Bu kanaatimi, 24 Haziran seçimleri öncesinde Cumhurbaşkanlığı seçimi “çatı aday”lık görüşmesinde İyi Parti ve Meral Akşener’in gösterdiği tavrın bir benzerini, bugünlerde yerel seçim ittifak görüşmelerinde de sergilediği gerekçesine dayandırmıştım.
Yazının üzerinden iki gün geçmeden, CHP ve İyi Parti arasında devam eden ittifak müzakerelerinde yaşanan sorunların çok daha derin olduğu ortaya çıktı.
İyi Parti’nin, CHP ile ittifak yapılacak seçim çevreleri ve gösterilecek adayların kim olacağı ilgili maksimalist talepleri var.
İyi Parti, Ankara ve Antalya’yı istiyor. En azından bu illerin ikisini de masada tutarak, pazarlıkta en az birinin İyi Parti’de kalmasına uğraşıyor. Akşener, “24 Haziran’da CHP’nin yarısı kadar İyi Parti’nin oy aldığı”nı söyleyerek, CHP’nin bu durumu göz önünde bulundurmasını istiyor.
CHP tarafı ise kendi partilerinin kazanamayacağı ama İyi Parti ve CHP’nin oy toplamının yüksek olduğu, Manisa, Denizli ve Trabzon gibi illerde İyi Parti’yi desteklemeyi öneriyor. Hatta gerekirse İyi Parti’nin desteklenebileceği il sayısının daha fazla olabileceğini söylüyor.
İyi Parti’nin CHP’den maksimalist talepleri artınca, CHP çevrelerinden İyi Parti’nin siyaset anlayışına yönelik eleştiriler de yükselmeye başladı.
Nasıl İyi Parti, 24 Haziran seçimlerinin ardından “CHP ile ittifak bize oy kaybettirdi” açıklamasını yaptıysa, bugünlerde de bazı CHP’liler İyi Parti’nin, “muhalefetin bir araya gelmesini bloke eden bir duruş sergilediği” ve “söylemlerinin muhalefeti parçalayıcı bir işlev gördüğü” suçlamasını alttan alta dolaşıma soktular.
Hatta CHP’ye yakın medyada bazı yazarlar, “İyi Parti’nin muhalefetin birleşmesinin önündeki en önemli engel olduğu” iddiasını dile getirmeye başladılar.
CHP içinde de İyi Parti ve HDP ile ilgili farklı endişeler ve tartışmalar var. Tartışma, İyi Parti ile ittifak yapıldığında, HDP tabanından gelecek oyların başka yere yönelmesi ya da tam tersi HDP ile birlikteliğin İyi Parti tabanının CHP’ye oy vermesini engelleyeceği endişesinin ötesinde bir içerikte yapılıyor.
Endişe, bizatihi CHP’nin kendi tabanı ile ilgili. 24 Haziran seçimlerinde HDP’nin baraj sorununun sorumluluğunun CHP tarafından üstlenilmesiyle, Türkiye’nin batısında CHP’den HDP’ye önemli oranda oy geçişi gerçekleşmişti.
CHP’nin söz konusu HDP misyonu, özellikle ulusalcı ve Kemalist tabanından İyi Parti’ye oy geçişlerini de sağlamıştı. Özellikle sahil kesimlerinde, İyi Parti’ye önemli sayılabilecek bir oy oranının CHP’den geldiği biliniyordu.
Bu açılardan bakıldığında hem CHP’nin hem de AK Parti karşıtı blokun ittifak arayışı siyasetin uzun dönemli genetiğini bozucu bir etki ortaya çıkarıyor. Çünkü bu partilerin tabanı ideolojik olarak birbirinden çok uzakta.
Bir önceki seçimde İyi Parti’yi siyasi anlayışından ve AK Parti karşısındaki cevval tutumundan dolayı kutsayan muhalefet bloku, şimdi aynı partiyi MHP’den daha sert milliyetçi söylem kullanmakla eleştiriyor. Muhalefetin birleşmesinin önündeki engel olarak görüyor.
Bu çevreler şimdi, Mansur Yavaş’ın “rozetsiz adaylık” şartını meşrulaştırmakla meşguller. Ama bir partinin adayı olarak, “rozetsizlik” üzerinden halktan oy istemek, ülkeyi yönetmeye talip bir siyasi partinin “siyasetsiz bir şekilde siyaset yapacağım” demesiyle aynı anlama gelir.
“Rozetsiz belediye başkanı” tanımı ile partisizlik öne çıkarılıyor. Bu iyi bir siyaset anlayışıymış gibi pazarlanıyor.
İyi bunu anladık da, “Rozetsiz belediye başkan adayı” seçilirse ve başarısız olursa millet faturayı kime kesecek?
Rozetsiz belediye başkanının başarısızlığının sorumluluğunu, onu aday gösteren ve destekleyen partiler sahiplenecek mi?
[Türkiye, 1 Aralık 2018]