2019 yılının son günlerinde Çin’in Hubey eyaletinin Vuhan kentinde ortaya çıkan ölümcül yeni tip koronavirüs (Kovid-19), küresel ulaşım ağı nedeniyle hızlı bir şekilde yayıldı. Bulaşma hızı nedeniyle hükümetleri çaresiz bırakan salgın, dünya ekonomisinde ani şokların yaşanmasına sebep oldu. FED’in faiz indirimlerini takip eden dünya merkez bankaları, piyasaya 2008 krizinden beri görülmemiş miktarlarda para enjekte ederken, ülkeler salgınla mücadele büyük ölçüde kendi başlarına kaldılar. Şehirlerin karantinaya alındığı, uluslararası panik nedeniyle ulusal para birimleri ve borsaların ani çöküşler yaşadığı, talebin azaldığı ve ekonomik aktivitenin zayıfladığı mevcut konjonktür, küresel bir krizin ayak seslerini andırıyor. Ticaret ve tedarik zincirini tehdit eder hale gelen panik ortamı ve kısıtlamalar ise yalnız kalan hükümetleri kendi ulusal kaynaklarıyla baş başa bırakmış durumda. Gerekli tıbbi malzeme ve gıda ürünlerinden yoksun kalan devletler çareyi kamu merkezli el koyma uygulamalarında arıyor. Ancak İtalya, Almanya, ABD ve Çekya gibi ülkeler tarafından başvurulan el koyma uygulamaları salgının yayılma hızını düşürmekten uzak. Güney Kore, Japonya, Singapur, Hong Kong ve Vietnam modelleri ise daha başarılı örnekler olarak ön plana çıktılar. Virüsün yayılma hızını, erkenken aldıkları sıkı tedbirlerle kıran Doğu Asya ülkeleri, salgınla mücadelede diğer ülkelerden pozitif anlamda ayrılıyorlar.
Dünya ekonomisinin büyük bir bölümünü oluşturan Avrupa ve Kuzey Amerika’da alınan karantina kararları ekonomik aktivitenin azalmasına sebep olurken küresel talep neredeyse bütün sektörlerde düşüş göstermekte. Bu talep daralmasına bağlı olarak, şimdiden 195 milyon kişi işini kaybetmiş durumda. Kısa bir süre içinde işsizlik rakamlarının çift haneye ulaşması krizin etkilerini artırdı ve salgının sebep olduğu problemler kronik bir hale geldi. Gelecek dönemde hükümetlerin ana gündem maddelerinden biri olacak istihdam ve işsizlik, uzun yıllar sürecek bir kriz sürecine işaret ediyor. Ortaya çıkan küresel krizin etkilerini kestirmenin zorluğu ise turizm sektörü açısından daha vahim bir duruma işaret ediyor. Zira insanların bu tür kriz durumlarında vazgeçtiği ilk harcama kalemi, lüks bir tüketim ürünü olan turizmdir. Ayrıca Kovid-19 sebebiyle ulaşımın kısıtlanması sektörü derinden etkilemiş ve tüketicileri turizm harcamalarından uzaklaştırmıştır. Sektörde istihdam edilen 100 milyondan fazla kişinin işine tehdit oluşturan virüs, aynı zamanda diğer hizmet sektörü ağırlıklı alanlara da zarar verebilecek potansiyele sahip. Dünya ekonomisinin yüzde 10,4’ü kadar bir hacme sahip olan turizm sektörü 319 milyon kişiye istihdam sağlıyor. 2019 yılı rakamlarına göre küresel ekonomide yaratılan iş sahalarının yüzde 20’sini oluşturan turizm sektörü, dünya istihdamının ise yüzde 10’unu kapsıyor.
