Meseleye neresinden bakarsak bakalım, bir milli mücadele döneminden geçiyoruz. Aynı anda en az üç terör örgütüyle doğrudan mücadele ediyoruz. Sadece terör örgütleriyle değil; terör örgütlerine askeri, siyasi ve propaganda desteği veren devletlerle de adı konulmamış, asimetrik bir savaş yürütüyoruz. Öyle bir noktaya geldik ki bir terör saldırısının hangi terör örgütü tarafından yapıldığı aslında bir ayrıntı hükmünde. Çünkü mücadele ettiğimiz üç terör örgütü birbirinin terör kardeşi. Birbirinden ilham alıyorlar, taktik öğreniyorlar. Birbirlerine yol açıyorlar, arka çıkıyorlar, destek oluyorlar. PKK argümanlarıyla nefret saçanların arka planını deşiyorsunuz karşınıza top sakallı bir FETÖ’cü çıkıyor. DEAŞ adıyla yapılan saldırının üstüne gidiyorsunuz, PKK’ya varıyorsunuz. Karlov suikastında olduğu gibi El-Kaide süsü verilmeye çalışılıyor, suikastçı buram buram FETÖ kokuyor. DEAŞ saldırıyor, ekmeğini PKK ve FETÖ yemeye çalışıyor.
Ortak hedef kaos. Kaos ortamında güçlenen, hareket alanını genişletme imkanı bulan terör örgütleri tüm yatırımlarını kaos üzerine yapmış durumda. Her terör saldırısından sonra aynı argümanlarla artçı saldırılarına devam ediyorlar. Sosyal medya bu açıdan bir operasyon mecrasına dönmüş durumda. Cehaletten dolayı absürd yorum yapanları bir kenara bırakalım, bir kesim var ki akbaba gibi toplumsal fay hatları üzerinde uçuşuyor, acılarımız üzerinden terör örgütlerinin propagandasını yapıyorlar. Üç terör örgütünün iç içe geçmişliği en fazla da sosyal medyada belli ediyor kendisini.
Reina saldırısı özünde Beşiktaş, Kayseri, Kızılay, Genelkurmay, Karlov suikastı ve hatta 15 Temmuz darbe girişiminden farklı değil. Kalbi bu topraklar için atan herkes tüm saldırılara aynı şekilde üzülmüştür. Türkiye dışında yaşanan Paris, Brüksel, Nice, Berlin, Orlando vs gibi saldırılara da bir insan olarak üzülmüştür. Zira terör ayrım yapmıyor ama teröristler bu toprakların insanını birbirinden ayırmak istiyor.
Örneğin Reina üzerinden fabrike edilmeye çalışılan yaşam tarzı veya sekülerliğe saldırı minvalinde suni tartışmalar terör operasyonlarının bir parçası. Diyelim ki DEAŞ yaptı saldırıyı (soruşturma derinleştikçe öğreneceğiz). Aynı DEAŞ şimdiye kadar ezici çoğunlukta Müslümanları hedef aldı. Reina’yı terörle vuran DEAŞ, Medine’yi de hedef aldı. DEAŞ dünyasında dindar Müslüman-seküler Müslüman ayırımı yok. Hatta Selefi-Sufi veya Müslüman-Gayrimüslim ayırımı bile yok. DEAŞ ve ötekiler var. DEAŞ’a biat etmeyen Selefi de, Sufi de, gayrimüslim de, Reina’da eğlenen de Medine’de ibadet eden de DEAŞ’a göre ölmeyi hak ediyor. Hal böyleyken DEAŞ teröründen yaşam tarzı tartışması üretmek abesle iştigalden ibaret.
Terör örgütleri birbirinden taktik devşirerek asimetrik savaşlarına devam ederken devlet ve vatandaş temelli birbiriyle senkronize yürümesi gereken iki mücadele bağlamı var. DEAŞ, PKK ve FETÖ saha hakimiyetlerini kaybettikçe saldırganlaşıyor. Sınır içi ve sınır dışı, simetrik ve asimetrik mücadelenin devamı şart. Daha kreatif düşünmek zorundayız. Birçokları farkında değil ama mevcut mücadele, milli seferberliği de gerektiriyor. Devletin güvenlik güçlerinin azami derecede ciddiyet göstermesi gereken bir süreçteyiz. Vatandaş ise terör örgütlerinin artçı saldırılarına karşı uyanık olmakla görevli. Toplumsal fay hatlarını harekete geçirmek isteyenlere Türk sağduyusuyla ders vermek hepimizin görevi. Terör örgütleri ve destekçileriyle mücadele ettiğimiz öyle bir dönemdeyiz ki toplumun her bireyi işini hakkıyla yapması, üstüne düşen küçük veya büyük vazifeyi yerine getirmesi gerekiyor.
[Akşam, 2 Ocak 2017].