Biden yönetimi F-16 meselesinde sembolik ancak önemli bir adım attı. Türkiye toplamda 20 milyar doları bulan 40 adet F-16 ve 79 adet F-16 güncelleme kiti satın alma talebini 2021 Ekim’inde resmen iletmişti. Biden yönetimi de bu satışı desteklediğini açıklamıştı. Pazartesi günü basına yansıyan haberler yönetimin satışın 259 milyon dolarlık yazılım güncelleme kısmını Kongre’ye resmi olarak bildirdiği yönünde. Bu adımın Finlandiya’nın NATO üyeliğinin Türkiye tarafından onaylanmasından hemen sonra atılması, yönetimin Kongre üyelerini Türkiye’ye en azından pozitif bir sinyal verme konusunda ikna ettiğini gösteriyor. Önümüzdeki 15 gün içerisinde Kongre’den herhangi bir engelleme gelmez ve satış gerçekleşirse F-16 satışının tamamıyla ilgili bir iyi niyet mesajı verilmiş olacak.
Türkiye Suriye kaynaklı tehditlerin artması üzerine hava savunma tedariki çabalarına odaklanmıştı. Özellikle güney sınırını korumak için ABD’den Patriot sistemlerini satın almak istemiş ancak Türkiye’nin teknoloji paylaşımı, fiyat ve teslimat süresindeki şartları karşılanmamıştı. Batılı müttefiklerin güney sınırını korumak için geçici olarak sevk ettikleri Patriot’ları geri çekme konusunda aceleci davranmaları, Türkiye’nin hava savunma sistemi temini çabalarını yoğunlaştırmıştı. Batı’nın Türkiye’nin güvenlik endişelerini yeterince ciddiye almayan görüntüsü, Türkiye’yi S-400 sistemlerinin tedarikine götüren faktörlerden biri olmuştu. ABD’yle Kıbrıs harekâtından beri yaşanan en ciddi krizi doğuran bu süreç sonunda Türkiye F-35 programından çıkarılınca Türk-Amerikan savunma ilişkileri tarihinin en zor dönemlerinden birini tecrübe etti.
Türkiye’nin bölgede oluşan tehditlerden duyduğu endişeleri, hava savunma sistemi tedarikindeki ciddiyetini ve alternatif arayışlarını yeterince ciddiye almayan Washington, Ankara’nın S-400 meselesini çözmek için ortak çalışma grubu kurma önerisini de göz ardı etti. Türkiye F-35 programından çıkarılmasının siyasi bir adım olduğunu ve NATO müttefikliğiyle bağdaşmadığını anlatsa da Kongre iç siyasi sebeplerle Rusya’ya karşı aktif bir biçimde dış politikayı belirlemeye çalışıyordu. Kongre Amerika’nın Hasımlarıyla Yaptırım Yoluyla Mücadele Yasası’nı (CAATSA) geçirerek Trump’ın dış politikada alanını daraltmaya çalıştı ve Türkiye’nin S-400 tedarikini bu yasayla cezalandırma yoluna gitti. Trump yönetimini Türkiye’ye yaptırım uygulamak zorunda bırakan bu yasanın Hindistan gibi ülkelere uygulanmaması da çifte standardın bir kanıtı oldu.
Türkiye ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgali süreçlerinde kritik rol oynadı. Türkiye’nin bu politikaları, Washington’daki bazı çevrelerin Türkiye’yi Rusya’yla iş tutarak Batı’dan uzaklaşan bir aktör gibi tanımlama çabalarını boşa çıkardı. Biden yönetimi Türkiye’yle YPG ve S-400 gibi netameli sorunları çözmeye çalışmak yerine dondurmayı tercih ederek Afganistan, Libya ve Ukrayna gibi meselelerde ortak zemin arayışını tercih ediyordu. İkili ilişkilerin kötüleşmesini engelleyen bu ertelemeci tavır sorunları çözmedi ancak ilişkilerin kopma noktasına gelmesine de izin vermedi. Bu bağlamda Türkiye’nin F-16 satın alma talebi ikili ilişkilerde pozitif gündem oluşmasını sağlayabilecek bir fırsat olarak öne çıktı.
Türkiye savunma sanayiinde büyük mesafe almasına ve dışa bağımlılığını büyük oranda azaltmasına rağmen, kısa ve orta vadede askeri kapasitesinin caydırıcılığına halel gelmesini istemiyordu. Bu sebeple F-16 talebini ileterek savunma ilişkilerini rayına oturtacak bir adım atma fırsatı verdi Washington’a. F-35 meselesinde S-400’leri bahane eden Amerikan yönetiminin F-16’lara karşı aynı bahaneyi kullanması mümkün değildi ancak klasik Kongre problemi her halükârda önümüze çıkacaktı. Biden yönetimi F-16 satışına ‘güçlü desteğini’ açıkladı ancak Kongre’ye ciddi bir baskı yapmaya hazır olmadığı da açıktı. Öte yandan Türkiye’nin gerekirse alternatif arayışında olacağı yönündeki mesajları bu sefer ciddiye alınmak zorundaydı zira yeni bir kriz hem ikili savunma ilişkilerini hem de NATO’nun güney kanadının savunmasını zayıflatabilirdi.
Biden yönetiminin Kongre üyelerine gayri resmi bildirim yapması sonrasındaki müzakerelerin Türkiye adına çok olumlu gitmediği görülüyordu zira bazı senatörler Ankara’nın kabul etmeyeceği bazı şartlar öne sürme gayretindeydi. Birkaç senatör tarafından ifade edilen şartlardan biri Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğinin kabul edilmesiydi. Bazı senatörler de Yunanistan lehine siyasi garantileri de gündeme getirmişti. Türkiye’nin Finlandiya’nın üyeliğini onaylaması ve İsveç’in üyeliğinin de Üçlü Mutabakat çerçevesinde mümkün olabileceğini göstermesi, Kongre’de en fazla taraftar bulan NATO genişlemesi bahanesini ortadan kaldırabilir.
Biden yönetimi şu aşamada paketin küçük bir kısmını resmi bildirim sürecine sokarak, ‘endişeli senatörlere’ NATO genişlemesi konusunda Türkiye’nin olumlu adım attığını ve buna ‘iyi niyet’ mesajıyla karşılık verilmesi gerektiğini söylemiş oluyor. Ancak yazılım güncellemesi dışındaki F-16 paketinin resmi bildirim sürecinin seçim sonrasına bırakılması, sürecin aslında ne kadar siyasi sebeplerle yavaşladığını da gösteriyor. İsveç’in terörle mücadele konusunda gerekli adımları atarak Türkiye’nin kaygılarını hızla karşılaması ve NATO ittifakına katılması durumunda, senatörlerin çoğunun Biden yönetimine zorluk çıkarması için somut bahaneleri kalmayacak. Kongre diretmeye devam ederse Biden yönetiminin satış sürecini zorlayarak nihayete erdirme yetkisi var ancak böyle bir senaryoda yönetimin Türkiye için siyasi bedel ödemeye hazır olup olmadığını bekleyip görmemiz gerekecek.
[Yeni Şafak, 19 Nisan 2023].