-
Belarus’ta protestolara sebep olan seçimlerin öncesinde neler yaşandı?
-
Protestocuların talepleri nelerdir?
Seçim sonrası protestolarda en çok öne çıkan isim olan Svetlana Tikhanovskaya seçim sonuçlarına itiraz etmek amacıyla Merkez Seçim Kuruluna gitmesi sonucunda gözaltına alınmıştır. Söz konusu seçimlerin hileli olduğunu iddia eden Tikhanovskaya AB ülkelerinin seçim sonuçlarını tanımaması yönünde bir çağrıda bulunmuştur. Ardından muhalif aday Tikhanovskaya’nın destekçileri de seçim sonuçlarının tahrif edildiği iddiasıyla Lukaşenko’nun istifa etmesini isteyerek sosyal medya üzerinden yapılan çağrılar üzerine başkent Minsk ve birçok şehirde kitlesel protestolar düzenlemiştir. Uluslararası medyada söz konusu protestolar esnasında polis tarafından yapılan müdahalelerde ölü ve yaralıların olduğu yönünde haberler yer almaktadır. Lukaşenko ise seçim sonuçlarına yönelik protestolar ile Kasım 2013’te Ukrayna’da başlayan “Maidan protestoları” arasında benzerlik kurarak protestoların meşru sebeplere dayanmadığını iddia etmiştir.
Diğer taraftan muhalif lider Tikhanovskaya’nın çağrısı ile organize olan protestocular Lukaşenko’nun istifasını ve seçimlerin yenilenmesini istemekle birlikte ülkede demokrasi ve barışın tesis edilmesini talep etmektedir. 26 Ağustos’ta Lukaşenko destekçilerinin muhaliflere karşı protesto amacıyla meydanlarda kitlesel mitingler düzenlemesi ise Belarus toplumunda önemli bir siyasi ve toplumsal krizin yaşanmakta olduğunu göstermektedir. Ülkede birçok fabrika çalışanı da seçim sonuçlarına karşı grev yapmaktadır. Lukaşenko’nun grev yapan fabrikaların kapatılacağına yönelik açıklaması da muhalefet tarafından bir tehdit olarak algılanmış ve protestolar artırılmıştır. Aynı zamanda Bağımsızlık Sarayı yakınlarında eylem yapan protestoculara karşı helikopterden elinde ağır silah ve kurşungeçirmez yelek ile iniş yapan Lukaşenko’nun bu görüntüsü de halka yönelik gözdağı ve tehdit olarak değerlendirilmiştir.
-
Rusya protestolara yönelik nasıl bir tutum sergiliyor?
Tarihsel süreç içerisinde bazı dönemlerde gerilimler yaşayan iki ülke arasında ortaya çıkan son kriz ise 9 Ağustos’ta yapılan seçimlerden önce gerçekleşmiştir. Seçimin hemen öncesinde Belarus’ta Rus şirketi Wagner’e bağlı 33 paralı Rus askerin yakalanması iki ülke arasındaki gerilimi artırmıştır. Belarus yönetimi yakalanan askerlerin Belarus’ta seçimleri sabote etmek amacı taşıdığını belirtmiş ve ülkenin bağımsızlığına ve istikrarına zarar verme amacı taşıdığını dile getirmiştir. Rusya ve Belarus devlet yetkilileri arasında bir siyasi krize neden olan bu olay büyük yankı uyandırmıştır. Rus yetkililer tarafından Rusya’nın Belarus’ta böyle bir amacının olmadığı dile getirilmiş olsa da Lukaşenko ve destekçileri Rusya’yı sert sözlerle eleştirmiştir. Ancak söz konusu kriz seçimlerden hemen sonra ortadan kalkmış ve Putin yönetimi Lukaşenko’nun yeniden başkan seçilmesini tebrik etmiştir. Belarus’ta seçim öncesinde 33 paralı Rus askeri tutuklanmış olsa da seçim sonrasında 32’si serbest bırakılmış ve benzer şekilde protestoculara karşı Rusya ile ortak bir söylem geliştirilmiştir. Yine bu bağlamda iki ülke arasındaki ilişkilerde yeniden olumlu bir hava oluşmuş ve Rusya, Belarus’ta muhalefetin gerçekleştirmiş olduğu protestoları şiddetle kınamıştır. Batılı aktörlerin Lukaşenko’nun meşruiyetine yönelik açıklamalarına ve AB’nin yaptırım kararına Kremlin tarafından şiddetle karşı çıkılmış ve hiçbir ülkenin Belarus’un içişlerine karışmaması gerektiği dile getirilmiştir. Rusya Devlet Başkanı Putin ise söz konusu protestoların Belarus’un iç meselesi olduğunu sık sık dile getirmiş olsa da protestolara karşı kayıtsız kalamayacağını belirtmiştir. Hatta Putin protestolara yönelik son açıklamalarında Belarus’a müdahale edebilecek bir polis gücü oluşturulduğunu ve Lukaşenko’nun talep etmesi durumunda Rusya tarafından bunun kullanılabileceğini ifade ederek Belarus konusunda hem muhaliflere hem de Batılı aktörlere yönelik ciddi bir “tehditte” bulunmuştur.
-
Batılı aktörlerin protestolara yönelik tutumu nasıldır?
