15 Temmuz darbe girişiminin dördüncü yılını geride bıraktık. Geçtiğimiz dört yıllık süre içerisinde gerek fiili darbe davalarında gerekse FETÖ/PDY davalarında önemli ilerlemeler sağlandı. 289 darbe davasından 275'i ilk derece mahkemesinde sonuçlandı. Devam eden 14 davada ise sona yaklaşıldı. Ana davalar içerisinde Akıncı Üssü davasında sanıklar halen son savunmalarını yapmakta ve yıl sonuna doğru karar çıkması beklenmekte. İlk derece mahkemelerinde karara ulaşan dosyaların üçte ikisi ikinci aşama olan istinaf incelemesini bölge adliye mahkemelerinde tamamlamış ve Yargıtay'ın önüne gelmiş durumda. Davalara bakan Yargıtay 16. Ceza Dairesi ise kendisine intikal eden bu dosyaların 87'si hakkında onama veya bozma kararları verdi. Yargıtayın ilk derece mahkemesinin kararını onadığı davalar artık kesinleşmiş ve olağan yargı yollarını tüketmiş demektir. Bundan sonra Anayasa Mahkemesine ve sonrasında AİHM'e bireysel başvuru süreçlerinin işleyeceğini ve hukuki sürecin beş-altı yıl daha gündemde olacağını söyleyebiliriz.
Gelinen aşama itibarıyla hızlı ve adil bir şekilde yürütülen bu yargı süreçlerinin sonucunda yüz binlerce sayfalık delil, iddianame, savunma, itiraf ve mahkeme kararının biriktiğini görmekteyiz. Yargı işlemlerinden doğan bu zengin veri havuzu halen araştırmacıların ilgisini bekliyor. FETÖ'nün sofistike gizlenme yöntemleri ve sanıkların örgütlü inkar stratejileri bazı ayrıntıların tespitini zorlaştırsa da elimizdeki bu adli veriler darbe girişiminin genel çerçevesini çizmemize imkan sağlıyor. Yargı darbenin hazırlık süreci, darbe kararının alınması, darbenin icra edilmesi, darbenin sivil yöneticileri ve askeri kanadı hakkında somut delillere ulaşmış, darbe girişiminin genel hatlarını ve sorumlularını açığa çıkarmıştır.
Yargının bütün zorluklarına rağmen dört yıllık süre boyunca ortaya çıkardığı gerçeklere rağmen halen darbe girişiminin başarısız olması üzerinden kontrollü darbe iddiaları gündeme getiriliyor. İleri sürülen iddialardan birisi gelen ihbara rağmen darbe girişiminin neden tamamen önlenmediği şeklinde karşımıza çıkıyor. Dava dosyalarına baktığımızda, Kara Havacılık Komutanlığında görevli eski Binbaşı O.K.'nın MİT'e bilgi vermesi üzerine Genelkurmay'da yaşanan hareketlilik, darbe girişiminin 16 Temmuz günü gece 03.00 yerine 15 Temmuz günü akşam 20.00-21.00 sularında başlatılmasına sebep oluyor. Binbaşı O.K. birliğine çağrılıp, gece bir uçuş yapılacağı, çok kan akacağı ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın alınacağı söyleniyor. Ancak sadece kendilerine verilen görevden söz ediliyor ve darbe planından bahsedilmiyor. Geçmişte örgüt içerisinde yer aldığını ama son yıllarda örgütten uzaklaştığını söyleyen O.K. hemen birliğinden ayrılıp durumu MİT'e bildiriyor.
MİT'te önce ihbarı yapan kişi ve ihbarın ciddiliği araştırılıyor. O günlerde FETÖ mensupları tarafından buna benzer şaşırtma amaçlı ihbarlar yapılmasına rağmen MİT bu ihbarı ciddiye alıyor ve Genelkurmay Başkanlığı ile iletişime geçiyor. Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın başkanlığında Genelkurmay Başkanlığında yapılan toplantı sonrasında mevcut ihbar çerçevesinde alınabilecek tedbirler değerlendiriliyor.
Alınan tedbirler üç başlıkta toplanabilir. Birincisi, ihbarın kaynağı olan Kara Havacılık Komutanlığına ilişkin. Genelkurmay Başkanı, Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak'a Ankara Merkez Komutanı ile Askeri Savcı'yı yanına alarak Kara Havacılık Komutanlığına gitmesini emrediyor. Bu emir ciddi bir denetim ve gerekirse tutuklama yapılması anlamına geliyor. Salih Zeki Çolak akşam 21.00 sularına kadar burada denetim yapıyor ve elde ettiği bilgiler konusunda Hulusi Akar'ı bilgilendiriyor. Ancak darbe girişimine ilişkin somut bilgiler edinemiyor. Genelkurmay Başkanı, ikinci tedbir olarak bütün hava araçlarının indirilmesi ve Genelkurmay'ın izni olmadan hiçbir aracın havalanmaması şeklinde bir uçuş yasağı emri veriyor. Üçüncüsü ise, MİT'e gelen ihbarla doğrudan ilgili olmasa da önlem olarak herhangi bir kalkışmada kullanılması muhtemel Etimesgut Zırhlı Birlikler Komutanlığına 4. Kolordu Komutanı Metin Gürak'ı denetime gönderiyor.
MİT ve Genelkurmay Başkanlığı tam olarak darbe girişimi yapılacağı tespitini yapamamış olsa da alınan bu önlemler darbecilerin ifşa oldukları ve tutuklanacakları endişesine kapılmalarına sebep olmuş ve sonuçta darbe girişiminin öne alınmasını sağlamıştır. Dava dosyalarında darbecilerin Genelkurmayda yaşanan hareketlilik ve alınan tedbirler üzerine yaşadıkları paniğe ilişkin çok sayıda itiraf ve ifadeye rastlamak mümkündür. Adli bilgilere dönüşen bu veriler darbe girişiminin devletin ve toplumun uyanık olduğu saatlerde gerçekleşmesinin sebebinin bir komplodan değil, gelen bir ihbar ve bu ihbar üzerine alınan tedbirlerden kaynaklandığını ortaya koymaktadır. Şüphesiz FETÖ'nün 1980'lere kadar giden TSK'ya sızma ve yerleşme sürecinde 15 Temmuz'a yakın tarihlerde karargahlarda kontrolü sağlamasında ve darbe girişimi hazırlıklarında birtakım idari ve istihbari hatalardan bahsedilebilir. Ama neredeyse mükemmele yakın bir şekilde planlanmış darbe girişimi öne alınmak zorunda kalınması, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderliği ve Türk milletinin kahramanlığı sayesinde bastırılmıştır.
Son olarak belirtmek gerekir ki dava dosyalarında darbe girişiminin başarısız olmasının hemen ertesinde örgütün oluşturmaya çalıştığı kontrollü darbe, tiyatro ve benzeri söylemlerin hiçbirisini destekleyecek veri yer almamaktadır. Bu iddialar hiçbir somut hukuki dayanağa sahip değildir. Ama darbecilerin yargılandıkları davalarda ve FETÖ liderinin ABD'de kurmaya çalıştığı bu söylemin muhalefet partileri tarafından tekrarlanması büyük bir talihsizliktir.
[Sabah, 25 Temmuz 2020].