Çarşamba günü Ankara’da toplantımız vardı, gece 1.00’de eve döndüm. Aynı gün içerisinde kaybettiğimiz Hülya Odabaşı teyzemizi -Allah rahmet eylesin- Perşembe günü Çankırı Yapraklı’da toprağa verdik. Sabah 4.00’te uyandım, 1.100 km araç kullandım ve yine dönüşümüz gece 1.00’i buldu. Ertesi gün çok yoğun bir gündem beni bekliyordu. Ne de olsa iki gündür ofisten uzaktaydım. İşlerin bitmesi akşam 10.00’u buldu.
Sosyal medyada boğaz köprülerinin kapatıldığı bilgisi dolaşıyordu. Açıkçası ben pek ihtimal vermedim askeri bir müdahaleye. Biraz da enseyi karartmayalım diye sıkışık trafikte durumu geyiğe saran tweetler attım. O sırada Atatürk Havalimanı’nın kapandığına dair sosyal medyada haberler dönüyordu. Uçakların kalktığını görünce havalimanına uğramaya gerek duymadım. Biraz da iki gündür göremediğim ev ahalisine kavuşmak ağır bastı. Metrobüsler de yanımdan geçmeye devam ediyordu. Florya’ya yaklaşırken artık metrobüsün geçmediğini fark ettim. Küçükçekmece Gölü karşıma çıktığında bütün metrobüslerin durduğunu gördüm. İnsanlar E-5’e dökülmüştü. Gözüme kestirdiğim iki çocuklu anneyi arabaya aldım. Fırsattan istifade ön koltuğa da Avcılar’a giden bir bey oturdu. Metrobüsten neden indiklerini sordum. Bir görevli metrobüsün bir daha çalışmayacağını söylemiş. Hakikaten sıkıntılı bir durumla karşı karşıya olduğumuzu o zaman fark ettim. Arabadakileri telaşa vermeden işlerin yola gireceğini anlattım.
M. Kemal Paşa durağında artık arabada yalnızdım. Biraz daha ileride trafik kilitlendi. Yol kesilmişti, Allah’tan yan yol girişindeydim. Ters yöne dönerek öndeki arabaları takip ettim. Esenyurt içinde bir ters bir düz yöne derken, insanların ATM önlerinde kuyruk olduklarını, su bidonları taşıdıklarını gördüm. Bu arada Bolu’dan kardeşim “Ne oluyor?” diye aradı, dua etmesini söyledim. Tepki veren kimse yoktu. O sırada aklıma Yenikapı mitinglerinden arabanın bagajında kalan bayraklar geldi. Arabayı durdurup bayrağı çıkardım. Sol elimde bayrak, sağ elimde direksiyon TÜYAP’ın kenarından Beylikdüzü tarafına geçebildim. Beylikdüzü’nde benzinliklerin önünde uzun kuyruklar vardı. Artık kornaya da basıyordum.
Bu sırada meydan boş kalmasın diye, “Konvoya çıkan var mı?” diye tweet attım. Dostlardan arayanlar oldu “Beni de al” diye. Halbuki benim öncelikli derdim eve bir an önce varabilmekti. Biraz da yeni taşındığımız mahalleye hakim olamamanın etkisiyle rastgele sokaklara girip çıkıyorken arkamdan bir amca, “Senin Allah’ına kurban” diye bağırdı. İçim ümit doldu. Biraz daha ileride ise, “Nerede toplanıyoruz?” diye bağıran bıyıklı adamın dostum Abdullah Doğan olduğunu fark ettim ve onu da arabaya alarak evi buldum.
Evde hanım ve çocuk uyumuştu. Hanımı uyandırdım, o sırada gürültüye çocuk da uyandı. Üzerimdeki paranın büyük kısmını bırakıp vakit sokağa çıkma zamanı deyip aşağı indim. Az da olsa korna sesleri geliyordu. Biz de Reisin dediğine uyarak havalimanına doğru yola çıktık. E-5’e girdiğimizde herkes kornaya basıyordu. Adeta şehir havalimanına akıyordu. O sırada flaşları yanan lüks bir araba fark ettim. Önünü kesip “Kimlerdensin?” diye soracaktım ki rabia işareti yaptığını görerek yol verdim. Biraz daha ileriden ise metrobüs yolundan üzeri sivil insan dolu zırhlı bir araç geçti. Artık geri dönüş yoktu, az ilerideki boşluktan biz de metrobüs yoluna girdik. E-5 akmıyordu. Metrobüsün yeniden çalışması gerektiğini düşünürken artık E-5’te ters yönde binlerce araçla yolumuza devam ediyorduk. Bu sırada kıymetli Taceddin Kutay Beyefendi de aracımızdaydı. Zor da olsa havalimanı kavşağına vardık. Arabayı E-5 üzerine bırakıp girişe yürüdük.
İşin büyük kısmı hallolmuştu, darbeyi duyan, Cumhurbaşkanı’nı dinleyen havalimanına gelmiş, güvenlik sağlanmıştı. Sair zamanda turistlerin, Hicaz yolcuları dışında elit bir havanın hakim olduğu havalimanı adeta bir miting meydanına dönüşmüştü. Bize de bu kutlu günün sabaha kadar nöbetini tutmak düştü. Özellikle savaş uçaklarının geçişi inanılmazdı. Biz öldük sandık meğer sonik patlamaymış. Bu sırada biz fark etmeden Cumhurbaşkanı’mızın uçağı güvenli bir şekilde İstanbul’a inmişti.
Havalimanının önünde sabah namazından sonra bir çorba içtim. Mekanı işletenler savaş uçaklarının burayı bombalayabileceğinden bahsediyorlardı. Hazırlıksız yakalanan telefonumun şarjı bitmiş, hava ağarmış, göz kapakları ağırlaşmıştı. Çimin üzerinde biraz kestirdikten sonra güne daha güçlü devam edebilmek için dostum Abdullah ile havalimanından ayrıldık. Gerisi bildiğiniz gibi zaten önce Taksim sonra Saraçhane…
…
Trafikte atlattığım darbe sırasında bayrak sallayarak dolaşmamı kahramanlık destanı olduğunu düşünürken şehit olanları, tankların önüne araçlarını koyanları, silahların önüne göğüslerini gerenleri ancak ertesi gün fark edecektim. Allah hepsine rahmet eylesin, millet olarak onlara minnettarız.
[Kriter, 1 Ağustos 2016].