24 Haziran için partiler seçim beyannamelerini açıkladılar. Partilerin seçim beyannamelerinde geçmişte söyledikleri ile bu günkü söyledikleri arasındaki devamlılık ve farklılıklar seçmenler açısından önemli.
Daha önce de işaret etmiştim. İktidara gelen parti için verdiği sözler zaten sürekli karşısına çıkarılır. Ama muhalefetin vaatleri genelde diğer seçime kadar unutulur. Böyle olunca da muhalefet, vaatlerinde tutarlılık ve hesap verme gibi kaygıları genelde dikkate almaz. Söylediklerinin ve vadettiklerinin, gerçekleşme rasyonalitesi ile ilgilenmez. Onlar için önemli olan, o seçimde bazı seçmen gruplarına bir an için hoş gelecek vaatleri sıralamaktır.
CHP 24 Haziran seçim beyannamesini açıklar açıklamaz ilk tepki, CHP eski milletvekili Birgül Ayman Güler’den geldi.
Birgül Ayman Güler, kendi sosyal medya hesabında beyanname ile ilgili bazı Tweetler attı: İlki, CHP’nin geleneksel kodlarından koparıldığı ile suçlamasıydı: “Seçim bildirgesi Altı Ok’un tanımlanacağı yer mi? Milliyetçilik = eşit yurttaşlık; halkçılık = hümanizma; devrimcilik = demokratlık deme cesareti kimin? Altı Ok’un içini bayat neo-liberal ideolojiyle dolduran bu bildiri yazıcılar, âdeta ‘elveda CHP’ demişler.”
Diğer bir Tweeti CHP’nin HDP’lileşme süreci ile ilgiliydi: Altı Ok’un milliyetçilik okuna Atatürk milliyetçiliği deyip onu HDP’nin ‘eşit yurttaşlık’ sloganına yani etnik vatandaşlık projesine eşitlemek, ne tür bir cürettir? Nasıl bir inkâr, nasıl bir bindirme harekâtıdır.”
CHP’nin siyasetin merkezinden uzaklaştığı ve HDP siyasetine yaklaştığına yönelik, zaten uzun süredir parti içinden eleştiriler yükselmekteydi. Eski bir CHP milletvekilinin eleştirilerine bakılırsa, artık bu süreç beyannameye de girmiş ve bir ileri aşamaya geçmiş…
CHP’nin bu son seçim beyannamesi bazı konularda içerik, bakış açısı ve ideolojik konumlanma olarak daha öncekilerden farklılaşıyor.
CHP’nin 2002 seçim beyannamesi, sanki AK Parti’nin iktidarını müjdeler bir sloganla “güzel günler göreceğiz” başlığı ile yayınlanmıştı. “Türkiye’den tek başına iktidar istiyoruz” vurgusu ile başlayan söz konusu beyannamede en çok dile getirilen vurgu “ekonomik ve siyasi istikrar”dı.
1990’ların kaos, istikrarsızlık ve çöküntüsünden kurtulmanın yolunun “etkin ve güçlü iktidar” olduğu vurgulanıyordu. Bu konuya beyannamede “krizden çıkış yolu: etkin ve güçlü iktidar” diye ayrı bir başlık açılmıştı.
1990’ların krizleri toplumsal hafızada geriye düşünce, CHP 2011 seçimlerinden sonra tek başına iktidarların önemini bir anda unuttu. 2015 seçimlerinde koalisyonun faziletlerinden bahsetmeye başladı. Siyasi istikrarın ekonomik istikrarı doğurduğu gerçeğini artık seçim beyannamelerine almaz oldu.
CHP’nin bu son seçim beyannamesinin ruhu, 1990’ların siyaset anlayışına dayanıyor. 90’larda Demirel’in “kim ne veriyorsa beş lira fazlasını vereceğim” ya da Tansu Çiller’in “iki anahtar vaat”ine benzer bir popülist söyleme başvuruyor.
Mevcut yatırımları durdurmak şu an için CHP’nin öne çıkan en önemli vaatlerinden biri. Bir önceki seçimde kendi çılgın projesini açıklarken, şimdi mega projeleri durdurmayı vadediyor.
CHP’nin beyannamesinde vadettiği meseleleri nasıl yapacağına hangi yöntemle problemlerin üstesinden geleceğini ayrıntılandırmıyor. Başlıklar ve jenerik cümleler hâlinde yapacaklarını sıralıyor.
Beyannamede, Türkiye’nin yüzleştiği terör problemine bile sadece genel cümlelerle değiniliyor. PKK ve FETÖ ile mücadeleden bahsedilmiyor. İslam’dan bir kere bahsediyor o da “radikalizm” kelimesi ile birlikte.
Genel olarak muhalefet özelde de CHP, 90’lardaki, bölünmüş, parçalanmış siyasal alanı ve düzenini özlüyor. Kendi siyasal varlıklarını ancak o döneme benzer bir yönetim sistemi ile sürdürebileceklerini öngörüyor.
Bu akış açısıyla da bir an önce parlamenter sisteme dönmeyi toplumun önüne vaat olarak koyuyorlar. Çünkü yeni yönetim sistemi eski düzenin ortaya çıkmasını engelliyor.
[Türkiye, 31 Mayıs 2018].