Başbakan Binali Yıldırım perşembe günü Türkiye’de yatırım yapan Alman şirketlerinin temsilcileriyle buluştu ve diğer yabancı yatırımcılar gibi, Alman şirketlerinin Türkiye’deki yatırımlarının Türk devletinin garantisi altında olduğunu vurguladı. Alman hükûmetinden gelen ekonomik yaptırım tehditlerinin ardından bu gerekli bir adımdı.
Aynı gün medyaya, Enerji Bakanlığının 1000 megawatlık rüzgâr enerjisi ihalesine başvuran dünyanın ilgili alandaki en büyük sekiz firmasından dördünün Alman firmaları olduğu yansıdı. Gerek bu haber gerekse Başbakan Yıldırım’ın toplantısı, Alman şirketlerinin Türkiye’deki kârlı yatırımlardan vazgeçmek istemediklerinin ve kendi hükûmetlerinden bu yönde gelen olumsuz telkinlere kulak asmayacaklarının göstergesi oldu.
Dizel skandalı, egzoz gazı emisyon skandalı gibi sorunlar nedeniyle hem Avrupa hem de Amerika’da ciddi şekilde köşeye sıkıştırılan Alman otomobil şirketleri, Washington’un yeni Rusya yaptırımları nedeniyle milyar dolarlık yatırımları tehlikeye giren Alman enerji şirketleri ve Amerikan Başkanı Donald Trump’ın Almanya’nın aşırı ihracat fazlasını hedef alan eleştirileriyle bu ülke pazarına yönelik satışlarını tehlikede gören bütün Alman firmaları düşünüldüğünde, uluslararası alanda bu kadar sıkıntılarla karşı karşıya olan Alman şirketlerinin en son isteyeceği şey Türkiye pazarını da tehlikeye atmak olacaktır.
Türk-Alman ilişkilerinde her zaman en iyi işleyen alan ekonomi olmuştur. İki ülke arasında, uluslararası konjonktürden ya da ikili meselelerden kaynaklardan sorunlar ekonomik ilişkileri etkilememiş, Almanya bazı istisnai dönemler haricinde her zaman Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı olmuştur. Türkiye’de faaliyet gösteren yabancı sermayeli şirket sayısında da Almanya’nın diğer ülkelere göre ciddi bir üstünlüğü görülüyor. Ekonomi Bakanlığı raporlarına göre, 1954 yılından beri 6 binin üzerinde Alman sermayeli şirket Türkiye’de faaliyette bulunmuş ki, bu ikinci sıradaki İngiltere’nin iki katından daha fazla. Ancak 2002-2015 yılları arasında Türkiye’deki doğrudan yabancı yatırım tutarında Almanya’nın 8,4 milyar dolarla ancak altıncı sırada kaldığı görülüyor.
Konuya Türkiye açısından bakıldığında, Almanya gerek ticaret gerekse yatırımlar açısından Türkiye’nin en önemli ortakları arasında yer alırken, dünyanın en büyük ticaret devletlerinden biri olan Almanya’nın toplam ticaretinde Türkiye’nin payı çok yüksek olmadığı görülür. Ancak Almanya’da yaşayan Türkiye kökenlilerin bu ülkenin ekonomisinde çok önemli bir yere sahip oldukları görülüyor. Almanya’da 80 binin üzerinde iş yerine sahip olan Türkiye kökenliler, bu ülkedeki ekonomik faaliyetleriyle yılda yaklaşık 50 milyar dolarlık bir üretim gerçekleştirirken 450 bin civarında kişiye istihdam sağlıyorlar. Bunun yanında bir ticaret devleti olan Almanya’nın Türkiye’ye yaptığı 21 milyar dolarlık ihracatı önemsediğini ve hem bu ihracatı hem de Alman şirketlerinin Türkiye’deki yatırımlarını korumayı ekonomik gücünü devam ettirmenin gereği olarak gördüğünü ifade edelim.
Peki, iki ülke arasındaki ekonomik bağlar bu kadar yoğunken ve başlatılacak bir ekonomik yıpratma savaşı her iki ülkeye zarar verecekken Alman hükûmeti neden Türkiye’ye karşı ekonomik yaptırımlardan bahsediyor?
Bu sorunun cevabını da ekonomik göstergelerde aramak doğru olacaktır diye düşünüyorum. Aşağıdaki tablo, Türkiye ve Almanya ekonomilerinin 1980-2016 yılları arasındaki gelişimini gösteriyor. Buna göre 1980 yılında Almanya, Türkiye’den 13,5 kat daha büyük bir ekonomiye sahipken 2016 yılında aradaki fark 4 kata kadar inmiş görünüyor. Satın alma Gücü Paritesi bazlı GSYH rakamları açısından bakıldığında ise bu farkın iki kata indiği gözleniyor (Almanya 4,028, Türkiye 1,927 milyar dolar).
Ancak Alman hükûmet yetkililerinin Türkiye’nin son dönemde gösterdiği ekonomik gelişmeyi göremedikleri ve hâlâ 1980 yılındaki gibi kolay yönlendirilebilecek ve istenildiğinde iç işlerine müdahale edilebilecek bir Türkiye ile karşı karşıya oldukları illüzyonuyla hareket ettikleri görülüyor. Ankara’ya, Türkiye’nin iç meseleleriyle ilgili ültimatomlar verilmesi, yapılacak olan anayasa değişikliklerine karşı çıkılması gibi tutumlar bu yanlış algının eseri gibi duruyor.
Ayrıca, tablo son saldırının neden ekonomi alanında olduğu konusunda da bir fikir veriyor.
[Türkiye, 29 Temmuz 2017].