Esed rejiminin geçtiğimiz hafta Doğu Guta'da kuşatma altında bulunan Duma'ya yönelik kimyasal silah saldırısında bulunması Suriye krizine yönelik oluşan mevcut havayı bütünüyle dağıtmış görünüyor. Kimyasal silahın kimin tarafından hangi maksatla kullanıldığına dair kuşku uyandırıcı birçok manipülasyon yapılsa da kimyasal silah kullanımının Suriye rejiminin geçmişte ortaya koyduğu davranış biçimiyle uygunluk gösterdiğine dair herhangi bir şüphe yok. 2012'den bu yana Suriye rejimi uluslararası örgütler tarafından raporlanan 73 kimyasal silah ile sivillere yönelik saldırı gerçekleştirmiştir. Kimyasal silah kullanımı Suriye rejiminin muhalefeti bastırmak için uyguladığı ana siyaset ile uygunluk gösterdiği gibi, Suriye devriminden bu yana rejimin muhaliflerin kontrol ettiği bölgelere yönelik uyguladığı geniş stratejinin de önemli bir parçasıdır. Esed'in sivillere yönelik kimyasal saldırısını bir kenara bıraktığımız zaman bu saldırıyı yeniden mümkün kılan şartlara odaklanılması daha elzem görünmektedir ve bu 70'ten fazla kişinin kimyasal silahla öldürülmesi kadar önemlidir. Bu, uluslararası toplumun Suriye'de bugüne kadar yasal, diplomatik ve askeri caydırıcılığını etkili bir şekilde işletmediğini açık bir şekilde göstermektedir. Örneğin, Esed rejiminin Ağustos 2017'deki kimyasal silah saldırısının ardından Trump'ın tek bir hedef seçmek suretiyle hayata geçirdiği sınırlı askeri caydırıcılık seçeneğinin neden işe yaramadığı hatırlanmalıdır. Trump'ın taktiksel düzeyde kalan askeri angajmanı ABD'nin kimyasal silah kullanımına karşı zevahiri kurtarmaktan başka bir anlam taşımamıştır. Zira kimyasal silah kullanmak Suriyeli sivillerin öldürülmesinden öte bir anlam taşımış ve saldırının bizatihi kendisi Batı merkezli liberal uluslararası düzenin evrensel insani değerlerinin altını oyan bir kalkışma olarak resmedilmiştir. Zevahiri kurtarmak için yapılan bu hamlenin sınırlı kalması ve sadece tek bir hedefe odaklanması nedeniyle Suriye rejimine hatırı sayılır bir maliyet üretmemiştir. Üstelik Trump'ın füze saldırısını takip eden genel bir stratejiden yoksun olması rejimin daha sonraki kimyasal saldırılarını engellemek için de vazgeçirici bir caydırıcılık oluşturamamıştır. Bu defa Batı'nın tepkisini şekillendiren nedenlerin de benzer bir şekilde izahatı yapılmaktadır. Buna göre rejimin kimyasal saldırısı birçok sivilin hayatını kaybetmesinden dolayı kabul edilemez değildir. Bunun yerine Trump'ın tweetinde ifadesini bulan Esed'in "hayvanlaşması"nın bir göstergesi ve ayrılmaz bir parçası olduğu için kabul edilemezdir. Örneğin Esed'in varil bombalarını devrimin başlangıcından beri kullanıyor olması benzer bir ifadeyle ele alınmamıştır. Oysaki varil bombaları ve daha onlarca farklı silah türünün kullanımı da benzer şekilde uluslararası hukuka aykırıdır. Şimdi Esed'e karşı "ortak ve güçlü bir cevap" verilmesi gerektiği ve -hiçbir zaman düşünmedikleri- saldırının Suriye stratejisiyle uygunluk gösterecek şekilde olması gerektiği dile getirilmektedir. Gerçekte önemli olan, Suriyeli sivillerin hayatlarını