Dünya ekonomisinde turizm
Dünya’da sanayiden sonra ikinci büyük ekonomik sektör olan turizm ABD, Almanya, Japonya, Fransa, İngiltere ve Türkiye gibi ülkeler için ekonominin itici çarklarından. Örneğin Avrupa genelinde 2,2 trilyon dolarlık hacme sahip olan turizm sektörü, Asya’daysa 2,1 trilyon dolarlık bir ekonominin oluşmasına katkı sağlıyor. Küresel ekonomide 2018’de 2,75 ve 2019’da 2,84 trilyon dolarlık bir yer kaplayan sektörün, 2029 yılına kadar 4 trilyon dolarlık hacme ulaşacağı öngörülüyor. Yatırım, arz zinciri ve gelir gibi unsurların eklenmesiyle dünya ekonomisinde 2018’de 8,81 ve 2019’da 9,12 trilyon dolarlık payı olan turizm sektörü, oluşturduğu hareketlilikle küresel ekonominin en mühim payandalarından biri. 2029’da dünyadaki toplam istihdama 420 milyon kişilik bir kapasiteyle katkı sağlaması beklenen sektör, yapılan yatırımların ise 1,45 trilyon dolar artmasını sağlayacaktır.Ne var ki Kovid-19 olarak adlandırılan ölümcül virüsün ortaya çıkmasının tüketicileri genel harcama alışkanlıklarından alıkoymasıyla talep de hızlı bir şekilde azaldı. Dünya ekonomisine 6 trilyon dolar maliyeti olduğu düşünülen pandeminin en fazla etkilediği sektör ise ulaşım. Ulaşımın kısıtlandığı mevcut panik ortamından turizm sektörünün olumsuz şekilde etkilenmemesi mümkün değil.
Turizm sektöründe krizi önlemek mümkün mü?
Kovid-19 nedeniyle sektörün şimdiden 30 ila 50 milyar dolar arasında bir zararının olduğunu açıklayan Dünya Ulaşım ve Turizm Konseyi (UNWTO), en büyük gelir kaybının Asya-Pasifik bölgesinde yaşanacağını vurguladı. Asya genelinde turist sayısının yüzde 12 azalması beklenirken sektörün bu yıl yüzde 4 olarak açıklanan büyüme rakamına ulaşması zor görünüyor. Virüsün turizm sektörüyle ilintili işletmelerin yüzde 80’nini etkilemesinin beklendiğini açıklayan Dünya Ulaşım ve Turizm Konseyi Genel Sekreteri Zurab Pololikaşvili ekonomik büyüme, sürdürülebilir kalkınma, istihdam ve uluslararası işbirliğine katkı sağlayan sektörün salgından negatif etkilendiğini dile getirdi. Ayrıca 2020’de turist sayısının yüzde 50’den fazla düşeceğini vurgulayan Konsey, mevcut şartların 2008 küresel finansal krizinden daha ağır olduğunu açıkladı. SARS salgınına kıyasla Kovid-19 sektörü daha derinden etkiledi ve birçok turizm ülkesinin gelirlerinde ciddi azalmalara sebep oldu. Bu gelir kaybının kısa bir süre içinde telafi edilmesinin mümkün olmadığının değerlendirildiği mevcut durumda, tüm kamu giderlerinde ise artış yaşanıyor. Özellikle turizm sektörünün milli geliri içindeki payı yüksek olan ülkelerin, günümüzde yaşanan krizden daha fazla etkileneceği söylenebilir.İtalya, İspanya, Arjantin, ABD, Almanya, Rusya ve daha birçok ülkede karantina şartlarının uygulanması insanların seyahatlerine kısıtlama getirirken, firmaların yeterli üretim yapamama ihtimali ortaya çıktı. İnsanları yağma hareketlerine dahi sürükleyebilecek bir potansiyeli barındıran küresel panik ortamında, ulaşım kısıtlamaları sektöre doğrudan zarar verecek reel tehdittir. Örneğin ABD’nin Avrupa’yı da kapsayacak şekilde uçuş yasağı getirmesi, aylık 850 binden fazla kişinin kullandığı bir havayolu hattının kapanmasına sebep oldu. ABD ekonomisine yıllık 3,4 milyar dolarlık katkı sağlayan Avrupa’dan havayoluyla gelişlerin kısıtlanması, 5 milyon kişinin işine tehdit oluşturuyor. ABD örneğine kıyasla, tüm dünyadaki turizm gelirlerinde bu yıl için 450 milyar dolarlık bir kayıp yaşanacağı hesaplanıyor. Sektörün toplam gelirlerinin üçte birine tekabül eden mevcut rakam, küresel ekonomiyi etkileyebilecek bir büyüklüğe sahip. Sadece Mart ayındaki ulaşım engeli nedeniyle 80 milyar dolar kaybeden dünya turizm sektöründe, 2020’de turist sayısında 900 milyondan fazla azalma bekleniyor. Bu azalmanın 100 ila 110 milyon kişinin işine tehdit oluşturduğu düşünülürse, krizin boyutları daha iyi takdir edilebilir.