Lukaşenko’ya karşı gerçekleşen protestolar Batılı aktörler ve medya tarafından “cesur” ve “destek olunması gereken bir hareket” olarak addedilmektedir. AB yetkilileri, Belarus’un Avrupa sınırında bir ülke olması dolayısıyla söz konusu protestoları Birlik ülkelerinin düzenine yönelik bir tehdit oluşturabilme ihtimali çerçevesinde de değerlendirmektedir. Aynı zamanda NATO protestolar devam ederken Belarus’un batısındaki komşu ülkelerde tatbikat gerçekleştirmiştir. İttifak yetkilileri tarafından ilgili tatbikatın NATO müttefiklerini korumaya yönelik savunma tatbikatı olduğu ve Belarus’taki protestolarla ilgisi bulunmadığı dile getirilmiştir. Ancak bu tatbikat hem Belarus yönetimi hem de Rusya tarafından Belarus’taki protestolara yönelik bir “tehdit” olarak algılanmış ve Lukaşenko tarafından da İkinci Dünya Savaşı benzetmesi yapılmıştır. NATO tatbikatına karşı 28 Ağustos’ta Belarus Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada da Belarus tarafından Polonya sınırı yakınlarında askeri bir tatbikat gerçekleştirildiği belirtilmiştir.
28 Ağustos’ta AB dışişleri bakanları tarafından Berlin’de gerçekleştirilen toplantıda protestoculara yönelik sert müdahalelerden sorumlu olan ve seçimler esnasındaki hile yaptığı iddia edilen siyasilerin Avrupa’ya seyahat etmesinin yasaklanması ve mal varlıklarına el koyulmasına yönelik bir yaptırım gündeme getirilmiştir. Söz konusu listede Lukaşenko’nun isminin de olup olmaması konusunda bir fikir ayrılığı yaşanmış ve hazırlanan yaptırım listesine Lukaşenko’nun da eklenmesi Litvanya tarafından talep edilmiştir. Ancak söz konusu talebe Lüksemburg ve Çekya’dan itiraz gelmiştir. Tüm bakanların onaylaması halinde uygulanacak olan yaptırıma karşı misilleme olarak Lukaşenko ise ticaret akışını Litvanya limanlarından çekeceği yönünde bir yaptırım tehdidinde bulunmuştur. Aynı zamanda AB Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen tarafından yapılan açıklamada da Belarus halkına protestolar dolayısıyla AB’nin mali olarak 53 milyon avro destekte bulunacağı belirtilmiştir.
Belarus’ta protestoculara yönelik devletin orantısız güç kullandığı iddiaları üzerine 29 Ağustos’ta ABD, AB, İngiltere ve İsviçre diplomatik temsilcileri tarafından ortak bir bildiri yayımlanmıştır. Söz konusu bildiride Belarus yönetiminin temel insan haklarına uyması, haksız yere gözaltına alınan kişileri serbest bırakması ve protestoculara yönelik şiddet eylemlerini durdurması gerektiği deklare edilmiştir. Benzer şekilde ABD tarafından protestolar esnasında gazetecilerin tutuklanmasına şiddetle karşı çıkılmış ve halkın iletişiminin sağlıklı bir şekilde sağlanabilmesi için internet kesintilerinin durdurulması gerektiği yönünde açıklamalarda bulunulmuştur.
-
Protestoların seyrine yönelik öngörüler nelerdir?
Belarus’taki protestoların sonucuna yönelik bir başka senaryo ise meşruiyeti iyice tartışmalı hale gelen Lukaşenko yerine Batı ve Rusya arasında denge kurabilecek yeni bir liderin devlet başkanı seçilme ihtimalidir. Böyle bir durumda Belarus’un bağımsızlığını savunan, hem Rusya’nın hem Batı’nın etki alanına girmek istemeyen bir liderin Belarus halkı için daha kabul edilebilir olacağı yönünde bir öngörü bulunmaktadır. Ancak böyle bir durum ise 2018’de Ermenistan’da gerçekleşen “Kadife Devrim”i akıllara getirmektedir. Ermenistan Başbakanı Serj Sarkisyan’ın kendisine karşı gerçekleşen protestolar sonucunda istifa etmesinin ardından daha Batı yanlısı olan Nikol Paşinyan’ın Ermenistan başbakanı olması bir zafer olarak görülmüştür. Ancak Paşinyan her ne kadar Batı yanlısı aday olarak bilinse de günümüzde Rusya ile ilişkileri beklenenin aksine iyi seyretmekte ve Putin’in önemli bir müttefiki olarak görülmektedir.
Belarus’ta gerçekleşen protestolarda Lukaşenko destekçilerinin de meydanlarda eylem yapması ise siyasi bir meselenin toplumsal bir krize evrilmeye başladığını açıkça göstermektedir. Putin tarafından yapılan Lukaşenko’nun talep etmesi halinde Belarus’a müdahale edileceği açıklaması ülkedeki protestoların sonucunun Ukrayna Krizi ile benzer sonuçları olabilme ihtimalini de akıllara getirmektedir. Zira Lukaşenko’nun meşruiyetine yönelik tartışmaların protestolara varacak düzeyde artması dolayısıyla onun yerine Kremlin yönetimiyle daha yakın ilişkiler kurabilecek bir liderin gelmesi durumunda Rusya, Batı etkisinden daha rahat bir şekilde koruyabileceği bir sınır oluşturmuş olacaktır. Yani Rusya için stratejik bir öneme sahip olan Belarus’taki protestolara yönelik genel öngörüler yaşananlara Batı’dan etkili bir müdahale olamayacağı ve protestoların Rusya’nın istediği gibi şekilleneceği yönündedir.