Rusya-Ukrayna savaşı uluslararası dengeleri sarsan bir kriz olmanın ötesinde nükleer caydırıcılığın sınırlarının yeniden çizildiği bir dönem olarak tarihe geçiyor. Bu analiz savaşın seyrini ve Rusya’nın 2024’te güncellenen nükleer doktrinini önceki stratejik belgelerle karşılaştırarak incelemektedir. Nükleer silahların potansiyel kullanımının yalnızca bir ülkenin kaderini değil tüm dünyanın barış ve güvenlik anlayışını kökten değiştirme riski taşıdığı gerçeği bu analizin merkezinde yer almaktadır. Ayrıca “Nükleer caydırıcılık ve bunun uluslararası ilişkiler üzerindeki etkisi modern savaşların geleceğini şekillendirecek bir araç mı yoksa geri dönülemez bir yıkımın başlangıcı mı olacak?” sorusuna da yanıt aranmaktadır.
Rusya’nın nükleer politikasında yaptığı değişiklikler yalnızca kendi topraklarını değil müttefiklerini de koruma anlayışını içerirken Belarus’a yönelik savunma taahhüdüyle uluslararası güvenlik algısını derinden etkilemektedir. ABD’nin Ukrayna’ya sağladığı uzun menzilli silahlar ve NATO’nun nükleer kapasitesini artırma planları Rusya’yı daha agresif bir caydırıcılık stratejisine itmektedir. Ancak nükleer silahların bir kez kullanılmasının tüm taraflar için büyük bir felakete yol açabileceği de göz ardı edilemez bir gerçektir.
Bu analiz nükleer caydırıcılığın tarihi gelişiminden günümüzdeki yansımalarına kadar geniş bir perspektif sunarken Rusya-Ukrayna savaşının diplomatik, askeri ve stratejik boyutlarını kapsamlı bir şekilde ele almaktadır. Rusya’nın yenilenen nükleer doktrinine yönelik detaylı analizler bu doktrinin yalnızca Rusya’nın güvenliği üzerindeki etkilerini değil aynı zamanda küresel güvenlik dengelerine yaptığı müdahaleyi de gözler önüne sermektedir.