Almanya’nın ardından Avusturya’da da bir istihbarat skandalından bahsediliyor. Bu skandalda suçlanan ülke ise Türkiye. Millî İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) Almanya, Avusturya ve daha birçok ülkede “muhaliflere” yönelik istihbarat faaliyeti yaptığı büyük bir yaygarayla medyada anlatılıyor.
“Muhalif” diye kastettikleri ise başta “FETÖ” olmak üzere, Türkiye’nin güvenliğine karşı çalışan terör örgütleri.
Avrupalıların bu terör örgütlerine karşı “müttefikleri” Türkiye ile dayanışma içerisinde olmamaları, aksine onları himaye eden tutum içerisinde olmaları bir “skandal” değil de, Türkiye’nin bu örgütlere yönelik istihbarat faaliyeti yürütmesi bir skandal olarak nitelendiriliyor.
Yani bu tutumlarıyla Ankara’ya, “biz FETÖ’yü ve PKK’yı istediğimiz gibi destekleriz, ancak sen bu örgütlere karşı Avrupa’da istihbarat faaliyeti yürütemezsin” mesajı veriyorlar.
Tam bir “köpekleri salıp taşları bağlamak vakası”...
Peki, bu “skandalı” ne zaman ortaya çıkardılar?
MİT’in Almanya’daki bazı FETÖ’cülerin faaliyetlerine dair bilgileri Alman istihbaratına (BND) verip ondan yardım istemesiyle ortaya çıkardılar. Gördüğünüz gibi, çok başarılı bir istihbarat kurumları var. Zaten BND, “FETÖ’nün dinî ve seküler eğitim için bir araya gelmiş sivil bir oluşum” olduğu tespitiyle müthiş bir istihbarat başarısına imza atmıştı!
Sorun da buradan kaynaklanıyor zaten…
FETÖ konusunda bu tür açıklamalar yaparak, onun “Türkiye’deki darbeyle ilişkili olduğuna ikna olmadıklarını” söylemeleri Türkiye’ye karşı oynadıkları garip oyunun ilk perdesini oluşturuyordu. Bu ilk aşamanın temel amacı, Ankara’ya karşı “çok kullanışlı yeni bir araç” olarak keşfedilen FETÖ’nün meşrulaştırılması olarak göze çarpıyor. FETÖ konusundaki Almanya’nın başlattığı bu kampanyaya diğer Avrupa ülkelerinin de birer birer katıldığını göreceğiz muhtemelen.
Oyunun ikinci perdesi ise, artık meşrulaştırılan FETÖ’nün korunması ve Türkiye’nin bu örgütün bertaraf edilmesine yönelik faaliyetlerinden dolayı suçlanması sahnelerinden oluşuyor. İşte Almanya’da başlayıp Avusturya’ya sıçrayan ve büyük ihtimalle diğer Avrupa ülkelerinde de yansımalarını göreceğimiz “Türkiye’den istihbarat skandalı” haberleri bu ikinci aşamaya hizmet ediyor. Bu çerçevede “Türk istihbaratı Avrupa’da muhalifleri izliyor” haberleri üzerinden Ankara’ya karşı olumsuz algıyı artırmaya çalışıyorlar.
Türkiye’ye karşı yürütülen bu propaganda faaliyetinin üç hedefi göze çarpıyor: Avrupa’da yaşayan Türkiye kökenliler, Avrupalı vatandaşlar ve bu konuda kolay ikna olmayan diğer Avrupalı ülke hükûmetleri.
“Erdoğan’ın Avrupa’ya uzanan eli” gibi başlıklarla uzun zamandır verdikleri haberleri MİT’in bu istihbarat faaliyeti üzerinden oluşturmaya çalıştıkları korkuyla taçlandırmaya çalışıyorlar. Zaten yıllardır Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında adım adım inşa ettikleri “diktatör” imajıyla birlikte bu istihbarat skandalı haberlerini birleştirip Türkiye’nin otokratik bir rejime dönüştüğü algısını pekiştirmeye çalışıyorlar.
Ancak oyunun birinci sahnesinde olduğu gibi, bu ikinci sahnesinde de çok büyük çarpıklıklar var. Öncelikle MİT’in Almanya ve Avusturya’daki FETÖ ve diğer terör örgütlerine yönelik faaliyetlerini bir skandal olarak haberleştirmeleri anlamlı değil. Çünkü MİT bu faaliyetleri sonucu elde ettiği bilgileri zaten bu ülkelerin istihbarat kurumlarıyla paylaşıyor ve onların gereğini yapmasını istiyor. Türkiye’nin kendi güvenliğini tehdit eden terör örgütlerinin yurt dışındaki yapılanmaları hakkında bilgi toplaması ve ilgili ülkelerden bu konuda adım atmalarını istemesinden daha doğal ne olabilir!
Buna karşılık, MİT’in Avrupa’daki bu faaliyetleri konusunda yaygara koparan Almanya’nın istihbarat teşkilatı BND’nin onlarca yıl boyunca Türkiye’yi dinlediğini unutmayalım. BND, MİT’in yaptığı gibi terör örgütlerini dinlemedi, Türk siyasetçilerini ve bürokratlarını dinledi ve bu skandalın ortaya çıkmasının ardından Berlin’den herhangi bir özür bile gelmedi.
Kendileri böyle bir skandala imza atmışken, MİT’in Avrupa’da rahatça faaliyet gösteren terör örgütlerine yönelik istihbarat faaliyetlerini “skandal” olarak tanımlamaları ancak bir “garip oyun” olarak tanımlanabilir. Bu oyunun figüranları kadar, senaristi ve neyi amaçladığı da belli aslında.
Türkiye’nin yapması gereken, oyunun bundan sonraki sahnelerini iyi görüp ona göre tedbirler almaktır.
[Türkiye Gazetesi, 5 Nisan 2017].