2022’ye damgasını vuran Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi uluslararası sistemi sarsmakla kalmadı, Türk-Amerikan ilişkilerini de doğrudan etkiledi. Trump döneminde gerek Batı ittifakının birliği gerekse ABD’nin NATO içerisindeki konumuyla ilgili ciddi soru işaretleri uyanmıştı. Biden Amerika’nın bu soru işaretlerini gidermekle kalmayıp tekrar küresel liderliğe döndüğünü ilan etmişti. Afganistan’dan çekilme sürecinin adeta utanç verici bir şekilde gerçekleşmesi sonrasında Rusya Washington’un pek bir şey yapamayacağı hesabıyla Ukrayna’yı tamamen işgale kalkıştı. Biden’ın işgal girişimine karşı Avrupa’yı bir arada tutma, NATO üyelerinin güvenlik kaygılarını karşılama ve Ukrayna’ya destek çabaları Türkiye’nin Ukrayna’ya verdiği destek bağlamında Türk-Amerikan ilişkilerinde pozitif bir gündem oluşmasını sağladı.
2022’ye damgasını vuran Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi uluslararası sistemi sarsmakla kalmadı, Türk-Amerikan ilişkilerini de doğrudan etkiledi. Trump döneminde gerek Batı ittifakının birliği gerekse ABD’nin NATO içerisindeki konumuyla ilgili ciddi soru işaretleri uyanmıştı. Biden Amerika’nın bu soru işaretlerini gidermekle kalmayıp tekrar küresel liderliğe döndüğünü ilan etmişti. Afganistan’dan çekilme sürecinin adeta utanç verici bir şekilde gerçekleşmesi sonrasında Rusya Washington’un pek bir şey yapamayacağı hesabıyla Ukrayna’yı tamamen işgale kalkıştı. Biden’ın işgal girişimine karşı Avrupa’yı bir arada tutma, NATO üyelerinin güvenlik kaygılarını karşılama ve Ukrayna’ya destek çabaları Türkiye’nin Ukrayna’ya verdiği destek bağlamında Türk-Amerikan ilişkilerinde pozitif bir gündem oluşmasını sağladı.
Türkiye’nin işgal girişiminin hemen başından itibaren Ukrayna’ya lojistik, askeri ve siyasi destek vermesi birçok Avrupa ülkesinin çekingen tavrının önüne geçti. Türkiye Ukrayna’ya destek vermekle birlikte bir an önce ateşkes sağlanması ve savaşın sona erdirilmesi için girişimlerde bulundu. Ne Putin ne de Zelenski’nin barışa hazır olmaması bu çabaların somut sonuçlarının sınırlı kalmasına neden oldu. Buna karşın Rusya’yla köprüleri atmayarak denge politikası geliştiren Türkiye, kritik arabulucu olarak Tahıl Anlaşması ve esir değişimi gibi diplomatik başarılara imza attı. Türkiye’nin anahtar pozisyonu gerek NATO içerisinde gerekse Türk-Amerikan ilişkilerinde Ankara’nın elini güçlendirdi.
Washington Rusya’ya karşı yaptırımlar konusunda Türkiye’nin üzerine gitmekten çekindi zira hem NATO içerisindeki birliğin devam ettirilmesi gerekiyordu hem de Ankara’nın Rusya’yla bağları koparmasının gerçekçi olmadığı açıktı. Buna rağmen Biden yönetiminin Türkiye’yle koordinasyon ve ortak politika belirleme konusunda daha cesur adımlar atması gerekirdi zira Ukrayna meselesi ikili ilişkilerde yeni bir fırsat alanı yaratmıştı. S-400 ve YPG meselelerinin son senelerde karşılıklı güvensizliği derinleştirmiş olması Washington’un daha temkinli tavrını bir yere kadar izah ediyor. Buna karşın Rusya’nın uluslararası sistemi derinden sarsmasına ve Batı güvenliğinin yeniden inşa edilmesi gerektiği gerçeğini gözler önüne sermesine rağmen, Biden yönetiminin Türkiye’yle ilişkilerde yeni dönem başlatma fırsatını değerlendiremediğini söyleyebiliriz.
Özellikle Suriye’de aynı sayfada olmayan iki NATO müttefikinin önümüzdeki dönemde karşılıklı güven eksikliğini azaltacak hamleler yapmaları gerekiyor. Türkiye’nin ABD’den F-16 tedariki talebiyle aslında ilk adımı attığını söyleyebiliriz. S-400 krizi sonrasında F-35 programından çıkarılan Türkiye, ABD’den F-16 satın alma talebiyle hem milli askeri kapasitesinin zaafa uğramasına izin vermeyeceğini gösterdi hem de Washington’la S-400 meselesindeki görüş ayrılıklarının pratik çözümlerle aşılabileceği sinyalini verdi. Buna karşılık olarak Biden yönetiminin satışı desteklemesi ve Kongre nezdinde lobi yapması pozitif adımlar olsa da Kongre’nin bu süreci akamete uğratma ihtimali devam ediyor. F-16 satışının gerçekleşmesi geçmesi için Beyaz Saray’ın şu aşamada Kongre’ye lobi yapması ters tepebilir zira Senatör Menendez gibi Türkiye karşıtı isimler yaklaşan seçimleri gözeterek süreci engelleyebilir. Ayrıca Biden yönetimi de seçim öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a destek gibi algılanabilecek adımlardan kaçınmak isteyebilir.
Biden döneminde Yunanistan’a yapılan askeri ve siyasi yatırımlara bakıldığında Washington’un F-16 satışına onay vermemesi ihtimali ikili ilişkilerde yeni bir kriz alanı yaratabilir. ABD’nin eskiden beri Türkiye’yle Yunanistan arasında bir denge politikası izlemesine rağmen son zamanlarda daha fazla Yunanistan’a yatırım yapan görüntüsü Türkiye’nin bu konuda sesini yükseltmesi sonucunu getirdi. Washington’un hem geleneksel denge politikasını koruması hem de F-16 satışını onaylayarak NATO müttefiki olan Türkiye’nin güvenliğine önem verdiğini göstermesi gerekiyor. Biden yönetiminin Kongre’yi ikna ve Yunanistan’ın yersiz kışkırtmalarını dizginleme konularında daha aktif bir tavır geliştirmesi gerekiyor. Son iki senedir devam eden “mevcut kriz alanlarının yönetilerek yeni sorun alanlarının çıkmasının engellenmesi” şeklinde özetlenebilecek politikanın yetersiz kalacağı ortada.
Türk-Amerikan ilişkilerini zorlamaya devam edecek olan en önemli konuların başında kısa vadede değişmesi beklenmeyen ABD’nin YPG’ye destek politikası geliyor. Bu konu 2014’ten beri iki NATO müttefiki arasındaki güvensizliği derinleştiriyor ve önümüzdeki dönemde de ikili ilişkileri zehirlemeye devam edecek. Bununla birlikte İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği, F-16 tedariki, Ukrayna meselesi ve Doğu Akdeniz’deki dengeler Türk-Amerikan ilişkilerinin seyrini etkileyecek konular olarak öne çıkıyor. Uluslararası sistemde yaşanan sarsıntıların şiddeti bu iki güçlü NATO müttefikinin mevcut sorunları aşarak bölgesel ve küresel meydan okumalara karşı ortak politika geliştirmeye çalışmalarını gerekli kılıyor. Ancak Türkiye’de yaklaşan seçimler dikkate alındığında Washington’un şimdilik bekle gör politikasına devam ederek fark yaratacak stratejik diyalogdan uzak duracağını tahmin edebiliriz.
[Yeni Şafak, 4 Ocak 2023].