Petrol ve değerli maden fiyatlarının ani düşüşlerine tepki veren ulusal para birimleri, enflasyonun yukarıya doğru ivme kazanmasına neden olabilir. Fakat neredeyse bütün merkez bankaları tarafından politika faizleri düşürülmekte ve piyasaya para enjekte edilmekte. Böylelikle panik ortamına engel olmaya çalışan piyasa aktörleri, talebi canlı tutmaya çalışıyorlar. Ayrıca tüm dünyada hükümetlerin açıkladıkları ekonomik kurtarma paketleri 8 trilyon dolarlık bir hacme ulaşmış durumda. Fakat küresel piyasaların olumlu tepki verdiğini söylemek için henüz erken. 2020 yılının sonuna kadar etkisini sürdürmesi beklenen salgının, turizm sektörüne yönelik talebin azalmasıyla zarar vereceği aşikâr. Küresel düzeyde ulaşımda yüzde 70 azalma görülmesine paralel olarak, gelirlerinde büyük oranda azalma meydana gelecek olan turizm sektöründe, krizi önlemenin zor olduğu, fakat kamu merkezli bir destek paketinin gerekli olduğu anlaşılıyor. Bazı ülkelerin vaka sayılarındaki azalışa bakarak turizm konusunda hazırlıklara başlaması ise sektörde yavaş da olsa bir toparlanma yaşanabileceğine işaret ediyor.
Türkiye’de turizm ve Kovid-19
2019’da 51,7 milyon turist ağırlayarak dünyanın en büyük altıncı turizm ülkesi haline gelen Türkiye, sektörden kaynaklanan gelirini 34,5 milyar dolara çıkarmıştır. 2020 yılında 57 milyon ziyaretçi ve 40 milyar dolarlık gelir beklentisinin ise Kovid-19 nedeniyle yakalanmasının mümkün olmadığı görülüyor. Otel ve uçak rezervasyonlarında yüzde 80 oranında düşüş yaşanması, İran, Almanya, İtalya, Rusya ve İspanya gibi Türkiye’ye en fazla turist gönderen ülkelerde yaşanan virüs salgını ve karantina uygulamaları, sektörün hem gelirlerinde hem de turist sayısında düşüş yaşanmasına sebep oldu. Akdeniz bölgesinin gelişmiş turizm ekonomilerinden biri olan Türkiye, Avrupa’nın en büyük dördüncü turizm ülkesidir. 1980’li yıllardan itibaren gelişen bir turizm ülkesi olarak sahneye çıkan Türkiye’de salgın ekonomik ve toplumsal seviyelerde etkisini sürdürürken, yaz aylarına doğru virüsün bulaşma hızının azalacağına dair tahminler, sektörde yaşanan kayıpların telafisine yönelik bir hareketlenme yaşanabileceğine dair umutları artırıyor. Ayrıca açıklanan vergi indirimleri ve turizm destek paketinin sektöre belli oranda bir rahatlama getirmesi beklenebilir. Ne var ki korku, panik ve salgının yeni dalgalarının ortaya çıkabileceğine dair endişeler yüzünden, sektörün geçmiş yıllardaki potansiyelini yakalaması uzun yıllar alacak.Son tahlilde, Türkiye’nin Kovid-19 nedeniyle ortaya çıkan fırsatlardan yararlanması, turizm sektöründe yenilikleri beraberinde getirecektir. Değişen tüketici alışkanlıklarına bağlı olarak reforme edilecek olan turizm sektörü, sağlığı temel alan bir perspektifle gelişecektir. İnsanların daha küçük ve sağlığı önceleyen otellere yönelme ihtimali, salgın sonrası dönemde Türk turizm sektörü için yeni gelir kaynakları yaratabilir. Sağlık turizminin daha fazla ön plana çıkması ise Kovid-19’la mücadelede elde edilen başarının en önemli çıktıları arasında olacaktır.
[AA, 15 Mayıs 2020]