kaybetmesi değil, bunun hangi yöntemle yapıldığıdır. Trump ne yapmak istiyor? Fakat şimdiki durum Trump idaresindeki ABD için daha farklı görünmektedir ve Trump geçtiğimiz hafta "Suriye'den askerlerini çekeceği" konusundaki açıklamasının tersine Suriye konusundaki genel politikasında bir değişime gidiyor gibi gözükmektedir. Kimyasal silah saldırısına karşı Trump'ın iki temel amacının olduğu anlaşılmaktadır: Trump yönetimi öncelikli olarak rejimin tekrar kimyasal silah kullanmasını engellemek amacıyla en ideal müdahalenin hangisi olduğuna karar vermeye çalışmaktadır. İkinci olarak Trump yönetiminin daha şahin kanadı Rusya ve İran'ın Suriye'deki etkisinin dengelenmesinin hayati olduğunu düşünmektedir. Bu özellikle Rusya'nın İngiltere'deki Skripal olayında parmağının olduğunun anlaşılmasından sonra daha da önemli hale gelmiş durumdadır. Nitekim Trump'ın kimyasal silah saldırısından sonra Rusya'yı ilk defa açık bir şekilde hedefalan ifadelerinden sonra daha da açığa çıkmıştır. Dolayısıyla Trump'ın hazırlığınıyaptığı saldırının bu iki amacı da aynı anda karşılayacak boyutta olması gerekiyor. Trump halen Suriye konusunda anlamlı bir stratejiye sahip olmasa da tercih edeceği askeri saldırının Suriye'de bir değişime neden olacağı söylenebilir. Ancak bu değişimin Trump'ın kazanacağı bir sonuç üretip üretmeyeceğini şimdiden tahmin etmek gerçekten zor. Eğer Trump kimyasal silah kullanımından dolayı uluslararası toplumun kendini daha iyi hissedeceği sadece cezalandırıcı bir saldırıyı tercih ederse, bu durum geçtiğimiz Ağustos ayında yapılan saldırının ürettiği sonuçların aynısı üretecek ve rejime maliyeti yüksek olan stratejik bir zarar vermeyecektir. Eğer Trump kapsamı çok geniş olmayan fakat birden çok kritik tesisin (uçak hangarları, mühimmat depoları, bazı komuta merkezleri ve kimyasal silah depoları gibi) hedef alınmasını öngören kısmi bir saldırıyı tercih ederse o zaman saldırının Esed için bedeli daha ağır olabilir. Belki bu tercih Rusya için de bazı maliyetler üretebilir. Ancak bu durum bazı riskleri bünyesinde barındırıyor ve ABD'nin bu aşamada Rusya ile karşı karşıya gelme konusunda pek istekli olmadığı anlaşılıyor. Zaten bu durum iki gücün doğaları gereği de pek mümkün görünmüyor. Yine de bu durumda Rusya ile karşı karşıya kalınmadığı bir senaryoda rejimin bundan sonra kendini güvende hissedemeyecek olmasından dolayı fırsatlar da barındırıyor. Eğer Trump, rejimin askeri kapasitesini hedef alan genişletilmiş bir saldırıdan yana tercihini yaparsa daha etkili bir sonuç üretme olasılığı ve ABD'nin yukarıda zikredilen her iki amacını da aynı anda başarması mümkün olabilir. Elbette bu durumda saldırının süresinin daha uzun olması beklenebilir. Bu seçeneğin de fırsatları kadar riskleri de olduğunu söylemek mümkün. Ancak ne olursa olsun Trump ya da ABD yönetiminin anlamlı bir Suriye stratejisi ortaya koymadan ya da Suriye krizinin ortaya çıkardığı karmaşayı dikkate almadan hayata geçireceği bir müdahale Suriye krizinin çözülmesi için büyük bir fayda sağlamayacaktır.
[Sabah, 14 Nisan 2018].