Cumhurbaşkanı Erdoğan Suriyeli mültecilere bayram müjdesi verdi ve vatandaşlığa geçmeleri için çalışmaların yapıldığını söyledi. Hemen bunun üzerine bir "Ülkemde Suriyeli İstemiyorum" kampanyası başlatıldı. Peki kim bu ülkenin sahipleri? Ülkemizde Suriyelilerin olup olmayacağına kimler karar veriyor?
Önce laf ola beri gele diye muhalefet olanları bir kenara ayıralım. Onlar aslında iyi çocuklar ama kaygılı entel hastalığına kapıldılar bir kere. Neymiş "üç milyon mülteciyi hiçbir kritere tabi tutmadan vatandaş yaparsak sosyal uyum sorunları çıkar"mış. Doğruyu söylüyorsun güzel kardeşim ama yersiz konuşuyorsun. Kimse "üç milyon mülteciyi hiçbir kritere tabi tutmadan vatandaş yapacağız" demedi. Erdoğan "Kardeşlerimizin içerisinde inanıyorum ki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak isteyenler var. İçişleri Bakanlığımız konuyla ilgili elinden geleni yaparak bu kardeşlerimize vatandaşlık imkânını verecek" dedi. Bakanlığın "elinden geleni" yapmasından bahsedildiğine göre belli ki konu ile ilgili bazı kısıtlamalar var ve bakanlık Türkiye’nin dengesini bozmadan mümkün olduğu kadar fazla mülteciye bu imkânı vererek kısıtlamaları aşmaya çalışıyor. Yani kaygılı entel kardeşlerimizin korktuğu gibi "hiçbir kritere tabi tutmadan" bir durum söz konusu değil.
Kaygılı entel kardeşlerimiz kaygılarının yersiz olduğunu, bir kendilerinin akıllı olmadığını anlayınca bu muhalefetten vazgeçerler. Lakin yabancı düşmanlarımız öyle değiller maalesef. Zaten ülke onlarınmış gibi "ülkemde Suriyeli istemiyorum" diye kampanya başlatanlar da onlar.
O zaman gelin bu ülke kimindir önce ona karar verelim?
Bu ülke kendi değerlerini taşıyanlarındır. Ezilmişe kapısını açanlarındır. Misafiri başköşeye oturtanlarındır. Cömertlerin ve ikram edenlerindir. Birbirini seven, birbirinin mutluluğunu ve acısını paylaşanlarındır. Kendi gemisi yürüse de, hepimizin ortak gemisinde küreklere asılanlarındır. Ülkenin bir köşesine bomba patlayınca yüreği yananlarındır. Ülkesinin başarısı ile gurur duyanlarındır. Bu ülke iyi ve edepli insanların ülkesidir.
Siyaseti de edebiyle yapıp mahallesine gelen siyasetçiye hangi partiden olursa olsun küfretmeyenlerindir. Spor müsabakalarının, salonların, stadyumların açılış seremonilerinde yabancı heyetlerin de önünde kendi ülkesinin liderini yuhalamayanlarındır. Batı karşısında aşağılık kompleksi duymayanlarındır. Yabancı düşmanı, maddiyatçı çıkarcı olmayanlarındır. İlk olumsuzlukta ülkesini terk edip gitme hayali kurmayanlarındır. Mezhepçi siyaset yapmayanlarındır, bizim mezhebimizden diye terör örgütünü desteklemeyenlerindir. Ekonomik kriz çıksa da ülkede iktidar el değiştirse diye el ovuşturmayanlarındır. Bombalı terör saldırısının hemen ertesinde "hükümeti eleştirmek için fırsat çıktı" diye sevinmeyenlerindir, şehit sayısı artsa da iyice zor durumda kalsalar diye için için umutlanmayanlarındır. Ülkesinin terörle mücadelesini yaşam hakkının ihlali ve iç savaş olarak gösterip uluslararası güçleri müdahaleye çağırmayanlarındır.
Bu ülkenin kimin olduğu gayet açık! Ve bu ülkenin sahipleri Suriyeli mültecilerin uygun bir program ve esaslar çerçevesinde vatandaş olmasını istiyorlar. Çünkü onlar mazlum ve çaresiz. Sadece duygusal değil, akılcı bir perspektifle de istiyorlar. Çünkü Suriyeli mültecilerin yukarıda sıralanan değerlere göre çok daha "buralı" olacağını, vatana millete faydalı olacağını biliyorlar. Ülkeyi sahipleneceğini, beraber yaşadığı insanlar için emek sarf edeceğini biliyorlar.
Hasbelkader bu ülkede yaşayan ama "buralı" olamamışlara gelince. Öyle ya da böyle burada yaşıyorsunuz. Kimsenin size kapıyı göstermeye hakkı yok. Lakin sizin de ülkemizin ufkunu çizmeye hakkınız yok. Bunu da böyle bilin!
[Türkiye 5 Temmuz 2016].