Avrupa Komisyonu 4 Mayıs'ta Türk vatandaşlarına vize uygulamasının kaldırılmasına yönelik Avrupa Parlamentosu ve AB Konseyi'ne tavsiye kararı almıştı.
Yapılan açıklamada Türkiye'nin beş alanda daha acil adım atması durumunda vizelerin kaldırılabileceği ifade ediliyordu. Bu beş alandaki beklentilerden en önemlisi Terörle Mücadele Yasası'nın liberalleştirilmesi meselesiydi. Özetle AB Komisyonu, Türkiye'nin Terörle Mücadele Yasası'nda bulunan terör tanımını çok geniş buluyor ve daraltılmasını talep ediyor.
Peki bu ne kadar rasyonel bir talep. Her şeyden önce şunu belirtmek gerekir ki Türkiye ile AB arasındaki vize muafiyeti görüşmelerinin başladığı 2013 yılından bu yana Türkiye'nin, Ortadoğu'nun ve Avrupa'nın içinde bulunduğu konjonktür tamamen değişmiş durumda. 2013 yılında Türkiye'nin pekala uygulaması mümkün olan böyle bir yasa değişikliğini, Türkiye'nin bugün içeride ve dışarıda karşı karşıya olduğu tehditler dikkate alındığında uygulaması mümkün değildir. Türkiye son bir yıldır hem yurtiçinde hem de yurtdışında DAİŞ ve PKK terör örgütleri ile mücadele içindedir. Bunların yanısıra DHKP-C, TİKKO, MLKP ve Devrimci Karargah gibi bazı görece ufak sol terör örgütleri de bu durumdan faydalanarak terör eylemlerini tırmandırmışlar ve hatta PKK ile ortak hareket edeceklerini ilan etmişlerdir.
PKK Suriye'deki gelişmelerin ışığında tarihi bir fırsat yakaladığını düşünerek çözüm sürecini sona erdirmiş ve birçok ilçeyi barikatlar, hendekler ve patlayıcılarla doldurarak bir şehir savaşı başlatma stratejisi izlemiştir. Diğer taraftan hem DAİŞ hem de PKK intihar bombacıları vasıtasıyla Diyarbakır, İstanbul, Ankara gibi birçok metropolde sivil vatandaşlara yönelik katliamlara imza atmışlardır.
Bütün bu tabloya bakıldığı zaman Türkiye'nin ihtiyacı olanın ancak barış zamanlarında yapılabilecek olan terör tanımında bir daraltmadan ziyade içinde bulunduğu güvenlik riskleri nedeniyle hukuk ve insan hakları çerçevesinde güvenlik kuvvetlerinin elini olabildiğince güçlendirecek yasal değişiklikleri yapmak olduğu açıktır.
Her gün sivil ve güvenlik personeli şehitler verdiğimiz bir siyasi ortamda güya müttefikimiz olan Avrupa Birliğinin Türkiye'den böyle bir talepte bulunmasının akıl ve mantıkla izah edilecek bir tarafı yoktur. AB bürokratları ya Türkiye'nin içinden geçtiği durumdan bihaber bir durumdalar ya da vize anlaşmasının uygulanmasını zora sokmak istemekteler.
Her ne olursa olsun Paris'te yaşanan iki terör saldırısından sonra olağanüstü hal ilan eden Fransa örneği ortadayken iki terör örgütü ile amansız bir mücadele içinde olan Türkiye'den böyle bir talepte bulunmak Türk milletinin acılarının dikkate alınmadığını davul zurna ile tüm dünyaya ilan etmekten başka bir şey değildir.
Neticede bu durumu gören Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ise yaptığı açıklama ile "Biz yolumuza gidiyoruz sen yoluna git, kiminle anlaşabiliyorsan anlaş." diyerek Avrupa Birliği'ne rest çekti ve milletimizin duygularına tercüman oldu.
Peki şimdi ne olacak? Daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi vize muafiyetinin uygulanmaması halinde geri kabul anlaşması da uygulanmayacaktır. Bu durumun Avrupa Birliği'nde yaratacağı tahribat birçok Avrupalı lideri korkutmaktadır. Neticede Türkiye üzerinde düşen koşulların neredeyse tamamını yerine getirmiş durumdadır. AB liderleri eğer gerçekten Türkiye'nin müttefikleriyse, Türkiye'nin terörizmle olan mücadelesine destek olmalı köstek olmamalıdırlar. Vize muafiyeti kararı tamamen siyasi bir karardır ve Türkiye'nin önüne konulan şartların birçoğu da Avrupa'nın güvenliğini tehdit etmeden bir vize muafiyeti uygulanması için elzem değildir. Bundan dolayı hem AB'nin hem de Türkiye- AB ilişkilerinin selameti açısından Türkiye'den talep edilen bu irrasyonel talepten vazgeçilmelidir.
[Zaman, 8 Mayıs 2016].