Türk-İsrail ilişkilerinin seyrinin stratejik ortaktan dost ülkeye, dost ülkeden ihtiyatlı ilişkiye ve ihtiyatlı ilişkiden düşman ülkeye doğru sürüklenmesini gözlemliyoruz...
Gazze’ye insani yardım taşıyan gemilerin akibetininin ne olacağını ve İsrail’in gemideki sivillere nasıl muamele edeceğini herkes merak etmekteydi. İsrail, gemilerin İsrail karasularına ulaşmasını beklemeden, gemiler uluslararası karasularındayken bu merakımızı ortaya koydukları vahşet ile giderdi. 1967’den beri Gazze’de işgalci güç olarak tanınan İsrail, sadece 1949 Cenova Konvansiyonu’nu değil aynı zamanda Birleşmiş Milletler’in Deniz Hukuku Konvansiyonu’nu da ihlal ederek uluslararası karasularda, insani yardım taşıyan ve sivilleri barındıran gemilere kanlı bir operasyon düzenledi.
İsrail, İsrail’i yakından takip edenlerin tahminlerini boşa çıkarmayan bir ülkedir. Özellikle Mart 2009’dan beri ülkede iktidarı elinde bulunduran aşırı sağcı ve artık joker parti sıfatına bürünen merkez-‘solcu’ İşçi Partisi destekli koalisyon, her fırsatta seçim kampanyaları boyunca verdikleri şahin ve bazen de ırkçı vaatlerini yerine getirmeye çalışıyorlar. Bu çabalarıyla İsrail’in henüz yürüme safhasına bile gelemeyen devletleşme evrimine ket vurmaya devam ediyorlar. Bir diğer ifadeyle insan hakları, hukukun üstünlüğü, insan hayatının kutsallığı ve orantılılık gibi uluslararası toplumun her saygın üyesi devletin kendisine şiar edinmek zorunda olduğu ilkelere programlı ve umursamaz bir şekilde kafa tutmaya devam ediyorlar. Yine bu çabalarıyla İsrail’i, modern bir devlet olmaktansa kabile kanunlarına tabi, iptidai bir yönetim formu olarak kalmaya mahkûm ediyorlar.
İsrail iç siyasetinin şu an geldiği noktada koalisyonu oluşturan partilerin, popülizmin dibine vurma adına barış karşıtı ve nefret unsurları içeren bununla birlikte inkârcı ve uluslararası toplumu küçümseyen politikalar yürüttüğünü gözlemlemekteyiz. Alçak koltuk krizinden Doğu Kudüs’te yerleşimler inşası kararlarına, Doğu Kudüs’teki Arap nüfusuna karşı yürütülen fiziki ve psikolojik operasyonlardan Dubai suikastına, Macaristan semalarında suikast gerçekleştiren İsrail casus uçaklarından en son yaşanan gemi katliamına kadar son zamanlarda İsrail’in karıştığı her olay bize İsrail hükümetinin iç siyasette puan toplama adına dünya barışına ne kadar zarar verdiğini göstermekte.
Katliam sonrası İsrail’in gemi katliamı sonrasında izleyeceği yol haritası katliam öncesinde çizilmişti. İnsani yardım çabalarıyla Hamas ve terörizm arasında ilişki kurup katliamlarını meşru müdafa ile açıklayacaklar. Bu sebepten ‘gemide silah vardı’ demeçlerinin başlaması da gecikmedi. Ama hem yardım konvoyunun artık umuma malolması ve yaşanan olayların canlı olarak dünyaya yansıması hem de özellikle İsrail’in hiçbir koşul altında açıklayamayacağı ölü sayısı İsrail’in bu çabalarının hiç de kolay olmayacağını gösteriyor.
Bu noktada hareket alanı sınırlı olan İsrail’den çok Türkiye’nin ne yapacağı önem arz ediyor. Katliam sonrasında Türkiye’nin İsrail’e açacağı davalara ek olarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde atacağı adımlar dünya kamuoyu nezdinde İsrail’in umursamaz tavırlarının ortaya koyulmasında etkili olacaktır. Bütün bunlarla birlikte bu olayın başta Mısır olmak üzere diğer Arap ülkeler üzerinde ciddi baskılar oluşturacağını ve hem Arap Birliği hem de İslam Konferansı Örgütü bünyesinde İsrail aleyhinde ciddi kararlar alınmasına sebep olacağını da söyleyebiliriz.
İsrail’in yukarda bahsedilen politikalarının ve özellikle son katliamının, zaten problemli olan Türk-İsrail ilişkilerininin seyrini stratejik ortaktan dost ülkeye, dost ülkeden ihtiyatlı ilişkiye ve son olarak ihtiyatlı ilişkiden düşman ülkeye doğru sürüklemesini gözlemliyoruz. Şu an gelinen nokta, Türk-İsrail ilişkilerinin kopma noktasıdır. Türkiye’nin ‘İsrail, insani yardıma insanca karşılık vermeli’ çağrılarının tam aksinin gerçekleştirildiği ve özellikle ciddi miktarda kanın döküldüğü şu ortamda Türkiye, İsrail’e etkili ve oyun bozucu bir tepki vereceğini tahmin etmek zor değil.
Verilen tepki oyun bozucu olmak zorundadır; çünkü sadece o tarz bir tepki hem İsrail’in gemi katliamını hem de İskenderun’dan gelen şehit haberlerinin anlaşılmasına ve çözümü için adımlar atılmasına sebep olacaktır.