Şerif Mardin Batıcılık ideolojisini şu şekilde tanımlar: "Batı Avrupa'nın toplumsal ve fikirsel bileşimini erişilmesi gereken bir hedef olarak gören yaklaşım..." Ona göre bu görüşün bazen ılımlı bazen de çok köktenci, yani geleneksel kültürün tamamıyla karşısında konumlanan temsilleri söz konusu olmuştur. Batıcıların mümeyyiz vasfı, Batı'yı her hususta örnek almak gerektiğine inanmalarıdır. Batıcı ideoloji bu topraklarda ortaya çıktığı, kök saldığı dönemlerden bu yana ilk defa bu denli etkisiz, ilk defa bu denli zayıf... Giderek marjinalleşen bir yaklaşımdan söz ediyoruz. Batıcılık, toplumun ve siyasetin özgüven kazanmasına paralel olarak zayıflıyor. Onun yerine yerli ve milli düşünce geçiyor. Her ne kadar henüz yerli ve milli tefekkür yeterince kökleşememiş, eğitimden kültüre, felsefeden sanata kadar her alanda yeterince güçlü temsilciler üretememişse de süreç olumlu seyrediyor, doğru adımlar atılıyor. Türkiye'de Batıcılığın taşıyıcı unsuru siyasal elitler ve kültür endüstrisinin başat aktörleri oldu. Gazeteler, televizyonlar, yayınevleri, kitapçılar, dağıtımcılar, dergiler. Ve pek tabii eğlence sektörü, popüler kültürün ana üreticileri. Bir de bunları kayıtsız şartsız destekleyen kamu otoritesi. Bütün bu araçlar ve aktörler yıllarca Türkiye'de Batıcı ideolojinin kökleşmesi, yaygınlaşması için çalıştılar. Siyasi elitlerin kahir ekseriyeti de bu sürece destek verdi.
***
Türkiye 2002'den itibaren tarihi bir dönüşüm yaşıyor. Tedrici ama eşi benzeri görülmemiş boyutta devasa bir dönüşüm bu. Yıllarca baskılanan bir halkın desteğini alan ve cesaretle adım atan bir siyasi liderlik bu dönüşümü gerçekleştirdi. Bu 16 yıllık süreçte Batıcı ideolojinin devlet içindeki ajanları önemli oranda geriletildi. Batı'nın üstünlüğü tezine önce toplum, sonra elitler kuşkuyla yaklaşmaya başladılar. 15 Temmuz darbe girişimi "Batı'nın bir işgal girişimi" olarak okunduysa ve büyük bir özgüvenle halk tarafından bastırıldıysa bunda bu ideolojinin güç kaybetmesinin büyük etkisi vardı. Batıcı ideolojinin temsilcileri zayıflasa da sembolleri gündelik hayatın içinde varlık göstermeye devam ediyor. Bunun bir nedeni yukarıda ifade ettiğim yerli ve milli tefekkürün mevcut konumu ise, bir diğer nedeni de yıllardır süren Batıcı kültür politikaları. Siyasal ve toplumsal alanda yaşanan yerli ve milli dönüşümün kültürel alandaki karşılıklarının son derece zayıf olduğunu hepimiz biliyoruz. Kültür politikamız hâlâ yeterince yerli ve milli bir çerçeveye kavuşmuş değil. Hâlâ Batıcı refleksler kültür politikalarımıza etki ediyor. Öte yandan kültür politikasının tek icracısı kamu otoritesi, yani devlet de değil. Özel sektör de kültür endüstrisinin önemli bölümünü işletmeye devam ediyor. Kültürel alandaki Batıcı hegemonyayı ortadan kaldırmak, yerli ve milli tefekkürü güçlendirmek için hem kamuya hem de özel sektöre büyük işler düşüyor. Herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor.[Sabah, 18 Nisan 2018].