2013'ün ilk üç ayı geride kalırken, Türkiye siyaset gündeminin tartışmasız bir numaralı meselesi, hükümetin inisiyatifiyle başlayan çözüm süreci oldu. AK Parti ve BDP'nin çözümden yana saf tuttuğu, MHP'nin ise çok sert şekilde muhalefet ettiği süreç, baş döndürücü bir hızla yoluna devam ediyor. 'Gizli ajanda' iddiaları, başkanlık sistemi tartışmaları ve bölünme paranoyalarını bir kenara bırakarak somut veriler ışığında değerlendirildiğinde çözüm süreci, kaçırılan kamu görevlilerinin serbest bırakıldığı, PKK tarafının eylemsizlik kararı aldığı ve ateşkesin devam ettiği yeni bir siyasal düzlem meydana getirdi. Ana muhalefet partisi CHP'nin hangi yönde pozisyon alacağı iş bu tabloda istikrarlı şekilde belirsizliğini koruyan tek husus olmaya devam ediyor. CHP'de bir hayalet dolaşıyor - devlet güdümlü, Soğuk Savaş'tan miras bir Kemalist-sol siyasetin hayaleti.
CHP'nin İmralı görüşmeleri ve çözüm sürecine dair pozisyonunu doğru değerlendirmek için geride kalan üç aylık dönemde ana muhalefet partisinin Kürt meselesi zemininde yürüttüğü tartışmaları kısaca hatırlamakta fayda var. Kılıçdaroğlu'nun İmralı görüşmelerine 'kredi' verdiğini açıklamasıyla başlayan yenilikçi-ulusalcı mücadelesinde ilk salvo, İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler'in 'anadilde savunma' görüşmeleri sırasında sarf ettiği ifadelerle atılmış oldu. CHP yönetiminin bu ifadelere nasıl yanıt vereceği tartışılırken Muharrem İnce ve Sezgin Tanrıkulu arasında yaşanan 'ev sahipliği' polemiği, parti yönetimindeki fay hatlarını da tekrar ortaya koydu. Anayasa Uzlaşma Komisyonu üyeleri Rıza Türmen ve Atilla Kart'ın -partinin 2011 seçim bildirgesinde de bulunan- 'anayasal yurttaşlık' kavramına dair değerlendirmeleri ve çözüm sürecinin seyri, eski Genel Başkan Deniz Baykal'ın üç yıl aradan sonra Meclis grubuna hitap etmesini beraberinde getirdi.
CHP yönetiminin çözüm sürecine dair yapıcı iradesini esir almaya yönelik bu hamleler, üç yıllık liderlik serüveninde yenilikçi isimleri parti içindeki ulusalcı müesses nizama karşı savunmakta mütereddit davranan Kılıçdaroğlu'nu son dönemde selefi Baykal'a yaklaştırdı. Mart ortasında birlikte Kayseri'ye giden ikili, bunun dışında da görüşmeler yaptı. Bu çerçevede Baykal'ın ülke çapında etkinlikler düzenleyeceğini duyurması ve sürecin başından itibaren Meclis'i adres gösteren partinin Araştırma Komisyonu'na üye vermeyeceğini açıklaması, her fırsatta çözüme karşı olmadığını ifade eden CHP açısından sıkıntılı bir sürece işaret ediyor.
Bir başka deyişle 2010 baharında umutları yeşerten, zaman zaman şaşırtıcı derecede cesur çıkışlar yapan, evrensel değerlere sadık bir 'Yeni Sol' deneyimi, Türkiye tarihinin bu kritik dönemecinde ertelediği zor kararların bedelini ne parti içinde ne de Türkiye siyasetinde aktör olamayarak ödüyor.
17-18 Temmuz 2012'de toplanan 34. Olağan Kurultay'da seçime rakipsiz giren Kılıçdaroğlu, ikinci kez Genel Başkan tayin edilirken, uzun yıllardan sonra çarşaf liste usulüne göre belirlenen 60 kişilik Parti Meclisi'nde de Kılıçdaroğlu'nun işaret ettiği isimler ezici çoğunluğu ele geçirmişti. Bu dönemde Kılıçdaroğlu, iktidar partisini Kürt meselesine güvenlikçi perspektife yaklaştığı gerekçesiyle eleştiren, bu amaçla Haziran ayında -Akil Adamlar heyetini de içeren- bir dizi çözüm önerisini Meclis Başkanı Cemil Çiçek ve