Zaman daralıyor. Ülkemizin 15 Temmuz'da, şehitlerin canıyla, gazilerin kanıyla ve milletin kıyamıyla kazandığı zamandan bahsediyorum.
Türkiye'nin yerli ve milli aktörleri devletin inşası ve yeniden yapılanması için devasa bir fırsat yakaladı. Evet, 15 Temmuz'la birlikte, Türkiye'yi çok daha güçlü, istikrarlı, huzurlu ve müreffeh bir ülke haline getirmek için çabalayanların önüne muazzam bir hareket alanı açıldı.
3 yıldır dışarıdaki sömürgeciler ve onların yerli işbirlikçileri bu ülkeye karşı yoğun bir taarruza girişmişlerdi. Amaçları ülkeyi teslim almak, onu yeniden istedikleri gibi yönetmekti.
Bu yoğun taarruz altında bu ülkenin yerli ve milli insanlarının "katma değer" üretme imkânları son derece kısıtlıydı. Sadece "pozitif siyaset"ten, siyasal alanda üretilecek "katma değer"den bahsetmiyorum.
Aynı zamanda ekonomik, toplumsal ve kültürel alanlardaki "katma değer"lerden de söz ediyorum.
Millet her fırsatta sömürgecilerin ve onların yerli işbirlikçilerinin oyunlarını bozdu ise de, bu şer odaklarına asıl kayıp 15 Temmuz'da yaşatıldı.
Suçüstü yakalandılar. Millet, bir bütün halinde olaya el koydu. Bir bütün halinde ve bir süreç içinde.
Evet, her kim ki bu müdahaleyi sadece 24 saatlik bir müdahale olarak algılarsa çok büyük bir yanılgıya düşer.
Millet, hem bir daha böylesi bir alçakça bir saldırıyla karşı karşıya kalmamak, hem de sahici şekilde işleyecek, sorun çözecek, katma değer üretecek yeni bir devlet paradigması talebinde bulunuyor.
Devletin şer odaklarından arınması, kirli sızıntıları temizlemesi bu yeni devlet paradigmasının inşa edilebilmesi için bir zorunluluk. Fakat bu arınma, tek başına katma değer üretecek, milleti merkezine koyacak yeni devlet paradigmasının garantisi değil.
Onun için çok daha fazla yol almak gerekiyor. Ve bu yolu hızla almak gerekiyor. Dikkat edin acele etmekten bahsetmiyorum, süratli hareket etmekten bahsediyorum. Çünkü acele başkadır, sürat başka!
Zaman zaman bu köşede devletin, şer odaklarından arınma sürecinde yaşadığı zorluklardan, bu alandaki manipülasyonlardan bahsediyorum. Fakat ne olursa olsun bir süreç ilerliyor ve genel itibariyle başarılı bir süreç bu.
Gelgelelim devletin yeniden inşası anlamında almamız gereken mesafeyi alabilmiş değiliz. Bu fikrimi paylaştığım bazı arkadaşlarım "yahu dur, daha şunun şurasında 2.5 ay geçti" dediler. Ne hikmetse bu arkadaşlarımın birçoğu kamu otoritesini farklı düzlemlerde temsil eden kişiler.
15 Temmuz'da sokakta olan, sömürgecilerin kirli planlarını boşa çıkaran ve kamu otoritesini temsil konumunda olmayan halktan insanlara kulak verince, oradan daha farklı sesler geliyor.
"Geç kalıyorsunuz" diyorlar. Ki haklılar. Örneğin Türkiye'nin bir "yeni hükümet sistemi" tartışması vardı. Ne oldu ona? Yahut "yeni anayasa" konusu.
Hep birlikte bir noktada Tayyip Erdoğan'ın çıkıp, "yeni bir hükümet sistemi"ne yahut "yeni bir anayasa"ya ihtiyacımız var demesini mi bekliyoruz?
Sömürgeciler, bugüne dek çeşitli şekillerde mağlubiyet yaşayan gayrı milli güç unsurlarını yeniden sahaya sürmek için kaçan gazlarını doldurmaya çalışıyor.
Cumhuriyet mitingleri dönemindeki hatalarından öğrenip Gezi'yi denediler. Şimdi de oradan yeni dersler öğrenip yol alma derdindeler.
Daha birçok başka arayış!
Bu ülkenin düşmanları, tehditlerimizi kurumsallaştırmanın derdindeyken, bizim de kazanımlarımızı kurumsallaştırmak için daha çok çalışmamız gerekmez mi?
Karamsar olmayalım, ama müteyakkız olalım.
Her birimiz "skor peşinde koşmak" yerine, sessiz sedasız iş üretelim.
Demem o ki bu tarihsel fırsatı kaçırmayalım...
[Sabah, 24 Eylül 2016].