SETA > Yorum |
Yoksa Radikal Laikler Haklı mı

Yoksa Radikal Laikler Haklı mı?

Devlet şeffaflaşırken, toplumsal ve dini hareketler de şeffaflaşmalı. Şeffaflaşabilmeli. Ama devletin dini alanla ilgili yasal mevzuatını tekke ve zaviyelerle ilgili kanunun belirlediği bir ortamda bunu sağlamak mümkün değil.

Cumhuriyet ideolojisi bize “modernleÅŸtikçe dinin etkilerinden kurtulacağımızı” öÄŸretmiÅŸti. Ama olmadı.

ModernleÅŸtikçe dindarlar da modernleÅŸti ve dinin etkileri siyaset, toplum, kültür ve ekonomi alanlarında karşımıza çıktı.

Bugün yeterince modernleÅŸemediÄŸimiz için dini anlatıların hayatımızı etkilediÄŸini düÅŸünen “pozitivist”lerimiz az deÄŸil.

Aslında bir 10 yıl kadar önce, kolaylıkla arkaik muamelesi yapabildiÄŸimiz hatta yaptığımız bu kesimler birdenbire bir moral üstünlükle karşımıza çıktılar.

Bir baÅŸka deyiÅŸle Türkiye siyasetinin halihazırda tanıklık ettiÄŸi kaos, onlar için hiç olmadığı kadar saÄŸlam bir toplumsal zemin saÄŸladı. Oysa Osmanlı'dan her düzeyde kopuÅŸ yaÅŸayarak kendi meÅŸruiyetini oluÅŸturmaya çalışan Cumhuriyet rejimi için, dinin özel alanla sınırlandırılması talebi ideolojik bir talepti. Toplumsal bir zemini yoktu.

Bugüne kadar Türkiye laikliÄŸinin aşırı yönlerine dikkat çekenler olarak Türkiye'nin hiçbir zaman bir mezhep çatışması yaÅŸamadığını ve Fransız laikliÄŸinin radikal yanlarının Türkiye'ye uymadığını söyledik durduk.

Acaba yanıldık mı?

BU ÇATIÅžMA BÄ°TECEK, SONRA NE OLACAK?

Hiçbir çatışma, hiçbir savaÅŸ sonsuza kadar sürmez. Hele ki “postmodern savaÅŸ”lar. Gülen Hareketi ve AK Parti Hükümeti arasında süregiden bu çatışma da elbet bitecek.

BittiÄŸinde ne olacak peki?

Bu çatışmanın sonuçları yeni Türkiye'nin devlet-toplum iliÅŸkilerinin alacağı biçime etki edecek. Din-devlet iliÅŸkileri, Türkiye modernleÅŸmesinin en problematik alanlarından biriydi. AK Parti'ye yönelik en büyük beklentilerden biri bu sorunlu iliÅŸkiyi rehabilite etmesiydi ve AK Parti bunu büyük ölçüde baÅŸardı. Gelin görün ki yeni dönemde din-devlet iliÅŸkileri bir kez daha önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmış durumda.

Çünkü Türkiye'nin önemli dini hareketlerinden biri olarak görülen Gülen Hareketi, bugün gayri meÅŸru bir siyasi kalkışmayla özdeÅŸleÅŸtiriliyor. Bu durum da elbette bir toplumsal meÅŸruiyet yitimini beraberinde getiriyor. Bir dini hareketin, kendi müntesipleri dışında toplumsal meÅŸruiyetini yitirmeye baÅŸlaması, sadece bu harekete zarar vermiyor aynı zamanda radikal sekülaristlere de gün doÄŸmuÅŸ oluyor.

DeÄŸil mi ki onlar onca yıl “dinin siyasete alet edilmesi”nden ÅŸikayet ettiler.

Bu sürecin yaratabileceÄŸi en büyük maliyet, dini hareketlerin devlet tarafından güvenlikleÅŸtirilmesi ve dinin toplumsal görünümlerinden uzaklaÅŸtırılıp özel alanla sınırlandırılması talebi olabilir.

YENÄ° BÄ°R TOPLUMSAL SÖZLEÅžME Ä°HTÄ°YACI

Türkiye'nin yeni bir toplumsal sözleÅŸmeye ihtiyacı olduÄŸu ortada. Bu toplumsal sözleÅŸme içerisinde güvenlikleÅŸtirici reflekslerin öne çıkmaması gerekiyor.

Devlet ÅŸeffaflaşırken, toplumsal ve dini hareketler de ÅŸeffaflaÅŸmalı. ÅžeffaflaÅŸabilmeli. Ama devletin dini alanla ilgili yasal mevzuatını tekke ve zaviyelerle ilgili kanunun belirlediÄŸi bir ortamda bunu saÄŸlamak mümkün deÄŸil. Yeni dönemde AK Parti Hükümeti'ne ve TBMM'ye düÅŸen görev, Türkiye'nin ihtiyaç duyduÄŸu toplumsal sözleÅŸme ortamını saÄŸlamak olmalı.

Bu süreçte en büyük risk yeni bir radikal laiklik konsepti üretmek ve çözüm olarak ona sarılmak.

[AkÅŸam, 24 Mart 2014]