7 Haziran genel seçimleri yaklaşırken, partiler seçmenlere birçok konuda vaatler sunmaya devam ediyor. Seçim bildirgelerinde geçmiş seçimlerde olduğu gibi en fazla öne çıkan başlık ise yine ekonomi.
Bu konulardan biri olan “enerji” ise ekonomide vaat edilen neredeyse tüm önerilerin uygulanabilmesi için kilit değişken. Çünkü enerji, Türkiye ekonomisinin büyümesinde, üretimin artmasında en önemli girdilerden biri.
Üretimin artması, istihdam artışı, yeni iş alanlarının açılması ve işsizliğin azalması demek. Aynı zamanda yeni yatırımların önünün açılması ve teşvik edilmesi de demek. Diğer yandan üretimin artması, üretimde enerjiye duyulan ihtiyacın fazlalaşması ve dolayısıyla enerjiye ödenen faturanın daha da yükselmesi anlamına geliyor.
Türkiye'nin mevcut durumda ulusal kaynaklarıyla enerji talebini karşılayamadığı ve enerji ihtiyacının büyük bir kısmını ithal ettiği gerçeği hesaba katıldığında, partilerin “enerji” konusunda seçim sonrasında neyi planladıkları önemli.
Çünkü partilerin sundukları “enerji”de ne yapacaklarına dair politikalar, bir anlamda seçim sonrası ekonomide vaat ettiklerinin kaynağını oluşturacak. Bu da enerji politikalarının ne kadar gerçekçi ve hayata geçirilebilir olduğuyla birebir ilgili.
Peki partilerin seçim bildirgelerinde “enerji” politikaları ne kadar rasyonel ve uygulanabilir?
ENERJİ ÜRETMEDEN ENERJİ BAĞIMLILIĞINI AZALTMAK
CHP'nin seçim vaatlerinde enerji konusunda yine bir çelişkiyle karşılaşıyoruz. Enerjide bağımsızlığın sağlanacağına dair önerinin nasıl ve ne şekilde gerçekleşeceği muğlak. Dışa bağımlılığın azaltılması için yerli kaynaklara öncelik verileceği ifade edilmiş. Ancak bunun yanında uzun dönemde ülkede enerji talebini ciddi oranda karşılayacak olan Akkuyu Nükleer Santrali'nin, mümkün olursa, iptal edileceği taahhüt edilmiş.
Tabii nükleer santrallere prensipte karşı olmadığı vurgusu, aslında santrali kapatırken dışa bağımlılığı da azaltma çelişkisinin yalnızca “oy”a yönelik bir girişim olduğunu gösteriyor.
Diğer yandan enerji ithalatında belirli ülkelerle olan ilişkiye yeni aktörler katılması gerekliliği, zaten hâlihazırda yürütülen bir politika. Güney Gaz Koridoru'nun en önemli kollarından biri olan TANAP ve TAP projeleri, küresel enerji evreninde Türkiye'yi diğer ülkeler nazarında güçlü bir aktör konumuna taşıyor. Azerbaycan ve Türkmenistan'ın yanısıra farklı ülkelerin bu projelere katılabilmek için Türkiye'nin kapısını çalması da, tam da mevcut enerji politikalarının doğruluğunu kanıtlıyor.
Bildiride dikkat çeken başka bir husus ise, kayıp kaçak konusunda “yoksul halkı mağdur etmeden, belirli bir elektrik miktarının bedava hizmet olarak sunulması”nın vaat edilmesi. Aslında CHP'nin “yoksul halk”a dokunma gerekliliğini farketmesi, tıpkı sosyal yardımların belli kriterler ölçüsünde hak olduğunu sonunda kabullenmesi gibi, CHP için iyi bir aşama. Tabii ki samimi iseler...
Ancak, doğalgaz ithalatını sınırlayarak bu kaynakların elektrik üretimindeki payını azaltırken bedava elektrik sunmasını nasıl gerçekleştireceğine dair yine bir bilgiyle karşılaşmıyoruz. Yani, dışa bağımlılık azalacak, nükleer santral kapatılacak, üstüne bir de bedava elektrik verilecek ve tüm bunlar kısa bir sürede gerçekleşecek. Hepsinin aynı anda olabilmesi için gerçekten insanüstü ve efsanevi bir enerji gerekiyor.
VAATLER VE GERÇEKLER ARASINDAKİ UÇURUM
HDP'nin seçim bildirges