SETA > Yorum |
Oval Ofis Fiyaskosu

Oval Ofis Fiyaskosu

Ukrayna lideri Zelenski’nin Beyaz Saray’da yaşadıkları, Amerika’nın küresel liderlik iddiasından vazgeçtiğinin en net kanıtı oldu.

Ukrayna lideri Zelenski’nin Beyaz Saray’da yaşadıkları, Amerika’nın küresel liderlik iddiasından vazgeçtiğinin en net kanıtı oldu. Trump yönetimiyle birlikte işgal altındaki müttefik bir ülkenin liderinin elinin zayıf olduğunu kameralar önünde ilan eden ve müttefikinden ticari tavizler koparmaya çalışan bir Amerika var karşımızda. ‘Önce Amerika’ sloganının son derece kaba saba uygulanışının bir örneği olan bu hadise, kişisel egoların milli politikaların da üstüne çıktığı bir siyasi iklime işaret ediyor. Trump yönetiminin Rusya’nın izolasyonu politikasını terk ederek herhangi bir karşılık almadan normalleşme adımları atması, Amerikan dış politikasında devamlılık ilkesinin de kalmadığına işaret ediyor. Rusya’yla jet hızıyla normalleşme Ukrayna liderini de ürkütmüş olacak ki, Zelenski J.D. Vance’in Rusya’yla diplomasi ısrarını basın huzurunda sorgulama ihtiyacı hissetti. Yaşanan fiyaskonun bütün dünyaya verdiği mesaj, Amerika’nın güvenilir bir aktör olmadığı yönünde. Bu mesajın Avrupa’yı yeni bir güvenlik mimarisi oluşturmaya zorlamak gibi hayırlı bir sonucu da olabilir ancak bundan sonra birçok Amerikan müttefiki için Washington’ın uluslararası krizlerde gidilecek ilk adres olmayacağı söylenebilir.

Nadir Elementler

Ukrayna savaşını göreve gelir gelmez bitirme sözü veren Trump’ın attığı ilk adım Rusya’yla Ukrayna ve Avrupa olmadan müzakere masasına oturmak oldu. Bununla birlikte savaşın çıkışından sorumlu tuttuğu Ukrayna’ya ve diktatörlükle suçladığı Zelenski’ye nadir elementler anlaşmasını imzalatmaya çalıştı. Anlaşmanın detaylarına bakıldığında, Trump’ın 500 milyar dolar olduğunu iddia ettiği Amerikan yardımının geri ödenmesi gibi şartlardan yoksun daha makul bir anlaşma olduğu görülüyor. Amerikan firmalarının nadir elementleri çıkarması ve gelirin paylaşılması üzerine kurulu anlaşma, bu elementlerin önemli bir kısmının Rusya’nın işgal ettiği bölgelerde olması itibariyle Amerikan çıkarının müzakerelere doğrudan dahil edilmesi anlamına da geliyor. Zelenski’nin anlaşmayı kabul edip Washington’a gelmesi de Amerikan desteğinin devamına ne kadar ihtiyacı olduğuna işaret ediyor. Ancak Rusya’yla savaşı müzakere ederken Ukrayna’yla ilişkilerde nadir elementleri öncelemek, Trump yönetiminin müttefikiyle birlikte hareket etmekten ziyade Ukrayna’yı şartlarını kendi belirlediği bir teslimiyete mahkûm etmek amacı güttüğü şeklindeki kaygıları artırıyor.

