SETA > Yorum |
Kritik Meselelere Dikkat

Kritik Meselelere Dikkat

Rusya'nın rasyonel davranışlar içinde olmadığı da göz önüne alındığında, milli güvenlik çanlarının çalmaya devam edeceğini söyleyebiliriz.

Bugün Rusya'dan girip güneşten çıkacağım. Rusya ile son dönemde yaşadığımız gerginlikler ortada. Rusya'nın yapmaya çalıştığı da bariz. Detayına girmeyerek 25 Eylül tarihli “Putin: Büyük Petro'nun İzinde” başlıklı yazımı adresleyeyim.

Bu bağlamda, düşürülen uçak meselesinin, Rusya'nın bölgede güçlenme emeline bir bahane teşkil etmekle birlikte, Türkiye açısından bir süre sıkıntı yaratacağı ortada. Ayrıca önümüzdeki süreçte uçak meselesi durulsa da, başka problemlerin başlaması da muhtemel.

Dolayısıyla, söz konusu yazımda işlediğim “Rusya'nın bölgesel hedefleri” mevzuu, Türkiye'nin uzun süre ince bir ipte yürümesini gerektirecek. Burada ise, Cumhurbaşkanımızdan hükümete, iş dünyasından kanaat önderlerine kadar herkese yapıcı ve dikkatli bir tutum takınma görevi düşüyor.

Zira Rusya'nın rasyonel davranışlar içinde olmadığı da göz önüne alındığında, milli güvenlik çanlarının çalmaya devam edeceğini söyleyebiliriz.

Tabii milli güvenlik denince ilk akla gelen, savunma, istihbarat, savaş gibi unsurlar. Buna her zaman entegre edilmesi gerektiğini vurguladığım diğer bir ayak ise, enerji arzı güvenliği. Bu bağlamda, yüksek dışa bağımlılığımızın getirdiği riskleri bertaraf edebilmek için, bir yandan pazar çeşitliliğine ve işbirliklerine gitmemiz, diğer yandan da yerli kaynakları maksimum kullanıma geçirmemiz gerekiyor.

HAYATİ MESELE

Son günlerde Rusya gerginliğiyle gündeme gelen enerji endişeleri de, işte bu büyük resmin parçası. Gerek birincil gerekse ikincil piyasada ağırlıklı kullandığımız doğalgaz Türkiye için hayati önem taşırken, bunun %55 gibi bir kısmını Rusya'dan ithal ediyoruz. Bir diğer deyişle, Rusya gazı da şu an bizim için hayati öneme sahip.

Bu gerçekten çıkarılması gereken 2 hızlı ders var: İlki, alternatif iç ve dış kaynaklar tatmin edici bir düzeye ulaşana kadar, yukarıda işaret ettiğim üzere, Rusya ile ilişkilerin ulusal menfaatleri sahiplenerek ancak hassasiyetler korunarak yürütülmesi.

İkincisi ise, söz konusu alternatif kaynakları acilen hayata geçirecek hamleler yapılması. Ve işin ilginç tarafı, bu 2. konuda herkes nicedir hemfikirken, işler gerektiği hızda ilerleyemiyor. Birçok ilgili sektörde yatırımların hayata gelmesini geciktiren uzman bürokrasi iş başında.

GÖZETİM NERDEN ÇIKTI?

Bu problemle ilgili farklı dinamiklerden daha önce bahsetmiştim. Bugün ise, çiçeği burnunda bir gelişmeyle karşınızdayım. Konumuz, geçen hafta yayımlanan “güneş paneli ithalatına gözetim uygulaması tebliği”.

Ne diyor tebliğ? Birim gümrük kıymeti kg. başı 35 doların altında olan güneş panellerinin ithalatı, 19 Aralık 2015 itibariyle gözetim belgesine tabi olacak, diyor. Şu anda hâkim fiyatlara baktığımızda ise, piyasa bu rakamın hayli altında iş yapıyor. Gerçi panellerde maliyet hesapları kg. cinsinden yapılmıyor ancak hadi öyle yapalım dersek, 8-10 dolar civarlarında fiyatlardan bahsedebiliriz. Bu da ne demek oluyor? Teşvikten muaf piyasa aktörleri, gözetim belgesi gibi yeni bir sektörel icada maruz kalacak.

Tabii şu anda yatırım teşviki güneşte oldukça yaygın ancak burada iki potansiyel sorun konusunda uyarmak gerek. Bunlardan biri, yakın zamanda yayılan söylemlere göre, lisanssız GES'lere teşvik verilmemesinden korkulması. Umarım böyle bir durum gerçekleşmez zira aksi takdirde olayın boyutu devleşir. Zira yeni uygulama kapsamında, şartları ibraz edemeyen teşviksiz bir yatırımcı için, santral yatırım maliyetleri zıplayacak.

Bu çerçevede bir diğer ilgili endişe, gözetim belgesinin ne derece kolaylıkla alınabileceğinin soru işareti olması. Gerek bürokrasi, gerekse üreticiye/ihracatçıya dair istenen detaylı bilgiler işi çıkmaza sokabilir.

Şimdi bir de işin amacını anlamaya çalışalım. Söylemler kalite/sizlik üzerinden gitse de, asıl amacın yerli üreticileri desteklemek olduğunu söyleyebiliriz. Bu konuda başka ülkelerden misaller de veriliyor ancak şu bir gerçek ki, “tam üretici” profiline sahip o ülkelerden farklı olarak, Türkiye bu konuda yolun başında. Ülkemizde üretilen panelleri yerliden ziyade montaj ağırlıklı olarak tanımlayabiliriz.

ENERJİYİ BOŞA HARCAMAK

İşte tüm bu gerçeklerden yola çıkarak, panel ithalatında getirilen yeni uygulama, hem yerli hem yabancı yatırımcıları tedirgin etmiş durumda. Birikmiş yorgunluklarla “bu son damlaydı” deyip pes etmeye yüz tutanlar var.

Dolayısıyla, yerli üretimi destekleme fikrine kesinlikle katılıyorum ancak bunun, yeni ayaklanan güneş enerjisi sektörünü baltalamayan formüllerle yapılması gerekiyor. Zira dışa bağımlılığımızı kısmen de olsa azaltmak için güneş gibi büyük bir hazinemiz varken, yatırımların şu aşamada daha da zora sokulması, ülkenin enerjisini boşa harcamak demek oluyor.

Bu vesileyle, yeni dönemde; sektörlerin hem iç dinamikleri hem de stratejik önemleri çerçevesinde bilinçli politikalar geliştirilmesini şiddetle ümit ederek, kıssadan makro bir hisse çıkarıp sözlerime son veriyorum.

[Yeni Şafak, 27 Kasım 2015]