Arap Baharı'nın Tunus'tan sonra ikinci durağı olan Mısır'da hâlâ taşlar yerine oturmuş değil. Ülke siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklarla boğuşurken, demokratik seçimlerle iktidara gelen ilk Cumhurbaşkanı olan Muhammed Mursi ise muhalif unsurların ana hedefi haline gelmiş durumda. Mübarek'in devrildiği süreçten itibaren, 2011 Anayasa referandumu, 2012 Halk Meclisi ve Şura Meclisi Seçimleri, Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve nihayetinde Yeni Anayasa referandumunu kaybeden seküler/liberal fülul cephesi, "Temarrud" yani İsyan hareketi ve onun çevresinde dizayn edilen kontrollü şiddet dalgası ile 30 Haziran'da final yaparak Cumhurbaşkanı Mursi'yi devirmek istiyor.
Mursi'nin istifasından sonraki süreçte, muhalif cepheden kimileri Askeri Geçiş Hükümeti kurulması taraftarıyken, Ulusal Kurtuluş Cephesi'nin liderlerinden Baraday gibi diğer isimler bir Ulusal Mutabakat Konseyi kurulup ardından seçimlere gidilmesi gerektiğini düşünüyor. "Demokrasi, insan hakları ve özgürlükler" gibi çekici başlıkların ardına gizlenmiş olan bu güç mücadelesi aslında biz Türkiyeliler için de pek yabancı değil. Mısır, Tunus ve Türkiye'de seküler muhalefet ve eski rejim artıkları, seçim sandıkları ile iktidara gelemeyecek olduklarının farkındalığı ve biraz da "dış mihrakların" etkisiyle her yol mubah anlayışı ile hareket ediyorlar. 'Önce seçilmiş lideri algısal olarak diktatörleştirirsin, ardından özgürlük adına şiddeti de araçsallaştırarak devirirsin.' Türkiye'de son günlerde yaşananların Mısır muhalefetinin motivasyonunu artırmış olduğunu da söylemek mümkün.
Bu anlamda muhalefet elindeki medya gücü ile Mursi ve İhvan'ı her anlamda kara propaganda ile yıpratmaya çalışırken, 30 Haziran yaklaştıkça şiddet dalgası da bilinçli bir şekilde artırılıyor. Mansura, Tanta, Luksor gibi birçok kentte İslami hareketlerin mensupları ile muhalifler arasında çatışmalar yaşanıyor. Bazı Selefi partilerinin merkezlerine ve mensuplarına saldırılarak Selefiler sokak çatışmalarına çekilmek isteniyor. Yine birkaç gün önce Şii cemaatinin önemli isimlerinden Hasan Şehata ve birkaç Şii'nin evlerini kuşatan bir grup tarafından linç edilerek öldürülmesi ve ardından sistemli bir şekilde muhalif medya tarafından İhvan ve Cumhurbaşkanı Mursi'nin bu ölümlerden sorumlu tutulması, ülkede yeterli miktarda akaryakıt olmasına rağmen birçok benzin istasyonunun bir anda pompalarını kapatarak kaosa neden olmaları, 30 Haziran sürecinin hep ön hazırlıkları olarak okunabilecek gelişmeler. Bu eylemlerle Cumhurbaşkanı acz içinde ve ülkeyi yönetemez gösterilmeye çalışılıyor.
Mursi ise halka sesleniş konuşması yaparak kendisini devirmek isteyenlere adeta meydan okudu. Konuşmasında muhalefete çok sert çıkan Mursi, fülulun temsilcisi olarak görülen eski Cumhurbaşkanı adaylarından Ahmet Şefik'i hedef aldı. "Ülkemizde gizli parmaklar ve eller dolaşıyor" diyen Mursi, "bu elleri ve parmakları koparacağım" derken, "kimse unutmasın ki Mısır Ordusu'nun da Polis'inin de komutanı benim" dedi. Mursi yine birkaç gün önce yeni valiler kararnamesi yayınlayarak 17 eyaletin valisini değiştirmiş ve İhvan'a mensup birkaç ismi vali olarak atamıştı. Bürokrasi'ye tam olarak hâkim olmamakla birlikte Mursi'nin Cemati İslamiye'den Vasat Partisi'ne, Hizbul Vatan'dan diğer birçok İslami harekete kadar uzanan geniş bir koalisyonun ve biraz azalmış da olsa ciddi bir halk kesiminin desteğini muhafaza etmeye devam ediyor. İhvan'ın sahip olduğu güç