Trump’ın ulusal güvenlik ekibinin sıklıkla dile getirdiği ‘güç üzerinden barış’ (peace through strength) şiarının Ukrayna’nın elini güçlendirerek Rusya’yı müzakereye zorlamak olduğu sanılıyordu ancak gelinen noktada Rusya’nın masaya gelmesinin asıl amaç haline geldiği görülüyor. Trump’ın kayıtsız şartsız Rusya’yla masaya oturması ve dahası Rus tezlerini tekrarlaması Ukrayna için hayra alamet değil. Ancak Zelenski’yle yaşananlar sonrasında Avrupa’nın aldığı tavır, Beyaz Saray’da tedirginlik yaratmış olsa gerek ki Trump ilk döneminde Rusya’ya karşı Ukrayna’ya Javelin’leri vermek gibi adımlar attığını zikretme gereği duydu. Bu savaşı sadece kendisinin bitirebileceğini savunan Trump’ın Zelenski’nin takım elbise giymesine takılarak nadir elementler anlaşması imzalanmadan Ukrayna ekibini Beyaz Saray’dan kovması etkin bir diplomasi örneği olmasa gerek. J.D. Vance’in defalarca Rusya’yla barış telkinlerine bir noktada tepki koyan Zelenski’nin de bu tavrını kapalı kapılar arkasına saklaması daha makul olabilirdi ancak son haftalarda Amerikan tarafından gelen açıklamalar ve baskıların onun da sabrını taşırdığı açık. Buna rağmen Amerika’dan vazgeçmeyen açıklamaları ve Trump’ın da daha yumuşak sözleri ilişkinin toparlanabileceği sinyali veriyor.

ABD NATO’dan Çıkarsa

Oval Ofis’te yaşananlar bir şekilde tamir edilse dahi Amerikan desteği ve liderliğinin Batı ittifakı açısından temelden değiştiğini söylemek gerekiyor. Trump’ın birebir diplomasiyi tercih etmesi çok tarafı ilgilendiren Ukrayna savaşı gibi bir konuda etkisiz kalacaktır. Amerikan çıkarlarını öncelemek adına sabırsız bir şekilde nadir elementler anlaşmasında olduğu gibi ‘çok milyar dolarlı’ zaferler ilan etmeye çalışmak da geri tepecektir. Amerikan Kongresi’nde ABD’nin NATO’dan çekilmesini yasa tasarısı olarak sunan temsilcilerin olduğu bir ortamda Zelenski’nin Washington’dan istediği güvenlik garantilerinin verilmesi durumunda dahi ne kadar caydırıcı olacağı şüpheli. 1994’te nükleer silahlarını Rusya’ya verip Nükleer Silahsızlanma Anlaşması’na (NPT) üye olmayı ABD, Rusya ve İngiltere’nin güvenlik garantileri karşılığında kabul etmişti ancak bu garantiler Rus işgalini engelleyemedi. Ukrayna’nın talep ettiği garantilerin bu sefer daha sağlam ve belki de garantör ülkelerin meclislerinden geçecek bir savunma paktıyla ahde bağlanması gerekiyor. Bu durumda bile NATO üyesi olmadığı sürece Ukrayna kendini tam güvende hissetmeyecektir.

Öte yandan ABD’nin NATO müttefiklerine baskısı sadece savunma harcamalarının artırılması seviyesinde kalırsa transatlantik ittifak ağır aksak da olsa devam edebilir. Ancak Trump yönetimi daha sert ve net bir kopuşa imza atarsa kendini Batı ittifakından soyutlamış olur. Bu durumda uluslararası sistemin Soğuk Savaş’ın sonundan itibaren tecrübe ettiği sistemsizliğin yeni bir güvenlik mimarisi inşasını kaçınılmaz kıldığı bir noktaya gelinir. Amerika’sız bir NATO’nun ne kadar güçlü ve etkili olacağı özellikle kısa vadede tartışılır ancak artık Avrupa da Washington’a güvenmeden yeni bir düzen kurmak zorunda olduğunun farkına varmış olsa gerek. Bu farkındalığın Türkiye’yi de içine alan daha geniş bir savunma konseptine dönüşmesi gerekiyor. Ukrayna için hem AB hem de NATO üyeliği konuşulurken Türkiye’nin AB üyeliğinin dışında tutulmakta ısrar edilmesi Avrupa’nın stratejik aklının da iflas ettiğine işaret edecektir. Türkiye kadar hem güvenlik ve savunma altyapısı güçlü hem de bölgesel krizlerde etkin bir politika izleyen Avrupa ülkesi halihazırda yok ve Avrupa’nın bu özelliklere her dönemden daha fazla ihtiyacı var.

[Yeni Şafak, 5 Mart 2025]

İlgili Yazılar
Avrupa nın İçine Düştüğü Çıkmaz ve Türkiye
Avrupa Araştırmaları
Avrupa’nın İçine Düştüğü Çıkmaz ve Türkiye

Şubat 2025