SETA > Yorum |
Umut Tacirleri İşbaşında

Umut Tacirleri İşbaşında

7 Haziran seçimleri sonrası "umut"lar suya düştü. "Yıkıcı ittifak"tan bir "restorasyon hükümeti" çıkmadı. Ama mücadele biter mi? Yeni bir seçim var. Değil mi ki "her seçim bir umut"tur.

İşte özlediğimiz Türkiye bu! Türkçüler, Kemalistler, Kürtçüler TBMM çatısı altında bir arada oy kullandılar. Aynı anda zafer işareti yapan HDP'li ile kurt işareti yapan MHP'li, yanına ne yapacağını bilemeyen CHP'li kardeşini de alıp HAYIR dedi. Neye hayır dediklerinin bir önemi yok. Bağımsız bakanların yemin etmesini istemiyorlardı her üçü de. Birçok "olmaz"da olduğu gibi bunda da "mutabık"tılar.

***

Bundan bir yıl önce Demirtaş, "Türkiye, PKK'ya silah yardımı yapsın!" diye bir talepte bulunmuştu. Şöyle söylüyordu Demirtaş: "Türkiye PKK silah yardımı isterse ne diyecek? Madem barışıyor, neden PKK'ya da yardım yapılmasın?"

Yani, silah bırakmak ne kelime, daha çok silahlansın, bunu da Türkiye devleti temin etsin! 1 ay sonra, 2 Ekim 2014'te Meclisin gündemine "Irak-Suriye Tezkeresi" geldi. Davutoğlu hükümeti, "Suriye'deki tüm terörist örgütlerden ülkemize yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek" gerekçesiyle TSK'nın "gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve müdahalelerde bulunabilmesi" için Meclis'ten onay istiyordu.

Demirtaş, terör örgütü "PKK'ya silah yardımı"ndan bahsederken, Davutoğlu kabinesi "PKK saldırılarının bertaraf edilmesi" talebinde bulunuyordu. Tezkere ile birlikte hükümet hem DAİŞ'ten, hem PKK'dan hem de Suriye rejiminden gelebilecek tehditleri bertaraf etmenin derdindeydi. Nereden baksanız "milli bir mesele" söz konusuydu.

HDP'nin bu tezkereye itirazının nedeni malumdu. PKK'yı koruyup gözetmek. Fakat tezkere görüşmeleri sırasında dikkati çeken HDP, CHP ve MHP'nin tutumu arasındaki ortaklaşmaydı. Meclisteki görüşmeler esnasında HDP temsilcisi tezkere üzerinden Türkiye'yi bölgesel güç olmak ve bölgesel egemenlik tesis etmek üzere askeri harekât gerçekleştirmekle itham etti.
Bir CHP temsilcisi, tezkereyi "savaş tezkeresi" olarak yansıtırken, bir başka CHP temsilcisi Suriye rejimine sahip çıkan bir konuşma yaptı. MHP ise bu vesileyle Türkiye'nin dış politikasını eleştirdi, Türkiye'yi "Ortadoğu gerçeğini kabul etmemek"le suçladı.

Her üç parti de bu tezkereyi fırsat bilerek AK Parti yönetimindeki Türk dış politikasını topa tutmaya çalıştı. Türkiye'nin somut gerekçeleri ve ihtiyaçları hiçe sayıldı. Tezkere, AK Partili vekillerin oylarıyla TBMM'den geçti. Tezkere geçtikten bir gün sonra PKK,"Türkiye'nin DAİŞ'e sözde desteği"ni gerekçe göstererek Tunceli'de bir karakola saldırdı. Ondan 2 gün sonra ise bugün 6-8 Ekim olayları diye hatırladığımız acı olaylar patlak verdi.

***

O günlerde ne CHP ne MHP HDP'yi doğrudan karşılarına alabildi. Ona karşı çok özenli davrandılar. Bunu sadece 7 Haziran seçimlerine giderken her birinin siyasi enerjilerini Erdoğan karşıtlığına kanalize etmesine de indirgeyemeyiz. CHP de MHP de HDP'nin "yıkıcı stratejisi"nden yararlanmayı tercih etti. Onunla bir olmayı imkân saydı. Bu süreçte daha fazlası da yapıldı, "iç ve dış piyasa"ya "ortaklık mesajı" verildi, "umut pazarlandı."

***

7 Haziran seçimleri sonrası "umut"lar suya düştü. "Yıkıcı ittifak"tan bir "restorasyon hükümeti" çıkmadı. Ama mücadele biter mi? Yeni bir seçim var. Değil mi ki "her seçim bir umut"tur.

İki gün önce süresi dolan tezkerenin uzatılması ile ilgili görüşmeler esnasında, bu muhteşem üçlü ilk negatif siyaset örneğinde yeniden bir araya geldi. "Seçim Hükümetinin bağımsız bakanlarının Meclisteki yeminlerine itiraz etmek", aslında "sistemi kilitlemek" için birlikte "hayır" oyu kullandılar. Ve yeni bir seçim öncesinde bir "blok fantezisi" daha siyaset sahnesindeki yerini almış oldu. Bir başka deyişle, bir kez daha "piyasaya umut enjekte edildi!"

Umut da güzel şey tabii, mutabakat gibi...

[5 Eylül 2015, Akşam]