Referandumda yüzde 48,5’lik “hayır” oyunu “blok” olarak değerlendirenler, iki konuya odaklanmış durumlar.
Birincisi “blok” olarak gördükleri çevrelerin, 2019 adayının kim olacağı ve hangi siyasi görüşten gelmesi gerektiği.
İkincisi ise, bu liderin nasıl ve hangi yöntemle belirleneceği.
Türkiye’de siyasetin imkânlarının, sınırlarının ve potansiyelinin ortaya çıkması bakımından bu tartışmalar ve arayışlar faydalıdır.
Bu tartışmalar, siyasetin son 15 yıllık dönüşümünün envanterinin çıkarılması, dönüşümdeki zihniyet değişiminin doğru anlaşılabilmesi açısından değerlidir.
Ayrıca, cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine karşı olan siyasi partilerin, yeni siyasal sisteme lider arayışı üzerinden hazırlanmaları, sistemin meşruiyetine olumlu katkı sağlar. Lider arayışının referandumun hemen ardından gelmesi de ayrıca bu bağlamda önemlidir.
Yeni lider ya da “çatı aday” arayışında, çeşitli ülkelerde seçim kazandıran modeller zaman zaman bu çevreler tarafından gündeme getirilmekte.
Deniz Baykal, referandumun hemen ardından yüzde 48,5’in 2019 seçimlerine hangi lider etrafında gitmesi gerektiği tartışmasını başlatmış; bu liderin nasıl belirlenmesi gerektiğine dair bazı hususları gündeme getirmişti.
Örneğin, Baykal’ın aklındaki modellerden birinin, Yunanistan’da PASOK’un uyguladığı, “adayın tüm parti üyelerinin, hatta başka parti üyelerinin katılımıyla” seçilmesi olduğu medyada tartışıldı.
Baykal’ın bu önerisinin ötesinde, “hayır” tarafında yer alan bazı çevreler, Fransa’da Sosyalist Parti’den ayrılarak “Yürüyüş Hareketi”ni (En Marche) başlatarak Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanan Emmanuel Macron’un model olabileceğini savunmaktalar.
Macron’un seçimleri kazanmasıyla birlikte, “Yürüyüş Hareketi”nin seçim stratejisinin, önümüzdeki günlerde “hayır” oylarını bir blok olarak görenler tarafından daha da ayrıntılı inceleneceği muhakkak.
2014-2016 arasında Ekonomi, Sanayi ve Dijital Ekonomi Bakanı olarak görev yapan Macron, Cumhurbaşkanı ve Başbakan ile görüş ayrılıkları yaşayınca 6 Nisan 2016’da “En Marche” (Yürüyüş) Hareketi’ni başlatmıştı. 30 Ağustos 2016 tarihinde cumhurbaşkanı adayı olabilmek için hükûmetteki görevinden istifa etmişti.
Bir siyasi parti hâline gelmeden, bir yıllık bir süre zarfında, Macron’un Yürüyüş Hareketi’nin ikinci turda seçimleri kazanması, yeni dönemde model arayışını sürdüren çevreleri heyecanlandırmakta. Bu çevreler, 2019 seçimlerine kadar iki senelik dönemde Türkiye’de benzer bir hareketin başarılı olacağına inanıyorlar.
Bu çevreleri, 1 Kasım seçimlerine giderken, Yunanistan’da Radikal Solun Güçbirliği Partisi’nin (SYRIZA) lideri Aleksis Çipras’ın seçimleri kazanması da heyecanlandırmıştı. Ama çok geçmeden, Çipras’ın yolunun Türkiye’ye uymayacağını anladılar. Çipras’ın seçimden önce vaatlerinin tam tersi bir politika izlemek zorunda kalması da, Türkiye’deki takipçilerini hayal kırıklığına uğrattı.
“Hayır” oylarını seçimin hemen ardından “blok” olarak görenler, bir taraftan model ve lider arayışını sürdürürken, diğer taraftan yavaş yavaş siyasetin gerçek dinamikleri ile yüzleşmeye başladılar.
Yüzde 48,5’lik oyun “blok” olamayabileceğini, dolayısıyla bu oyun hangi siyasi görüşlerden ve ne tür gerekçelerle oluştuğunun analiz edilmesi gerektiğini dile getiriyorlar. Ayrıca bu oy oranını 2019’a kadar bir arada tutup, üzerine bir kaç puan daha eklemenin ne kadar zor olduğunun farkına vardılar.
Yeni hükûmet sisteminde yüzde 50 oy almanın zorluğu ile ilgili daha birçok gerçeklikle yüzleşecekler.
Siyasette sadece “Erdoğan karşıtlığı” üzerinden sonuç alınamayacağını daha iyi kavrayacaklar.
Türkiye’nin geleceğine dair somut, tutarlı ve ayakları yere basan bir politika çerçevesi oluşturulamadığı müddetçe, siyasette başarılı olunamayacağını itiraf edecekler.
Muhalefetin yerli dinamiklerle yürütülmediği takdirde, siyaset yapmanın başkalarının senaryosunu oynamaktan ibaret olduğunu daha iyi görecekler.
En nihayetinde, siyasetin şeffaf, senaryo siyasetinden uzak, sahici bir şekilde ve milletle birlikte yapılması gerektiğinin az çok herkes farkında.
Buna göre siyaset yapanlar seçimi kazanır. Böyle kazanılan her seçim, Türkiye’nin yararına olacaktır.
[Türkiye, 11 Mayıs 2017].