15 Temmuz Darbe Girişimi Türkiye için bir dönüm noktasıydı. 15 Temmuz’da millet olarak birliğimizi ve dirliğimizi bozmak, ülkemizi öngörülemeyen bir kaosa sürüklemek, milletin iradesini hiçe sayarak ‘kendi iktidarını’ inşa etmek isteyenlere karşı ‘milletçe’ “dur!” dedik. Sonrasında Yenikapı’da bir olduk. Yenikapı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bugüne kadar geçen zaman içinde, milletimizi ‘bir eyleyen’ en muhteşem anlardan biri oldu. Hâl böyle olunca, Yenikapı, bazı simalar, güruhlar ve cenahlar için bir tiyatro sahnesine dönüştü. Kısa bir süreliğine, istemeye istemeye ‘birlik ve dirlik’ rolünü oynamak zorunda kaldılar. Onlar için bu oynanması zor bir roldü. Çünkü bugüne kadar ‘milletle’ birlik olma tecrübeleri yoktu! Ancak olan olmuştu. Seyirci millet, sahnede ‘milleti temsil edenlerindi’. Oyun kısa sürdü. Çok geçmeden sahneden inmenin türlü yollarını aramaya koyuldular. Türlü bahaneler buldular ve sahneyi terk ettiler…
Bunların içinde bir güruh var ki; kamuda görünür olmaya başladıkları ilk günden beri, yalandan da olsa Türkiye’nin hayrına rol yapma zahmetine bile katlanmadılar. Millet olarak birbirimize kenetlendiğimiz hangi hadise varsa, ‘mizah’ maskesi altında karşısında oldular. Sorsanız onlardan âlâ ‘halkçı’ yok! Ancak ‘halk’ onlar için her zaman aşağılanacak ve küçük görülecek bir maden oldu. Arkasına sığındıkları ‘mizah’ları için sömür sömür bitmez bir madendi ‘halk’. Solcu geçinirlerdi ancak ‘halk’ı sömürmekte en âlâ kapitalistlere taş çıkartırlar. Dolayısıyla her fırsatta kendi halkını aşağılamayı ve Türklüğe küfretmeyi demokratlığın birinci kuralı sayanlardan, 15 Temmuz destanını yazan bir milleti yüceltmelerini, övmelerini beklemiyoruz. Tankların önüne gövdelerini siper eden vatandaşların cesaretini, söz konusu vatan olunca seve seve ölüme koşan güzideleri çizmelerini beklemek ahmaklık olur. Onların bu hususta en iyi yapabildikleri, böylesi bir milleti piyon göstermektir!
Çünkü onlar; Erdoğan’ın 400 vekil çağrısını Dağlıca saldırısıyla ilişkilendirerek, 16 askerin şehit olduğu bu saldırıyı gerçekleştiren PKK’nın adını anmayacak kadar vatanseverdirler.
Çünkü onlar; terörle mücadele kapsamında başlatılan operasyonlarda Cizre’de PKK ile çatışan özel harekât polislerinin bir ilkokulu karargâh olarak kullandıklarını ya da okula özel harekât polislerinin saldırdığını ima ederken; okullar dahil tüm kamu kurumlarını yok etmeyi hedefleyen PKK terör örgütüne işaret etmeyecek kadar milliyetçidirler.
Çünkü onlar, PKK’ya karşı yürütülen operasyonlarda Mehmetçiği ve özel harekât polislerini kocaman gözler, uzamış burunlar, kalınlaşmış parmaklar, dökülmüş dişler şeklinde çirkin, duygusuz ve basiretsiz olarak kapaklarına taşıyacak kadar ‘vatandaşı severler’.
Çünkü onlar, 16 Mart 2016 tarihinde PKK çizgisindeki TAK’ın üslendiği Ankara saldırısını, milletin yüzde %52’lik oyuyla Cumhurbaşkanı seçtiği Tayyip Erdoğan ile ilişkilendirecek kadar ‘basiret sahibidirler.’
Çünkü onlar; ülkenin ve milletin ihtiyaçlarını karşılamak için atılan adımlara, yapılan hizmetlere kulp takma yarışında ön sırayı kimseye bırakmayarak, İstanbul’un trafik yükünü gözle görülür şekilde azaltan 3. Köprü’ye Yavuz Sultan Selim isminin verilmesinden sonra, Yavuz Sultan Selim’i eli kanlı şekilde Alevi kıyımı yapmakla itham ederek, hükümeti ‘şiddet’ ve ‘rant’ politikasıyla suçlayacak kadar ‘basiretlidirler’.
İşte bu ‘çap’ ile, Türkiye’nin sosyal yapısının incelendiği “Bir Bakışta Toplum 2016” raporuna göre OECD’deki en düşük “sosyal bağ”ın Türkiye’de ölçülmesini, “Nihayet Bir Şeyde Birinci Olduk” şeklinde kapağa taşıyan sözde mizah dergisi Leman, “Tekrar edecek olursak; Türkiye Cahillikte birinci oldu!” kapağıyla, kendi ülkesini aşağılamaktan zevk duyma yarışına hızını kesmeden devam ediyor. Rakipleriyle arası da kötü sayılmaz. Söz konusu Charlie Hebdo, PKK ya da ‘Türk toplumunu aşağılama’ olunca hepsi aynı hizada koşabiliyor.
Tekrar edecek olursak; Türkiye’yi aşağılama yarışında birincisiniz!
[Türkiye, 20 Ekim 2016].