Çankaya Köşkü dün önemli bir üçlü zirveye ev sahipliği yaptı. Türkiye, Rusya ve İran liderleri iki yıldır düzenledikleri üçlü zirvelerin beşincisi için bir araya geldi. Gündem İdlib, mülteciler, Fırat'ın doğusu ve anayasa komitesiydi. Başkan Erdoğan'ın zirvenin basına açık kısmında işaret ettiği gibi "Astana süreci Suriye'de somut adımlar atılabilen yegane süreçtir." Ruhani, "Adana Mutabakatına", "ABD'nin işgalci güç olduğuna" ve İsrail'in saldırılarına" dikkat çekerken Putin, "aşırı gruplarla mücadele" ve "Suriye'nin nüfuz alanlarına bölünemeyeceği" üzerinde durdu. Yani, Suriye'nin "toprak bütünlüğü" ve "siyasi birliği" liderlerin ortak noktasıydı. Ankara Zirvesi'nde liderler hem Soçi mutabakatının uygulamasını gözden geçirdi. Hem de Erdoğan ve Putin'in 28 Ağustos'taki görüşmelerinde uzlaştıkları konuların uygulamasını görüştü. Komiteler arasında da M-4 ve M-5 otoyollarının durumu, HTŞ'nin geleceği, Türk gözlem noktalarına yapılan saldırılar ve çatışmasızlığın yeni bir zeminde devam ettirilmesi gibi konuların tartışıldığını tahmin ediyorum.
***
Öncelikle, Ankara Zirvesi'nin zamanlaması hayli kritikti. Türkiye'nin ABD ile Fırat'ın doğusunda güvenli bölge için birlikte çalışmaya başlamasından sonra İdlib'te gerilim yükselmişti. Esad güçlerinin Türk gözlem noktalarını taciz etmesi karşısında Ankara, Şam'ı "misilleme" yapmakla tehdit etmişti. Bu arada, 700 bin İdlib'li mülteci konumuna düşmüş ve AB başkentleri alarma geçmişti. Daha sonra Erdoğan-Putin görüşmesiyle gerginlik kontrol altına alınmıştı. Zirveden bir gün önce de Esad Yönetimi, SDG'yi "ayrılıkçı terör örgütü" olarak BM'ye şikayet etti. Geçtiğimiz günlerde ise İran destekli Husilerin Suudi Arabistan'ın en büyük petrol tesisine saldırması Körfez'deki tansiyonu yükseltti. Körfez'deki petrolün güvenliği ciddi risk altında.***
Saldırıdan sonra ABD Dışişleri Bakanı Pompeo İran'ı sorumlu tutarken Başkan Trump doğrulamaya göre İran'ı vurabileceklerini söyledi. ABD'nin ağır yaptırımları altında bunalan İran pes etmediğini ve bölgenin etkili bir aktörü olduğunu gösterdi. Vekil güçlerinin Washington'un bölgedeki en büyük müttefiki Suudi Arabistan'a cidden zarar verebileceğini ispatladı. Ulusal Güvenlik danışmanı Bolton'u kovan Trump ise seçimler öncesi hiç istemediği bir seçeneği, yani İran'a askeri misilleme yapmayı tartışmak durumunda. Zira Tahran, Washington'un "maksimum baskı" stratejisine karşı ABD'nin müttefiklerini hedef alan "sıcak baskı" ile cevap veriyor.***
İşte böylesi kritik bir dönemde gerçekleşen Ankara Zirvesi, bütün çıkar farklılıklarına rağmen, bu üç garantör ülkenin Astana Sürecini devam ettirmekte başarılı olduğunu gösterdi. Anayasa komitesindeki isimler üzerinde uzlaşmaya varıldı. Çalışma usulü ise görüşülecek. İdlib çatışmasızlık bölgesi için de birlikte "ilave güvenlik adımları" atılacak. Ancak Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov'un söylediği gibi Suriye'de savaşın sona ermesi ve normal siyasi hayata dönmek için henüz erken. Üçlü zirveler zorlu müzakereler ve sahadaki gücün masaya yansıtılmasıyla yürüyor. Bu açıdan HTŞ'nin kaderi ve mültecilerin geleceği belli olmadan İdlib'deki sorunun ortadan kalkması mümkün değil. Ancak Esad'ın SDG'yi "ayrılıkçı terör örgütü" olarak nitelemesinden anlaşıldığı üzere Şam, YPG üzerindeki baskısını artıracak. Ankara Zirvesi gösterdi ki, Astana Sürecinde atılan her somut adım YPG'nin işini zorlaştıracak.***
Ruhani'nin Ankara'da Suriye'den daha farklı bir ekonomik gündemi de vardı. O da bugün gerçekleştirilecek Türkiye-İran Karma Ekonomik Komisyonunun 27. Dönem Toplantısında ele alınacak. İran, 30 milyar dolarlık ortak ticaret hedefine ulaşma ve ABD'nin yaptırımlarını aşabilecek mekanizmaları üretme derdinde. Zira yaptırımların mali bedeli haftalık bir milyar dolara ulaştı. Ankara, Fırat'ın batısı ile doğusu arasında oluşan sarkacı adım adım kendi lehine çeviriyor. Önümüzdeki hafta BM Genel Kurulu sırasında Erdoğan'ın Trump ile yapacağı görüşme de kritik önemde.[Sabah, 17 Eylül 2019].