirdiği, daha fazla stratejik öneme sahip oldukları ve küresel rekabetin temel alanları haline geldiklerinin altını çiziyor. Bu anlamda, teknolojik üstünlüğün muharebe sahasındaki başarıyı giderek daha fazla etkilediği belirtiliyor. Tehdit ortamının da giderek hibrit bir hal almasından dolayı elastikiyetin önemi vurgulanıyor. Bu kapsamda, NATO’nun ülke bazında ve kolektif boyutta elastikiyetini ve teknolojik üstünlüğünü güçlendireceği ifade ediliyor. Diğer taraftan teknolojik boyutta uzay ve siber uzay alanlarına kesintisiz erişimin etkin bir savunma ve caydırıcılık için asli olduğu ifade ediliyor. Bu anlamda siber uzay ve uzay alanlarında gerçekleştirilecek saldırıların “bir silahlı saldırı seviyesine ulaşabileceği” ve İttifakın beşinci maddesinin çalıştırılmasına yol açabileceğinin ifade edilmesi oldukça dikkat çekici.

 

  • Rusya nasıl konumlandırılmıştır?

 

NATO’nun yeni stratejik konseptinde Rusya’ya atfedilen rol radikal bir değişim geçirmiş durumda. Artık Rusya’nın –düşmanca politika ve eylemlerinden dolayı- önceki belgede olduğu gibi bir partner statüsünde görülemeyeceği net şekilde ifade ediliyor. Yeni konsept Rusya’yı, müttefiklerin güvenliği ve Avro-Atlantik bölgesinin barış ve istikrarı için en önemli ve direkt tehdit olarak niteliyor. Rusya’nın korkutma, yıkıcılık, saldırganlık ve ilhak politikalarıyla doğrudan hakimiyet ve etki alanları kurmaya çalıştığı belirtiliyor. Kurallara dayalı uluslararası düzeni aşındırmaya çalıştığı ifade edilen Rusya’nın nükleer kuvvetlerini modernize ettiği, nükleer korkutma politikası izlediği, konvansiyonel, siber ve hibrit araçlar kullandığı belirtiliyor. Diğer taraftan Rusya’nın Kuzey Atlantik bölgesindeki faaliyetlerinin NATO için stratejik bir meydan okuma teşkil ettiği; nihayetinde NATO’nun Rusya’ya yaklaşımının, söz konusu ülkenin saldırganlığını durdurup uluslararası hukuka göre harekete başlamadığı sürece değişmeyeceği ifade ediliyor.

NATO’nun açık kapı politikasına devam edeceği, bu kapsamda Gürcistan ve Ukrayna’yla alakalı olarak 2008 Bükreş Zirvesi ve sonrasında alınan kararların benimsenmeye devam edildiğinin altı çiziliyor. Bu ülkelerin yanı sıra Bosna Hersek ile olan ortaklığın da sürdürüleceği belirtiliyor. Rusya bağlamında son olarak İttifaka üyelik konusunun NATO müttefiklerince kararlaştırıldığı ve üçüncü tarafların bu hususta bir söz söyleme hakkının olmadığı ifade edilerek de Rusya’ya açık bir mesaj verilmek istendiği söylenebilir.

 

  • Çin nasıl tanımlanmıştır?

 

Önceki stratejik konseptte Çin’den hiç bahsedilmemişti. Beklendiği gibi yeni belgede Çin’e önemli bir yer ayrıldığı görülüyor. Bu anlamda Çin’e yönelik olarak net ve sert bir dil kullanıldığını söylemek mümkün zira Çin’in deniz, uzay ve siber alanları da dahil olmak üzere kurallara dayalı uluslararası düzeni “yıkmak” için çabaladığı ifade ediliyor. Buradan hareketle Çin’in stratejisi, niyeti ve askeri faaliyetleri hakkında şeffaf olmadığı; İttifak üyesi ülkelerin güvenliğine zarar veren hibrit ve siber operasyonlar düzenlediği; kritik önemdeki teknoloji ve sanayii sektörleri, kritik altyapı, stratejik materyaller ve tedarik zincirleri üzerinde kontrol arayışında olduğu belirtiliyor. Bunun yanında Rusya ile Çin arasındaki stratejik ortaklığın derinleştiği ve söz konusu iki ülkenin kurallara dayalı uluslararası düzenin aşındırılmasında birlikte hareket ettiği ifade edildikten sonra NATO’nun Çin ile özellikle karşılıklı şeffaflık alanında olmak üzere anlamlı bir diyalog için kanallarını açık tutacağı belirtiliyor.

 

  • Terörle mücadele nasıl ele alınmıştır?

 

Yeni stratejik konseptte terörizmin ortaya çıkardığı risk ve tehditler ile terörle mücadeleye daha fazla yer ayrıldığı görülüyor. Bu anlamda önceki belgede olmayan ancak bu belgede ifade edilen terörle mücadelenin NATO’nun kolektif savunması için asli unsur olduğu ifadesi dikkat çekici. Bu anlamda NATO’nun terörle mücadeleye yaptığı katkının, İttifakın üç ana görevine yardımcı bir işlevi de olduğu, diğer taraftan da savunma ve caydırıcılığa yönelik 360 derece yaklaşımının da ayrılmaz bir parçası olduğu ifade ediliyor. Önceki konsept belgesinde terörizm, NATO üyesi ülkelerin vatandaşlarının güvenliği ile uluslararası güvenlik ve istikrara yönelik “direkt tehdit” olarak tanımlanmıştı. Yeni belgede ise terörizmin her şekli ve tezahürüyle üye ülke vatandaşlarının güvenliğine, uluslararası barış ve refaha yönelik “en asimetrik direkt tehdit” olduğu ifade ediliyor. Ayrıca bu belgede terör örgütlerinin çatışma ortamlarından ve zayıf hükümet yapılarından faydalanarak adam devşirme, seferber olma ve alanlarını genişletmelerinin üzerinde durulması da dikkat çekici. Terörle mücadelede BM ve AB gibi aktörler de dahil olmak üzere uluslararası toplumla iş birliğinin artırılacağı da belirtiliyor. Daha önceki belgede de terörle mücadelede uluslararası iş birliğinden bahsedilmişti ancak burada daha net ve aktörleri spesifik olarak belirten bir anlayışın benimsendiği görülüyor. Sonuç olarak terörle mücadelede Türkiye’nin güvenlik endişelerini daha açık ve net yansıtan bir çerçeve çizildiği rahatlıkla söylenebilir.

 

  • AB-NATO ilişkisi nasıl ele alınmıştır?

 

Yeni stratejik konseptte NATO’nun Avrupa güvenliği bakımından öneminin ciddi bir şekilde vurgulanmış olduğu değerlendirilebilir. Bu kapsamda, gerek Türkiye, İngiltere, ABD ve Kanada gibi AB üyesi olmayan NATO mensubu ülkelerin hassasiyetlerine yapılan vurgu gerekse de AB’nin kendi savunma çabalarının NATO’ya yardımcı bir karakterde görülmesi bunu açık bir şekilde ortaya koyuyor. Belgede, NATO’nun AB üyesi olmayan mensuplarının Avrupa savunma çabalarına tamamıyla dahil olmasının asli önemde olduğu –önceki belgeye göre– daha net ve açık ifadelerle yer alıyor ve NATO ile AB arasında stratejik partnerliğin gelişimi için bunun kilit role sahip olduğu vurgulanıyor. Benzer şekilde Avrupa’da gösterilen savuma çabalarının NATO’yu tamamlayıcı ve birlikte çalışılabilir nitelikte olmasının önemi vurgulandıktan sonra AB tarafında NATO’ya kopya niteliği taşıyacak ve ikilik oluşturacak girişimlerin gereksizliğinin altı çiziliyor. Dolayısıyla önceki belgeye göre NATO’nun Avrupa savunmasındaki rolü çok daha güçlü ve AB savunma çabalarından açık bir şekilde daha üstte konumlandırılmış durumda. Bu anlamda, Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç ile 28 Haziran’da imzaladığı muhtırada da üzerinde anlaşılan Türkiye’nin PESCO da dahil olmak üzere, AB Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası’na en geniş şekilde katılımının desteklenmesi de bu anlayışla paralellik taşıyor. Diğer taraftan söz konusu hususta Yunanistan ve dolayısıyla GKRY engellerinin kalkması ise önümüzdeki süreçte bir test olacaktır.